İletişim, sonuç odaklı bir iştir… Yani, bir hedef konulur ve o hedefe ulaşmak için strateji ve taktikler belirlenerek uygulanır. Hedefinize ulaşırsanız; başarılısınızdır. Değilse, geçmiş olsun… Siyasi iletişimde ya da geniş halk kitlelerine yönelik iletişim çalışmalarında şu ilkeden sapmamak önemlidir: 3İ - ‘İstişare, İkna, İttifak’ Açıklayalım… Hedef kitlenizin sizin yanınızda konumlanmasını, yani sizinle ittifak içinde olmasını istiyorsanız, önce onu ikna etmeli, bunun için de istişare süreçlerini
İletişim, sonuç odaklı bir iştir… Yani, bir hedef konulur ve o hedefe ulaşmak için
ve
belirlenerek uygulanır. Hedefinize ulaşırsanız; başarılısınızdır. Değilse, geçmiş olsun…
Siyasi iletişimde ya da geniş halk kitlelerine yönelik iletişim çalışmalarında şu ilkeden sapmamak önemlidir:
3İ - ‘İstişare, İkna, İttifak’
Açıklayalım… Hedef kitlenizin sizin yanınızda konumlanmasını, yani sizinle
içinde olmasını istiyorsanız, önce onu
etmeli, bunun için de
süreçlerini işletmelisiniz…
İstişare süreçlerinin anahtarı da iletişim disiplininde saklıdır… Saklı derken, gizlenmiş bir hâlde değil elbette… Ne yapılacağı, nasıl yapılacağı gerek teori düzeyinde gerekse de pratik örneklerle apaçık ortadadır… İşi, ‘
’ yaklaşımıyla yöneteceksiniz...
Bu bağlamda
’nın faiz indirimi sürecini tam da iletişimin kitabına göre yönettiğini, o nedenle de pürüzsüz bir geçişe imza attığını söyleyebiliriz.
Malumunuz politika faizi 250 baz puan düşürüldü. ‘
’ yaklaşımıyla uygulanmış iletişim sayesinde, piyasanın
yönetilebildiği için ne bir çatlak ses duyuldu ne de sarsıntı yaşandı… Piyasa, kararı ‘satın aldı’, ittifak sağlandı…
Merkez Bankası’nın faiz kararıyla ilgili iletişimi, doğru bir örnektir. Bu nedenle de kurum ve kuruluşlar, özellikle de bakanlıklar tarafından dikkatle incelenmelidir.
İlgili STK’lar, sektör temsilcileri, kurumlarla yapılan doğru ve kesintisiz iletişim, hedef kitleye ona uygun bir dille hitap etmek, belirli periyodlarla bilgilendirmeyi sürdürmek istişare ve ikna süreçlerinin başarıyla sürdürülmesini sağlamış, netice de ittifakla tamamlanmıştır.
Aynı tespiti ‘
konusunda yapmak mümkün müdür? Bizce değildir. Durum böyle olunca da yangını söndürme görevi ne yazık ki yine Sayın Cumhurbaşkanı’na kalmaktadır…
İmaj uçar, ‘itibar’ kalır…
, “Casper, Her Zaman Yanımdadır!” mesajıyla yeni bir reklam filmi hazırlamış.
