Yeni Şafak

Hırsıza hırsız diyebilmenin üç kuralı

01:0022/03/2025, Cumartesi
G: 22/03/2025, Cumartesi
Ali Saydam

Bu sütunları izleyenler mutlaka fark etmişlerdir; siyasi iletişimin ‘üç temel kuralı’ndan sık sık söz ederiz. Şimdi ise durum bir garip… Çünkü, üç temel kuralın üçü de yerle yeksan edilmiş hâlde. Hatırlayalım: 1. Söyleme karşı kanıtla değil, söylemle mücadele edilir… Yani, içinde bulunduğumuz durumda, savcılığın iddianameyi yazmasını, hâkimin onu kabul etmesini, dava üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasını beklemek; sonra da kanıtları bir bir ortaya koyarak dolaşıma sokulmuş söylemlerin temelsiz

Bu sütunları izleyenler mutlaka fark etmişlerdir; siyasi iletişimin ‘üç temel kuralı’ndan sık sık söz ederiz. Şimdi ise durum bir garip… Çünkü, üç temel kuralın üçü de yerle yeksan edilmiş hâlde. Hatırlayalım:
1. Söyleme karşı kanıtla değil, söylemle mücadele edilir… Yani, içinde bulunduğumuz durumda, savcılığın iddianameyi yazmasını, hâkimin onu kabul etmesini, dava üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasını beklemek; sonra da kanıtları bir bir ortaya koyarak dolaşıma sokulmuş söylemlerin temelsiz olduğunu kanıtlamaya çalışmak, hakikat bu olsa da son derece yanlıştır. Çünkü hatalı ya da yalan iddiaların/söylemlerin yerleşmesine engel olamayacağı gibi ‘savunma’ pozisyonuna itilen tarafı yıpratır.

Ne yapılabilirdi?

a. Başsavcının açıklamasını satır satır irdeleyip, tekrar tekrar okuyarak;
b. “Etkin pişmanlık”tan yararlanarak itirafçı olan CHP’lilerin ifadeleri yasaklanmadığından, bu ifadeleri tekrar tekrar paylaşarak;
c. Bahsedildiği her yerde Ekrem İmamoğlu’nun adının önüne gerçekleri ifade eden bir nitelik kavramı koymayı ihmal etmeyerek;

iletişim fasılasız sürdürülebilirdi.

2. Dezenformasyonu engellemenin tek yolu, yoğun enformasyondur. Bu süreç medyaya bırakılmamalıydı. Her zaman olduğu gibi olayın siyasi boyutunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın omuzlarına terk etmeyip, yalnızca Adalet Bakanı’nın açıklamalarıyla yetinmeyip, belki belli bakanların ya da birkaç sözcünün enformasyon sürecinin eş güdüm içinde ve dezenformasyonu engelleme hedefine kilitlenerek yönetilmesini sağlamaları ve kontrollü bir uygulamaya geçmeleri gerekirdi.
3. Peter Drucker’ın ünlü sözü üçüncü temel ilkeyi oluşturuyor: “Ölçmediğiniz hiçbir şeyi yönetemezsiniz.” Ne yazık ki son birkaç gündür insanların algıları ya da krizin büyüklüğü konusunda en ufak bir ölçümlemeye rastlamak mümkün değil. Elde sadece ekonomik göstergeler var; algılar, toplumsal ruh hâli, beklenen davranış değişikliği değil.
Oysa dünyada her şey ülkemizin lehine gelişirken, İslamofobi ve Erdoğan düşmanlığı zayıflamış, ülke itibarı hak ettiği yere gelmeye başlamışken, bölgede Türkiye tezleri kabul görürken, makro ekonomik göstergeler ve CDS’ler olumlu gelişirken, dolar ve enflasyon kontrol altına alınmışken bir anda her şey sarsılmaya başladı… Tüm bunların Türkiye’nin yurt dışındaki algılanmasına ve iktidarın yurt içindeki itibarına etkileri konusunda ölçümlemenin bulunmaması iletişim yönetimine gölge düşürmektedir.

Hırsızın hiç mi kabahati yok? Tabii ki var! Hırsızın kabahati, ancak yukarıdaki üç madde doğru yönetildiğinde ortaya çıkar, reddedilemeyecek biçimde görünür olur…

Mutlu çalışan, başarılı iş sonuçları demektir

Xsights Araştırma ve Danışmanlık, mutlu çalışanlara sahip olmanın iş sonuçlarına etkisiyle ilgili bazı veriler göndermiş. Durum şöyle:

Yapılan araştırmalar, mutlu çalışanların yüzde 20-25 daha üretken olduğunu gösteriyormuş. Daha yüksek verimlilik, daha fazla üretim ve hizmet kalitesi anlamına geldiğinden, doğrudan gelir artışına katkı sağlamak olarak düşünülebilirmiş.

