Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türkiye üniversitelerinden mezun olanları kendi ülkelerinde bir araya getiriyor ve mezunların dernek kurmaları için öncülük yapıyor. Afganistan’dan sonra Lübnan’daki mezun buluşmasına da, Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanlığı göreviyle katılma imkanım oldu. YTB Başkanı Mehmet Köse ve ekibiyle birlikte hem mezunlarla buluştuk hem de Beyrut Büyükelçimiz, TİKA, Anadolu Ajansı, Yunus Emre Enstitüsü ve THY yetkilileri ile Lübnan’ı, bölgeyi ve Türkiye ile ilişkileri değerlendirdik. Beyrut’ta, Lübnanlı politikacılar ve aydınlarla da son gelişmeleri konuşma fırsatımız oldu.
Sadece Lübnan’ın değil, tüm Arap dünyasının Türkiye’ye bakışını 1. Dünya Savaşı sonrası yapılan kurgu şekillendiriyor. 100 yıl önce Ortadoğu’da sınırları çizen İngilizler, Araplarla Türklerin arasına husumet tohumları ekebilmek için yoğun propaganda faaliyeti yürüttüler. Osmanlı Devleti’nin asırlarca Arap coğrafyasını işgal ettiği ve sömürdüğü yalanını ders kitaplarına bile yerleştirdiler.
Türklerin geçmişte egemen oldukları birçok ülkede yapıldığı gibi, Arap ülkelerinde de, Arap milliyetçiliği “Türk düşmanlığı” üzerinden inşa edildi.
Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi dış politikası da İngilizlerin husumet tohumları ekme politikalarını destekler nitelikte gelişti. “Araplar bizi sırtımızdan vurdu” söylemiyle şekillenen dış politikamız Türkiye’nin kapılarını Doğu ve Güney’e tamamen kapattı. İsrail’in tanınması, ya da Lübnan iç savaşında Hristiyanlara silah yardımı yapılması gibi yanlışlar da Araplarla Türkiye’nin arasını açtı.
AK Parti iktidarı döneminde İslam coğrafyasıyla ve Araplarla yeni bir sayfa açıldı. Ancak AK Parti’nin, İslami değerlere saygılı ve halkın taleplerine duyarlı bir hareket olarak seçimle iş başına gelmesi, Filistin davasında samimi ve dik duruşu, Recep Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu sokaklarında bir kahramana dönüşmesi, otoriter Arap yönetimlerini tedirgin etti. Türkiye’nin Arap coğrafyasına yönelik dış politikası köklü şekilde değişmiş olsa da, Arapların Türkiye’ye bakışında milim değişiklik gözlenmedi, hatta kimi ülkelerle, örneğin Mısır’la ilişkiler daha da kötüye gitti.
Arap halkları arasında Türkiye’ye yönelik büyük bir sevgi ve hayranlık var. Geldiğimiz nokta, Arap politikacıların da Türkiye’ye bakışının değiştiğini gözlemliyoruz.
Lübnan siyaseti, onlarca mezhep ve fraksiyona rağmen iki bloka ayrılmış durumda: Sünni el Müstakbel, Maruni Hristiyan el Ketaib ve Lübnan Güçleri, Dürzi İlerici Sosyalist Parti ve Sünni Cemaat-i İslami Suriye karşıtları blokunu oluşturuyorlar. Şii Hizbullah, Şii Emel, Maruni Hristiyan Ulusal Özgürlük Hareketi, Dürzi Tevhid ve Ermeni Taşnak partileri de Suriye yanlısı bloktalar.
Bu çok parçalı yapıya rağmen, Hizbullah ve Emel dışındaki tüm hareketler, Şia’yı Lübnan ve bölge için büyük tehlike olarak görüyorlar.
Birkaç küçük istisna dışında, Lübnan’daki tüm fraksiyonların ortak bir başka yanı da İsrail tehdidi.
Sadece Lübnan değil, Şia yayılmacılığı ve İsrail tehdidini artık daha sıcak hisseden tüm Arap yönetimleri, Türkiye’nin, yani Recep Tayyip Erdoğan’ın mücadelesini artık daha iyi anlıyorlar.
Türkiye, Suriye ve Irak’taki mücadelesinde yalnız bırakılmıştı; meseleyi kavrayan Arap yönetimlerinin bu aşamadan itibaren Türkiye’nin yanında duracağı Lübnan örneğinde çok net görülüyor. Türkiye’nin yanında durmayacak yönetimleri ise zor günler bekliyor.
Kuzey Irak’ta, Barzani yanlılarının İsrail bayraklarına secde ettiğini gösteren videolar, İsrail bayraklarını coşkuyla dalgalandıranların fotoğrafları Lübnan’da tam anlamıyla şok etkisi oluşturmuş. Lübnan, Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyini “küçük İsrail” olarak görüyor ve buradaki oluşumlara her düzeyde şiddetle karşı çıkıyor. Kürt Devleti rüyasının, Türkler ve İranlılardan ziyade Arapları tehdit ettiği nihayet anlaşılıyor.
Arap halkları coğrafyamızdaki kurgunun farkındaydılar; bu farkındalık, Arap yönetimlerini de zorlamaya başladı. Eski ve yapay husumetler defteri kapanıyor. Lübnan’dan görünen o ki, Ortadoğu’da yeni bir sayfa açılıyor.
FETÖ’nün darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik suikast girişimi ve iki polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin 2’si firari 43’ü tutuklu 47 sanık için dün karar açıklandı. Sanıkların büyük kısmı 4’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldular.
Şov yapıyorlardı. Sırıtıyorlardı. Rüya seanslarına güvenip Fetulla’nın kendilerini kurtaracağını sanıyor, rahat hareketler sergiliyorlardı.
Dün akşam yatağa başlarını koyduklarında, o dört duvardan artık sadece ve sadece tabutlarının çıkacağını anlamış olmalılar. Anlamadılarsa da birkaç güne anlarlar. Fetulla’nın bir şarlatan olduğunu, ABD’nin kendilerini sattığını, mahkemenin şaka olmadığını kavrayacaklar. Sadece zindan duvarlarına değil, başlarını, kendi ahmaklık çeperlerine de vura vura yok olup gidecekler. İdam olsaydı daha iyiydi ama bu katiller şimdi inanın her gün, ama her gün ölecekler.
Şehitlerimizin aileleri ve gazilerimiz müsterih olsunlar. Hiçbirinin kanı yerde kalmayacak.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.