ABD'de yaşayan Türkiye kökenli bir bilim insanının iki meslektaşıyla birlikte kimyada Nobel ödülü kazanmış olması hepimizi sevince boğdu. İnşallah devamı gelir ve insanlarımız bu tür parlak başarılara daha fazla imza atar.
Prof. Dr. Aziz Sancar'ın Nobel ödülü kazanması değişik çizgilerde pek çok yoruma sebep oldu. Yorumcular kendi açılarından bazı noktaları öne çıkardı. Bu da sevindirici, çünkü farklı ve zıt konumlardaki herkesin başarının sevincine ortak olmak istediğini gösteriyor.
Madem herkes bir şeyler söyledi, ben de birkaç noktanın altını çizeyim. Bilimsel araştırma ve çalışmalarda varılan son nokta asla tümüyle tek kişinin eseri olamaz. Her keşif/icat ondan önceki keşif ve icatlara, her kâşif/mucit ondan önceki kâşiflere/mucitlere çok şey borçludur. Bu anlamda her bilimsel başarı tüm insanlığa aittir. Kuşku yok ki, bu, son kâşifin/mucidin emeklerini ve kabiliyetlerini görmezden gelmeyi gerektirmez. Ancak, hiçbir bilim insanı bilim tarihinin başında veya başlatıcısı değildir, insanlık var oldukça sürecek bir zincirin zamandaki halkasıdır. O başkalarına borçlu olduğu gibi gelecekteki başkaları da ona borçlu olacaktır.
Aynı şekilde, bilim de belli bir coğrafyanın veya kültürün sınırlarına hapsedilemez. Tarihin akışı içinde pek çok yerde çok sayıda insan bilimin her dalının gelişmesine ve bugüne gelmesine katkıda bulunmuştur. Gelecekte de bilimsel ilerleme bu şekilde vuku bulacaktır.
Nobel ödülü kazanan bir bilim insanının temel eğitimini Türkiye'de almış, meslek hayatına burada başlamış olması memnuniyet verici. Aziz Sancar'ın daha sonra ABD'ye doktora yapmaya gitmiş ve orada kalmış olması memnuniyetimizi azaltmamalı. Başarıda ABD yanında Türkiye'nin de payı var. Nitekim Sancar'ın kendisi de açıklamalarında bu noktanın altını özenle ve tekrar tekrar çizdi. Türkiye'ye çok şey borçlu olduğunu ifade etti. Kendisini bu vefakâr ve sağduyulu tavrı için de tebrik etmek gerek.
Bu çerçevede, “beyin göçünün” dramatik bir olaymış gibi görülmesinin ve gösterilmesinin yanlış olduğu kanaatindeyim. Elbette, Sancar'ın parlak başarısında Türkiye'deki çalışmalarının daha büyük payının olmasını isterdik. Aziz Sancar keşke bilimsel araştırmalarını tümüyle Türkiye'deki laboratuvarlarda gerçekleştirmiş, buluşlarını Türkiye'de yayınlanan akademik dergiler aracılığıyla bilim camiasıyla paylaşmış olsaydı. Ancak, böyle olmaması buluşlarının önemini ve başarısının değerini azaltmaz. Mühim olan, buluşlarının, nerede ve nasıl olursa olsun yapılmış olması. Parlak beyinlerin araştırma imkânlarının daha çok olduğu ve bilimsel çalışmaların ve onların sonuçlarının daha iyi takdir edildiği yerlere akması doğal, hatta gerekli. Aksi takdirde, birçok parlak beyin heba olabilir ve pek çok buluş gün yüzü görmeyebilir. İnsanlık bundan çok zarar görür. Zamanımızda bilimsel çalışmalarda çekim merkezi olan coğrafya ABD. Bunda, geniş çalışma imkânları yanında geniş akademik özgürlüğün de katkısı var. ABD'de veya başka bir yerde hayat bulan her buluşun zamanla tüm insanların hayatına gireceği, katkı yapacağı kesin.
Son olarak, bilimsel buluşların bilim camiasının hobisi ve fantezisi olarak kalmayıp tüm coğrafyalara ve bütün insanlara ulaşmasında piyasa ekonomisinin rolünü vurgulamakta fayda var. Bilim insanlarının keşfi/icadı kendi başına ve durup dururken insanlığın günlük hayatına yansımaz. Bunun olması için iki şeye daha ihtiyaç duyulur: Teknoloji ve ekonomi. İşin uzmanı olanlar bilimle teknolojinin aynı şey olduğunu düşünür. Oysa, tarih boyunca bilim ile teknoloji arasında büyük bir mesafe bulundu. Ancak son on yıllarda ikisi birbirine yaklaştı. Bunun anlamı şu: Bilimsel buluşlar eskisine nispetle daha yüksek oranda teknolojiye dönüşüyor. Teknolojinin gelişmesi, özel ve yoğun bilgi gerektirmeden kullanılabilir hâle gelmesi, ucuzlaması, sıradanlaşması müteşebbislerin onlarla ilgilenmesine ve onları pazarın bir parçasına çevirmesine, sosyalistlerin nefret ettiği güzel bir terimle, metalaştırmasına bağlı. Şöyle bir benzetmeyle ne demek istediğimi daha iyi açıklayabilirim: Uzun bir demir çubuğun bir ucunun ısıtılması, demir ısıyı iletebilir olmasaydı, çubuğun diğer kısımlarının ısıdan etkilenmesini/yararlanmasını sağlamaya yetmezdi. Keza, hava ısıyı iletmese hiçbir yer ısıtılamaz ve soğutulamazdı. Piyasa bilimsel bilginin teknolojiye sinmiş olarak tüm insanlara ulaştırılmasında bir iletken fonksiyonunu icra eder.
Aziz Sancar, bilimsel buluşunun kansere çözüm bulunmasına yardımcı olacağını söylüyor. Harika bir haber, inşallah öyle olur. Kansere çare bulunursa da bu, müteşebbislerin çabaları sonucu piyasa tarafından dünyanın her köşesine ulaştırılacaktır. Bu yüzden piyasanın da kıymetini bilmek ve takdir etmek lâzım.