Agamemnon Zırhlısı’ndaki imza

04:0025/10/2018, Perşembe
G: 25/10/2018, Perşembe
Aydın Ünal

1918 yılının Ekim ayı sonlarında 1. Cihan Harbi’nin neticesi artık belli olmuştu. Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti yenilmişler, mütareke (ateşkes) yollarını aramaya başlamışlardı.Fransız ordusu İstanbul’a girebilecek durumdaydı; İngiltere, Osmanlı topraklarını Musul ve Kilis güneyine kadar işgal etmişti. Azerbaycan, Medine, Asir ve Yemen dışında Osmanlı topraklarında direniş tamamen kırılmıştı. Enver-Talat ve Cemal Paşaları da saf dışı bırakan İstanbul, ateşkesin, yani

1918 yılının Ekim ayı sonlarında 1. Cihan Harbi’nin neticesi artık belli olmuştu. Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti yenilmişler, mütareke (ateşkes) yollarını aramaya başlamışlardı.


Fransız ordusu İstanbul’a girebilecek durumdaydı; İngiltere, Osmanlı topraklarını Musul ve Kilis güneyine kadar işgal etmişti. Azerbaycan, Medine, Asir ve Yemen dışında Osmanlı topraklarında direniş tamamen kırılmıştı. Enver-Talat ve Cemal Paşaları da saf dışı bırakan İstanbul, ateşkesin, yani diz çökmenin, teslim olmanın yollarını arıyordu.

Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, biri de Haham Naum Efendi olmak üzere çeşitli isimleri mütareke için aracı yapmaya başladı. Düşmanın biraz daha zamana ihtiyacı vardı, masaya oturmuyordu. Nihayet, Kutül Amare Savaşı’nda ordusuyla Osmanlı’ya esir düşen ve İstanbul’da tutulan İngiliz Generali Townshend aracı yapıldı. General Townshend serbest bırakıldı, 20 Ekim’de Limni adasına gitti, İngiliz Hükümeti’nce mütareke için görevlendirilen General Calthrope ile görüştü. İngiltere mütareke için hazırdı. İstanbul’a bir telgraf gönderildi ve heyetin Limni’ye gelmesi istendi.

Sultan Vahdettin, Limni’ye gidecek heyete eniştesi Damat Ferit Paşa’nın başkanlık yapmasını istiyordu. Savaş biterken Avrupa’da krallar değişiyordu ve Vahdettin saltanatı korumak istiyordu. Ferit Paşa’nın ailenin hukukunu koruyacağını düşünüyordu. Sadrazam İzzet Paşa ise şaşkındı: “Bu adam mecnundur. Bu misillü vezaif kendisine tahmil olunamaz” diyerek Ferit Paşa’ya itiraz etti. Vahdettin ise, “biz onu hüsn-i idare ederiz” diyerek kestirip attı.

Ferit Paşa İngiltere hayranıydı. Tecrübesizdi. Avni Paşa hatıralarında Ferit Paşa’yı “memleketi bilmez, kimseyi tanımaz, memuriyete Sadaret’ten başlamış olmakla kasr-ı basar (uzağı göremeyen), killet-i nazar (düşünme fukarası), galat-ı ru’yet (görme, değerlendirme bozukluğu olan) ve bazen iş yapıyor görünmekle vaziyeti idare eden” şeklinde tarif ediyordu. Ahmet Reşit Rey de hatıralarında Ferit Paşa’yı “eski Frenk diplomatlarını taklit ederek öne doğru eğilirdi… Hali hareketi sahte, düşüncesi kısa, bilgisi daha da kısaydı, en büyük marifeti de gösterişti” diye tanımlıyor.

Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Ferit Paşa ile bir ön görüşme yapınca çılgına döndü. Ferit Paşa, “Amiral Calthrop’u görünce devletin toprak bütünlüğünün korunması üzerinde mütareke yapılmasını teklif edeceğim. Amiral bunu kabul etmezse, Londra’ya gitmek üzere bir kruvazör isteyeceğim. Londra’da Kral’a ‘ben senin babanın bir dostuyum’ diyecek ve şartları kabul ettireceğim” diyordu. Bu çocukça tavrı da görünce Sadrazam, bütün bakanlar, mebuslar Ferit Paşa’nın mütareke görüşmelerine gitmesine asla razı olmayacaklarını söylediler. Vahdettin, hükümetin istifa edeceğini anlayarak heyeti değiştirdi.

100 yıl önce tam da bugün, Bahriye Nazırı Rauf (Orbay), Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet Bey, Kurmay Yarbay Sadullah Bey’den oluşan mütareke heyeti Peyk-i Şevket adındaki harp gemisi ile İstanbul’dan hareket ettiler. Önce Bandırma, sonra İzmir ve oradan İngilizler’in Liverpool gemisiyle Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda demirli İngiliz Agamemnon Gemisi’ne ulaştılar.

Mondros Mütareke görüşmeleri 27 Ekim 1918’de başladı.

Aslında İngiltere, Fransa ve İtalya daha 7 Ekim’de ateşkes çerçevesini çizmişlerdi. Tek yapmak istedikleri ellerindeki metni Osmanlı heyetine imzalatmaktı.

Osmanlı Devleti’nin itiraza mecali yoktu. Yıldırım Orduları Grubu son 42 gündür İngiliz Ordusu ve Arap isyancılar önünde Adana’ya kadar kaçmış, ordu mahvolmuştu. D’esprey komutasındaki Fransız ordusunun İstanbul’a yürümesi an meselesiydi ve orada düşmanı durduracak kuvvet neredeyse yoktu. Çanakkale’de de artık Enver yoktu; İngiliz donanması elini kolunu sallayarak Boğaz’ı geçebilirdi.

General Calthrope, Osmanlı’nın önüne ağır, çok ağır mütareke şartları koymuştu. İtirazları çoğunlukla dinlemiyordu. Kibirli bir eda ile “bugün akşama kadar imzalamazsanız dağılırız” tehdidi savurdu. Ege’de fırtına vardı; Osmanlı heyeti İstanbul’la iletişim kuramıyordu. Kursa bile, şartlar değişmeyecekti.

30 Ekim 1918’de, Mondros Limanı’ndaki Agamemnon Gemisi’nde heyetler mütareke metnine imza attılar.

Mondros sadece ateşkes antlaşmasıydı ama bu haliyle bile çok çok ağırdı. Asıl, mütarekenin ardından sulh anlaşması yapılacaktı. O da Sevr Antlaşması’ydı.

100 yıl önce Agamemnon Gemisi’nde atılan imzalar Osmanlı Cihan Devleti’nin fiilen sonu oldu. Büyük İmparatorluk, biraz dışardan, çokça içerden aldığı saldırılarla olduğu yere yığıldı. Neyse ki Sultan Vahdettin, sadece saltanatı değil, hilafeti, devleti ve milleti de dert ediniyordu. Saltanat ve hilafet olmasa da, millete ve devlete umut kapısını da yine Vahdettin açacaktı.

Okuma Notu:

Prof. Dr. Metin Ayışığı. Mareşal İzzet Paşa. TTK Yayınları. 2013.

#Osmanlı Devleti
#Agamemnon Zırhlısı