Yeni Şafak'ta 23 Temmuz 2013'te yazmaya başladım. Gezi olayları dinmişti ama ülkede genel ortam da kafalar da çok karışıktı. Demokrasinin usul kuralları kolayca çiğnenmekte ve demokratik siyasetin yeri şiddet dalgasıyla ikame edilmeye çalışılmaktaydı. Umumî manzara kafamda kamuya daha sık hitap etmek gerektiği düşüncesini uyandırdı. Olaylar çok hızlı akmaktaydı ve Zaman'da haftada bir yazı kaleme alarak gündeme yetişmem mümkün değildi. Tam da o günlerde Yeni Şafak'tan gelen düzenli yazma teklifine tereddütsüz evet dedim.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra Otonom Yapılanma'nın 17/25 Aralık operasyonları ortaya çıktı. Aslında OY uzun zamandır iş başındaydı ama benim gibi asıl işi akademisyenlik olan ve gazetecilerin sahip olabildiği özel bilgilerden habersiz biri için olayları erken teşhis etmek zordu. Bugün dönüp geriye baktığımda niçin hiç olmazsa 7 Şubat 2012 MİT operasyonunda uyanamadığıma hayıflanıyorum.
Zaman'dan kendi isteğimle ayrıldım. Gazetedeki bazı arkadaşların “ayrılma” telkinleri ve temennileriyle de karşılaştım. Ancak, haftada üç kere yazmanın bir kere yazmaktan daha iyi olacağını düşünmekteydim. Yanılmamışım. OY deşifre oldukça Zaman'da kalmam zaten imkânsızlaşacaktı. Nitekim, gazetedeki son toplantıda (iftar buluşmasında) sessiz ama kuvvetli bir his ve fikir birliği içinde olduğumuzu karşılıklı anladığımız Etyen Mahçupyan aylar sonra gazeteyi terk etmek zorunda kaldı, bırakıldı. Kalsaydım benim de başıma aynı şey gelecekti, çünkü savunduğum ilkeler ve değerler daha sonra bana Yeni Şafak'ta ne yazmamı telkin ettiyse Zaman'da da onları yazacaktım.
Yeni Şafak'taki İlk yazımda şöyle demiştim:
“Köşe yazmak insana bir imkân sağladığı gibi sorumluluklar da yüklüyor. Bu yüzden bu ilk yazıda hangi değerlere ve ilkelere bağlı olarak kalem oynatacağımı açıklamak istiyorum. Ben temel insanî değerler olarak hürriyet, adâlet ve barışı benimsiyorum. Bu değerlerin insan onuruna yakışır, özgür, müreffeh ve şiddetin asgariye indirildiği bir toplumsal hayat için şart olduğunu ve pozitif içerik empoze eden değil ortak yaşama kurallarını koruyan yapıları sayesinde toplumsal çeşitliliği azamî ölçüde muhafaza etmemizi sağlayacağını düşünüyorum. Ekonomik model olarak piyasa ekonomisini, siyasî sistem olarak liberal demokrasiyi savunuyorum.”
“Fikirlerin gücüne inanırım ve doğru olduğunu düşündüğüm fikirleri kuvvetle savunurum, ama yanlış oldukları gösterildiğinde onları terk etmekten çekinmem. F. A. Hayek'in nasihatine uyarak, elimde parçalamak için bir baltayla veya her derde deva diye sunmak için bir merhemle gazete sayfalarında olmayacağım. Yazı hayatımda hiçbir zaman kişilerle ve kişiliklerle uğraşmadım, hep fikirleri ve sistemleri hedef aldım. Burada da böyle yapacağım. P. Salin'in altını dikkatle çizdiği, 'insanlara karşı nazik fakat fikirlere karşı acımasız olma' ilkesine uyacağım. Kişilik haklarına daima saygı göstereceğim.”
Yeni Şafak'ta geride bıraktığım iki yılı aşkın sürede ilk yazımda söylediğim değerlere ve ilkelere bağlı kaldım. Fikirlerimi saklamadım. Vicdanım ne emrettiyse onu yazdım. Özellikle belirtmek isterim ki Yeni Şafak bana özgürlük içinde hareket edebildiğim bir alan açtı. Yazılarıma hiçbir şekilde müdahale edilmedi. Gazete yönetimi “şunu yaz”, “bunu yazma” şeklinde en küçük bir telkinde dahi bulunmadı.
Hayat akıyor ve bazen değişiklikler oluyor. Bu, Yeni Şafak'taki son köşe yazım. Bana düzenli yazma imkânı sağladığı için Albayraklar ailesine, her bakımdan yardımcı oldukları için Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül'e, Yazı İşleri Müdürü Ersin Çelik'e ve gazetede çalışan tüm arkadaşlara minnettarım. Okuyucularıma da beni düzenli takip ettikleri, yazılarıma ilgi gösterdikleri için teşekkür ediyorum.
Yeni Şafak'tan ayrılmakla beraber günlük yazılar kaleme almayı bırakmıyorum. Kendimi, özellikle bu dönemde, aktüel yazılar yazmaktan vazgeçme lüksüne sahip görmüyorum. Başka bir mecrada buluşuncaya kadar tüm dostlarıma, arkadaşlarıma ve okuyucularıma iyi günler diliyorum.