Bu nasıl ahlak; bu nasıl kültür?!

04:0018/07/2020, Cumartesi
G: 17/07/2020, Cuma
Ali Saydam

Bildiğiniz gibi Ayasofya’nın ibadete açılması tartışmalarında karşı cenahın, sıklıkla öne sürdüğü argüman, “Yurt dışındaki camilerimiz ne olacak? Ayasofya’yı ibadete açarsak onlar da bizim tarihi camilerimizi kiliseye çevirir” olmuştu…Öncelikle, şunu unutmamak gerekir ki, bugün Ayasofya üzerinde tahrip edici herhangi bir değişiklik yapılmayacak… Yapı olduğu gibi korunacak…İçerideki ikona ve freskler konusuna gerekli açıklamayı da Diyanet işleri Başkanı Ali Erbaş yaptı: “Din İşleri Kurulumuz gerekli

Bildiğiniz gibi Ayasofya’nın ibadete açılması tartışmalarında karşı cenahın, sıklıkla öne sürdüğü argüman, “Yurt dışındaki camilerimiz ne olacak? Ayasofya’yı ibadete açarsak onlar da bizim tarihi camilerimizi kiliseye çevirir” olmuştu…

Öncelikle, şunu unutmamak gerekir ki, bugün Ayasofya üzerinde tahrip edici herhangi bir değişiklik yapılmayacak… Yapı olduğu gibi korunacak…

İçerideki ikona ve freskler konusuna gerekli açıklamayı da Diyanet işleri Başkanı Ali Erbaş yaptı: “Din İşleri Kurulumuz gerekli çalışmaları yaptı, inşallah namaz sırasında gerekli tedbirleri alacağız.”

Yani ibadet saatlerinde ikonalar ve freskler ‘geçici bir yöntemle’ karartılacak, onun dışındaki zamanlarda Ayasofya’yı ziyaret edenler, her zaman olduğu gibi, binanın içindeki eserleri görebilecekler… Yani, Ayasofya’nın işlevinde bir eksiklik olmayacak, aksine bu fonksiyonlar arasına bir yenisi eklenmiş olacak…

Çünkü, bizim ahlakımız da kültürümüz de bunu gerektirir…

Peki ya Batı’nın ahlakı neyi gerektirir dersiniz? Ya kültürü?

Osmanlı’nın çekildiği topraklardaki Türk mimari eserlerinin durumuna bakıp, birlikte tahlil edelim isterseniz…

Türk Mimari Araştırma Merkezi’nin kurucusu Yüksek Mimar Mehmet Emin Yılmaz, tam 20 yıldır bu konuyu çalışıyormuş... Türkiye’de ve yurt dışında birçok restorasyon projesine katılan Yılmaz’ın, son 10 yılda yaptığı araştırmaları bir araya getirdiği kitabı, Kiliseye Çevrilen Türk Eserleri, basıma hazırmış.

Yılmaz, mevcut literatürü incelediğinde, bütün Osmanlı coğrafyasını içine alan bir yayının olmadığını fark ediyor ve ülke ülke gezerek çalışmalarını bu yönde genişletiyor.

Bu araştırmalar sonucunda, Batı’nın ahlakına ve kültürüne ilişkin fikir sahibi olmamız kolaylaşıyor. Yılmaz’ın tespitlerine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim olduğu topraklardaki 18 ülkede, cami, mescit, tekke, türbe gibi 329 Türk mimari eseri kiliseye dönüştürülmüş…

‘Dönüştürülme’ kelimesine dikkat etmek gerek… Çünkü bundan, eserin olduğu gibi korunmadığı, tahrip edildiğini anlamalıyız… Ayasofya’daki durumdan çok farklı yani…

Yılmaz şöyle açıklıyor: “Kiliseye çevrilen eserlerin neredeyse hepsinde, Türk mimarisine ait kubbe, kemer, silme gibi unsurların bilinçli bir şekilde yok edildiğini, mimari özelliklerinin tanınmayacak şekilde değiştirildiğini tespit ettim. Fakat ne kadar dönüştürülürse dönüştürülsün ana duvarlar, biz beden duvarı diyoruz, kıbleye baktığı için ve yönünü değiştiremediklerinden, kiliseleri bu şekilde tespit etmek mümkün oluyor. Budapeşte’deki Mustafa Paşa Camiini bu şekilde tespit ettim.”

Buyurun size Batı ahlakı, tarihi arka planıyla Batı kültürü… Bazılarının yaranmak için can attığı Batı’nın tarihe, kültüre, başkalarının maneviyatına saygısı işte bu kadar!

Bizim kültürümüzün bir parçası, tarihi mirasımız olan ‘farklı kültürlere saygılı davranma’ geleneğimiz için ise Yılmaz şunları söylemiş: “Mimari yapılara bizim kadar saygılı davranan başka milletler yok. Türklerin geçmiş medeniyetlerle hiçbir kompleksi olmamış, bu yüzden camiye çevirdiğimiz yapılardaki mimari özelliklere müdahale etmemişiz. Bunu en güzel örneği Ayasofya Camiidir. 1453’ten beri gözümüz gibi korumuşuz, hem de kilise özelliklerine müdahale etmeden. Sadece mihrap, minber ve minare eklemişiz. Dıştan esere baktığınızda rahatlıkla eskiden kilise olduğunu anlayabiliyorsunuz. İçeriden de öyle, sadece göz hizasındaki insan tasvirleri sıvanıp kapatılmış. Oysa Avrupalıların kiliseye çevirdiği camilerin mimari özellikleri tümüyle değiştirilmiş.”

Yönetmen Francis Ford Coppola, 1987 yapımı Dracula filminde, müslümanlar için “Antichrist” yani ‘deccal’ ifadesini kullanıyor. Biz ise hiçbir zaman hristiyanlar için benzer bir ifade kullanmadık. İki tarafın farklı birbirinin kültürüne karşı takındıkları bambaşka tavırların altında bu zihniyet farklılığı yatıyor olabilir.

Bütün bunlardan sonra Batı’nın tutumu konusunda bir kez daha aynı sonuca vardığımızı vurgulamak gerekiyor: İki yüzlülük… Bunu açıklayacak başka bir sıfat yok maalesef… Tabii bir de onlara yaranacağız diye tarumar olmuş, içimizdeki zavallılar var… Onlara başka bir şey söylemek gelmiyor içimizden… Söylesek de bizi dinlemezler zaten…

O hâlde anlayacakları dilden, Batı’nın penceresinden seslenelim: Batı sizin bu davranışlarınızı takdir ediyor, sizi kendilerinden görüyor zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz… Size olsa olsa alaycı bir gülüşle “yalakalar” diyorlardır…

#Ayasofya
#Camii
#Ahlak
#Kültür