Bizim gazete dün birinci sayfadan “Boğaz'da Esrarengiz Buluşma” başlığıyla bir haber geçmiş. Haberin alt başlığı da şöyle: “Önder PR yapacak.”
Gazeteci İsmail Küçükkaya ve işadamı Adnan Polat'ın da katıldığı belirtilen yemeğin ana amacı ile ilgili bir de özet var: “Seçimler sonrasında terör dilini kullanan HDP, yeni bir iletişim stratejisine girişti. HDP'li milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ile Celal Doğan, gazeteciler ve işadamlarından oluşan bir grupla boğazda yemekte bir araya geldi. Toplantıyı Önder'in HDP'nin yeni imajı ve PR faaliyetleri için düzenlediği iddia edildi.”
Hani ünlü laf vardır. “Şüyu vukuundan beter!” derler… Bu kez bence tam tersi geçerli... “Şüyu vukuundan iyi”… Yani yemek yukarıdaki amaçla gerçekleştirilmiş olmasa dahi –ki tanıdığımız kadarıyla Küçükkaya, Polat, Celal Doğan gibi isimler herhangi bir 'konspiratif' amaç için orada bulunmuş olamazlar- böyle bir niyet üzerine konuşuluyor olması bile, şiddet karşıtları ve barış yanlıları adına sevindirici bir olaydır. Tabii Sırrı Süreyya Önder,“Aslında biz arkadaşlarla PKK'yı nasıl destekleriz, diye konuşuyorduk. O sırada bu arkadaşlar da geçiyorlarmış uğramışlar!” diye haberi yalanlamazsa…
Tam da dün Şeref Oğuz'la katıldığımız TV programında Selahattin Demirtaş ve HDP üst yönetiminin müthiş bir tarihi fırsatı -siyasi boyutta olmayabilir ancak kesinlikle iletişim boyutunda- kaçırdıklarını söylemiştim…
İşte bizim gazetenin haberi bu anlamda beni umutlandırdı sanki. Martin Luther King'in ünlü konuşmasıyla slogan haline gelmiş şeyi yaptım ve kısa süre için bir 'düş' kurdum: Devletin polis ve askerini doğrudan hedef alan, iş makinelerine, ambulanslarına, hastanelerine saldıran, yakıp yıkan, polis lojmanlarını omuzdan ateşlenen Stinger benzeri füzelerle uçurmaya çalışan terör eylemlerini destekler gibi algılanmaktan duydukları rahatsızlığı dile getirip, bu 'yanlış algıdan' bir an önce nasıl kurtuluruz diye fikir teatisinde, istişarede bulunmak üzere bir araya gelmiş olmalılar…
Yoksa HDP yerleştirmeye çalıştığı, bu nedenle neredeyse bazı AK Partililerin bile, Batı'da başka Doğu'da başka konuşmuş olmalarına rağmen, sırf kendilerini Türkiye'nin Partisi olarak konumladıkları için, “Onca kitleyi temsil eden bir parti Meclis dışı kalmamalı” diye tartıştıkları HDP, 'anlaşılmayı' unutsun... Bu millet en zor durumda kaldığı, bitirilmek istendiği günlerde dahi, kendisini içeriden vurmaya çalışan, ya da öyle olduğu hissini veren kişi, grup veya partilere hiçbir zaman acımadı.
Siz bakmayın bu milletin içindeki Mustafa Denizli hocanın ünlü sözüyle 'İçimizdeki İrlandalılara'… Onlar her an bir 'U-Dönüşüne' hazırdırlar…
'X ile Y Kuşağı arasında sıkışmışların romanı'
İnternette 'Blogger' olarak yazı yazarken 240.000 kişiye ulaşmış… ODTÜ Makine Mühendisliğini bitirmiş… Aynı zamanda yarı profesyonel müzisyen… Sonrasında Almanya'da yüksek lisans yapmış… Ardından işi nedeniyle uzun yıllar İtalya'da yaşamış… Barış Efendioğlu şu sıra kitap yazıyor…
Bir rastlantı sonucu ilanını gördüğüm bir kitabının adı “Neden Evlenmedim?”… İnternet ortamında karşılaştığım röportajında demiş ki: “İlk aşkımdan günümüze ilişkilerde masumiyetimin nasıl kaybolduğunu yazdım…”
Kitabın ilanında bir de şu başlık dikkatimizi çekti: “X ile Y Kuşağı arasında sıkışmışların romanı.”
Efendioğlu şöyle diyor:
“Herkes mi yalnız olur? Ne zor imiş bu arada kalan nesil olmak... Çocukken Bizimkiler izleyerek büyümüş nesiliz biz ama Nip Tuck'a da yetiştik. Çocukken saklambaç oynamış nesiliz ama Warcraft'a da yetiştik. Çocukken ev telefonu kullanmış nesiliz ama cep telefonuna da yetiştik. İnsanlarla kafelerde buluşup sosyalleşen nesiliz ama Facebook'a da yetiştik. Ve bu bizim lanetimiz oldu. Bizden öncekiler Bizimkiler izledi sadece, okullarını bitirdi evlendi, çocuk yaptı. Bizden sonraki nesil Bizimkiler hiç izlemedi. Aile kurmayı düşünmüyor. Mutlular, internetleri, stüdyo evleri ve modern hayatlarıyla. Peki ya biz neyiz? Biz ne yapacağız?”
İş dünyasının en önemli meselesine değinmiş Barış Bey… Bizim 1980-2000 arasında doğmuş gençlerin dünyasına hiç uymayan bir yaklaşımla; ABD ya da Avrupa yaşam standartları ve kültürüne dayanılarak tanımlanmaya çalışan Y Kuşağını istihdam etmek onlardan verim almak durumunda olan iş insanların kafasını kurcalayan en büyük sorunsallardan biridir bu… İyi yakalamış konuyu Barış Efendioğlu…