Seçmen kahir ekseriyetiyle pratik düşünür; izler, dinler, muhasebesini yapar ve hem ülkenin hem de kendisinin çıkarına olacak parti hangisiyse ona oy verir. Çoğunluğun dışında kalan öbekler ise kimlik, yaşam tarzı, inanç ve benzeri etkilerle kendisine yakın bulduğu, kendisini temsil ettiğine inandığı partiye bağlanır ve oradan kolay kolay kopmaz. AK Parti 30 milyona yakın seçmenin oyunu alıyor, 12 milyon üyesi var. Eskisi yenisiyle yüz binlerce kişi AK Parti kadrolarında aktif siyaset yaptı. Bu
Seçmen kahir ekseriyetiyle pratik düşünür; izler, dinler, muhasebesini yapar ve hem ülkenin hem de kendisinin çıkarına olacak parti hangisiyse ona oy verir. Çoğunluğun dışında kalan öbekler ise kimlik, yaşam tarzı, inanç ve benzeri etkilerle kendisine yakın bulduğu, kendisini temsil ettiğine inandığı partiye bağlanır ve oradan kolay kolay kopmaz.
AK Parti 30 milyona yakın seçmenin oyunu alıyor, 12 milyon üyesi var. Eskisi yenisiyle yüz binlerce kişi AK Parti kadrolarında aktif siyaset yaptı. Bu kadar büyük bir organizasyonun içinde elbette yanlış isimler olur, yanlış hareketler olur, hatalar, kusurlar bulunur. Seçmenin o kahir ekseriyeti, hata ve kusurlar arttığında, heyecan ve enerji azaldığında çok tabii olarak her seçimde oy verdiği partiden yüz çevirir ve başka adresler arar.
14-28 Mayıs seçimleri seçmenin önemli bir kısmının AK Parti’den memnun olduğunu gösterdi. Pazar günü yapılacak seçimlerle ilgili anketler, aynı seçmenin AK Parti’nin arkasında durduğuna işaret ediyor. Yani seçmen AK Parti’nin heyecanında, enerjisinde, dinamizminde bir azalma görmüyor.
Ancak kabul edelim ki, AK Parti’ye uzun yıllardır kimlik, yaşam tarzı, inanç kaygılarıyla oy verenlerin bazıları bir huzursuzluk, bir kırgınlık, bir küskünlük içindeler; tepkilerini de Yeniden Refah Partisi’ne oy vererek göstermek niyetindeler.
Böyle bir kopuşun Türkiye genelinde AK Parti’nin genel oylarına etkisi olmayacak. Yel kayadan ne koparırsa işte o kadar. Ancak bıçak sırtı bazı şehirlerde, özellikle de İstanbul’da bu reaksiyon CHP’nin işine yarayabilir, CHP’ye kazandırabilir.
“Olsun” diyebilir bazıları… “Varsın CHP kazansın” diyebilir. “Şu AK Parti’ye bir ders verelim” duygusu içinde olabilir.
Normalde bir yerel seçimde üzerinde çok durulacak bir tepki değil bu. Ancak söz konusu İstanbul olunca, İstanbul’da CHP-DEM Parti ittifakıyla Ekrem İmamoğlu üzerinden orta vadede kurgulanan siyaset tasarımı dikkate alınınca, “Şu AK Parti’ye bir ders verelim” tepkisiyle sandığa giden ve doğrudan CHP’ye nefes olan oylar, hiç beklenmedik gelişmelerin taşlarını döşeyebilecek.
Belli ki, Türkiye genelinde seçmenin çoğunluğu AK Parti’nin yol yapmasından, köprü, baraj, tünel inşa etmesinden, savunma sanayiindeki atılımlarından, depremin yaralarını sarıyor olmasından, terörle mücadelesinden, aktif dış politikasından memnun. Memnun ki AK Parti’nin arkasında duruyorlar. Peki, milli manevi değerlerine bağlı, muhafazakâr, dindar kesimden bazılarının tepkisi neden?
* 22 yıldır, inanç özgürlüğü adına verilen o çok zor mücadeleyi bir kalemde silip atmak haklı bir tepki midir?
* 15 yıl önce, “başörtülüler hâkim, savcı, polis, hatta subay olacak” denilseydi, hanginiz inanırdınız?
* 5 yıl önce, “Ayasofya’nın zincirleri kırılacak, ibadete açılacak” denilseydi hanginiz ihtimal verirdiniz?
* Türkiye’nin bu seviyelere gelmesi kolay mı oldu?
* Suriyeli mazlumlara sahip çıkmak, Filistin davasını sarsılmadan savunmak, “Hamas bir terör örgütü değildir” diye haykırmak kolay mı oldu?
* Bütün bu süreçte kaç darbe planı bozuldu, kaç darbe girişimi boşa çıkarıldı, kaç suikast girişimi, saldırı, provokasyonla baş edildi hepsinin şahidi değil misiniz?
* Bir partiye oy vermekle, bir partinin çoğunluğun oyunu almasıyla mümkün müydü tüm bu mücadele? Dik duran bir parti kadrosu ve dik duran bir lider olmasa, yüzde 90 oy bile alsanız açılır mıydı Ayasofya?
* Bu kadar kolay mı terk etmek? Bu kadar basit mi kopmak? Reva mı bu vefasızlık?
Kırım Hanı Giray Han, “Şu Osmanlı’ya bir ders vereyim” diyerek, Viyana’yı kuşatmış orduya doğru ilerleyen Haçlı ordusunun önünü kesmemiş, uzaktan keyifle izlemişti. O “ders”, tarihin seyrini değiştirdi. O “dersten” sonra ne Osmanlı kaldı ne de Kırım Hanlığı…
Recep Tayyip Erdoğan’a ve İstanbul’a sahip çıkmak davanın gereğidir, vefanın gereğidir.
Her şey bir yana, sadece ve sadece “Ayasofya’nın zincirlerini kırdığı için” bile bu adam vefayı ziyadesiyle hak etmektedir.
Pazar günü sandığa giderken, yanınıza “vefa” duygusunu almayı unutmayın lütfen.