Jean Tirole 2014'te Nobel ödülü verilen Fransız iktisatçı. Alfred Nobel ise keşifleri ve icatları insan hayatına katkıda bulunan bilim insanlarını teşvik etmek üzere adına ödül konan bir müteşebbis. Tirole'un Nobel ödülüne lâyık görülmesi A. Nobel'in ruhunu sevindirdi mi üzdü mü? Kemiklerini sızlattı mı rahatlattı mı?
Tirole Nobel ödülünü regülasyon üzerindeki çalışmalarıyla aldı. İddia ettiğine göre, birkaç büyük firmanın egemen olduğu sektörlerde devlet regülasyonuna ihtiyaç var, çünkü az sayıdaki firma, ürünlerin fiyatını ve kalitesini etkilemeye muktedir olmaları yüzünden, piyasanın etkin işleyişini bozar. Bu da, bireylerin refahına ve toplumsal refaha zarar verir.
Frank Shostak'ın da işaret ettiği üzere, bu akıl yürütme “mükemmel rekabet” varsayımına dayanıyor. Başka bir deyişle: 1) piyasada birçok alıcı ve satıcı olduğunu, 2) homojen ürünlerin ticaretinin yapıldığını, 3) alıcı ve satıcıların tam bilgiye sahip olduğunu, 4) pazara girişin önünde hiçbir bariyerin ve engelin olmadığını varsayıyor.
Ortodoks iktisat eğitiminde hâlâ revaçta olan bu kavrayış birçok yanlışa dayanıyor. Sonuçları daha da kötü, zira müteşebbislik faaliyetlerine hiç yer bırakmıyor. Mükemmel rekabet modelinin tasvir/talep ettiği tam kesinlik dünyasında hiç risk yoktur ve bu yüzden hiçbir girişim faaliyetine ve müteşebbise ihtiyaç duyulmaz.
Ekonomik hayat böyle işlemez. Hiçbir zaman hiçbir yerde tam rekabetçi bir ekonomi görülmedi, görülemez. Tirole gibi devletçi iktisatçıların ekonomik hayata devlet müdahalesinin gerekçesi saydığı şeyler, piyasa ekonomisinin dinamizm, yenilik ve üretkenlik kaynağıdır.
Bu tür yaklaşımlardaki temel yanılgı, rekabetin ürünler değil firmalar üzerinden düşünülmesi. Rekabetin ana maddesi ürünlerdir. Ürünlerde ne kadar büyük bir çeşitlilik olursa, ürünler arasında rekabet te o kadar büyük olur. Bir firma tüketicinin ilgisine mazhar olacak yeni bir ürünle piyasaya girdiğinde, muhtemeldir ki, o üründe bir tekel konumuna oturur. Ancak, bu konumunu uzun süre koruyamaz. Başarıyı ve kârı gören başka müteşebbisler hızla aynı ürün alanına girer. Çok geçmeden kıran kırana bir rekabet başlar.
Piyasaya ilk giren firmanın tüketiciyi istismar edeceği, dolayısıyla toplumsal refaha zarar vereceği iddiası da temelsiz. Bu bakış, tüketiciyi çaresiz, edilgen, isabetli karar verme ve doğru seçim gücünden mahrum bir özne olarak görüyor. Oysa, durum farklı. Bir kere, hiçbir ürün, piyasaya çıkar çıkmaz bir vazgeçilmez hâline gelmez. Yeni ürünün akıbetinin ne olacağına tüketici, özellikle zengin tüketici karar verir. İkincisi, bir ürünü ilk defa pazara süren firma, sonsuz bir hareket alanına sahipmiş gibi davranamaz. Müteşebbis yeni ürünlerin fiyatını belirlerken maliyetler yanında tüketicinin ödemeye istekli olduğu tahmini miktarları da dikkate almak zorundadır. Üçüncüsü, yeni bir ürün piyasaya çıktığında, rekabetçi fiyatın ne olacağını kimse belirleyemez. Devlet bürokratları buna hiç karar veremez. Fiyatın nereye doğru evrileceğini piyasa belirler.
Piyasa kalıcı ve zararlı tekel yaratmaz, tekelleri dağıtır. Her tekel zararlı değildir. Zararlı tekel kavramının serbest piyasa eko-sistemi ile bir alâkası yoktur. Asıl zararlı tekeller devlet müdahale edip lisanslama yoluyla pazardaki ürünlerin çeşitliliğini kısıtladığında ortaya çıkar. Tirole gibi kötü iktisatçıların devlet müdahalelerine gerekçe hazırlamak için yırtınmaları piyasanın ne olduğunu ve nasıl işlediğini anlamamalarının sonucu. Tabiî ki, müelliflerinin fantezisi olarak kâğıt üzerinde kaldıkları sürece, bu türden yaklaşımların bir mahzuru ve zararı yok. Maalesef, durum farklı. Kamu politikalarını belirleyenler hatalı iktisatçılardan etkilenince, yanlış ekonomi politikalarına sapıyor. Sonuçta tüm insanlar zarar görüyor, refah kaybına uğruyor.
Alfred Nobel insanlara zarar verenlerin değil, fayda sağlayanların ödüllendirilmesini istemişti. Tirole'un ödüllendirilmesi A. Nobel'in ruhuna azap vermiş, kemiklerini sızlatmış, mezarında ters dönmesine yol açmış olmalı.