Çalışan mutluluğunun işten ayrılma oranını azaltacağı (turnover maliyeti) da malumdur herhâlde… Şirketlerin kaybettiği her çalışan için yeni birini işe almak, yıllık maaşın yüzde 50-200’üne kadar ek maliyet getirebiliyormuş. Oysa aynı personelle uzun süre çalışmak, şirket kültürü ve hafızası oluşturulması ile geçmiş deneyim ve bilginin korunmasını sağladığı gibi yeni çalışanların işe adaptasyon sürecini de kısaltıyormuş.

Tabii bir de müşteri memnuniyetine ve marka itibarına etkisi var… Mutlu çalışanların, müşterilere daha iyi hizmet sunmaları şaşırtıcı olmasa gerek… Araştırmalar, çalışan memnuniyeti yüksek şirketlerin, müşteri memnuniyeti skorlarının da ortalama yüzde 30 daha yüksek olduğunu gösteriyormuş. Müşteri memnuniyetindeki artış da güçlü müşteri sadakati ve şirketin gelirlerinin uzun vadede artması demekmiş…

Gallup’un “2023 Küresel İş Gücü Araştırması”, mutlu çalışanların inovatif çözümler geliştirme oranının yüzde 50 daha fazla olduğunu ortaya koymuş. Bunun temel sebebi ise, şirket çalışanlarının işlerini sadece bir görev olarak görmemesi, şirketin başarısına bireysel katkıda bulunmayı kişisel bir amaç olarak benimsemesiymiş.

Harvard Business Review araştırmalarına göre, çalışan memnuniyeti yüksek şirketlerin hisse senedi getirileri, diğer şirketlere göre yüzde 2,3-3,8 daha fazla olabiliyormuş.

Hitler Almanya’sında “Arbeit Macht Frei” (“Çalışmak Özgürleştirir”) ilkesi hakimdi… Şimdilerde geçerli olan ise “Özgürlük çalışmayı tetikler”…

40 sopalık uyku gününde 40 altınlık iletişim

Ne “Uyku Günü”ymüş! 14 Mart’ta kutlanan(!) Dünya Uyku Günü vesilesiyle Yataş Bedding, etkinlikler ve indirimler düzenlemiş, ayrıca o güne özel olmak üzere bazı mağazalarını gece 24.00’e kadar açık tutmuş…

IKEA, 57 ülkede yapılan araştırmayla hazırladıkları “Uyku Raporu”nu yayınlamış; Türkiye’den katılımcıların yüzde 49’u kendini uyku sever olarak tanımlasa da dünya ortalamasından 2 saat daha az uyuyormuş.

Puffy de IKEA gibi iletişimin ‘konu yönetimi’ alanına yönelenlerdenmiş; doğru uyku ürünleri, rahat bir ortam ve kişisel konfor tercihlerinin, kaliteli uyku deneyiminde büyük rol oynadığına dair açıklamalarda bulunmuş…

Meşhur fıkradır… Adamın biri on metre uzaklıktaki iğnenin deliğinden ip geçiriyormuş… Yeteneğini Padişaha göstermek, takdir, hatta biraz da altın kazanmak istemiş… Dilediği olmuş; Padişahın huzurunda, metrelerce uzaktaki iğnenin deliğinden ipi geçirmiş…

Bu yetenekle yakından ilgilenen Padişah sormuş: “Bunu başarmak için kaç yıl uğraştın?” Adam gururlu, yanıtlamış: “20 yılımı verdim Padişahım!”

Padişah huzurundakilere dönmüş ve emri vermiş: “Bu adama 40 altın verin, 40 da sopa vurun!” Adam şaşkın sormuş, “Padişahım altınları anladık da, kırk değnek niye?”

Padişah buyurmuş: “10 metreden iğneye iplik geçirmek hiç de kolay değildir; 40 altını bu zor işi başardığın için veriyorum. 40 sopaya gelince… Bu kadar gereksiz ve faydasız bir işi yapabilmek için ömrünün 20 yılını boşa harcadığın için…”

#Ekrem İmamoğlu
#Yolsuzluk
#Ali Saydam
Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.