Bunda bir sorun yok tabii… Sorun, iletişimin temelinin, ‘
’ doğru kullanmak olduğunu bilenlerin kulaklarını tırmalayan ‘
’ kelimesinde…
Firmanın basın bülteninde şöyle yer alıyor: “Casper, Yeni İmaj Filmiyle Geleceği Bugüne Taşıyor! Casper’ın Yeni İmaj Filmi Teknoloji ve İnsan Bağını Vurguluyor”
Hemen olması gerekeni belirtelim; imaj filmi değil, ‘
’… Bunlar, markanın ürün ya da hizmet satışına değil,
nezdindeki
odaklanan yapımlardır… Hedef kitle için ‘özel gün’ sayılan dönemlerde olduğu gibi firmanın kurumsal yapısındaki çeşitli yenilik ya da değişiklik süreçlerinde de devreye alınabilirler. Bir başka vesile de stratejik iletişim planlamasında uygun görülmüş ‘tazeleme’ dönemleri olabilir…
Kulak tırmalama meselesinin sebebine gelince… İmaj yönetimi,
’nin tam da karşıtı sayılmalıdır. Biri ne kadar gerçekçi ise diğer o kadar
olabilir, ‘
’ şeklinde algılanabilir…
, 1993 yılında yazdığı bir makalesinde
’ten alıntıyla durumu şöyle açıklıyordu:
“İmaj kelimesinden nefret ederim. Kotler ise bir imaj düşkünüdür; okuyucu ve izleyicilerine ‘imaj, insanın bir nesne hakkında sahip olduğu inançlar, fikirler ve izlenimler bütünüdür’ der. Webster ise ‘imaj, bir kişinin, bir şeyin reprodüksiyonu veya taklididir’ der. Eğer Kotler Latince bilseydi, imaj kelimesinin ‘imitari’, yani imitasyondan geldiğini de bilirdi. Biz ise halkla ilişkilerde eskimeyen o iyi kavramla, ‘itibarla’ ilgilenmeliyiz, ‘imaj’la değil.”
Sosyolog ve gazeteci
’nun deyişiyle “Cilalı İmaj Devri”, artık iletişimde son bulmalı… İmajı cilalamak gibi nafile çabaların yerine,
üzerinde yükselen bir
yönelmenin zamanı geldi de geçiyor bile…
Yeni yılda hangi ‘ünlü’yü tercih ediyoruz
, bu yıl da “Yılbaşı Araştırması”nın sonuçlarını yayınlamış. Türkiye genelinde 1.100 kişinin katıldığı araştırmaya göre; Türk halkının
’si 2025’e kutlamayla girmeyi planlıyormuş.
Yılbaşı kutlaması planlayanların
’i yeni yılı
karşılayacağını belirtmiş.
’ü arkadaş grubuyla,
’ü tek başına olacakmış.
Yani, çok açık biçimde görülüyor ki 31 Aralık akşamını kutlayacaklar, ‘
’ tercih ediyor… İş de burada eğlenceli bir hâl alıyor zaten…
AREDA, “Yeni yıla hangi ünlüyle girmek isterdiniz?” diye de sormuş… Katılımcıların
’si futbolcu
’ı,
’si “Kızıl Goncalar” dizisindeki oyuncu
’nu seçmiş.
Başka bir deyişle, Yılmaz ve Yazıcıoğlu, aileyle, en yakınlarla kutlanmak istenen bu özel günde Türk halkının ‘buyur edebileceği’ iki ünlü olmuş…
Araştırma, söz konusu ünlüler açısından bir ‘
’ oluştuğunu da ortaya koyuyor. Acaba kaç firma, kendileri için uygun ‘
’nü belirlerken bu türden çalışmaları dikkate alıyordur?..
İlişki yönetimine ‘meslek lisesi’ örneği
Enerji çözümleri sunan
, Yıldız Teknik Üniversitesi Maçka Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde ‘
’ veren bir projeye imza atmış.
Firmanın bu çalışmasını yalnızca
Kurumsal Sosyal Sorumluluk
(KSS) projesi olarak tanımlamak eksik kalabilir… İş hayatına atıldıklarında firmanın ‘
’ olacak bu grupla ve elbette öğretmenleriyle yürüttükleri çalışma, aynı zaman da bir ‘
’ aksiyonudur.
,
ile bunların yönetimi süreçleri birbirleriyle çok sık karıştırılırlar. Oysa ikini birbirinden ayıramamak, iş hayatında olduğu kadar özel hayatta da başarısızlığa neden olabilmektedir.
#ekonomi
#Merkez Bankası
#Ali Saydam