Her sene aynı şey olur mu?! Olur!.. Eğer sağlam bir millî kültür politikanız yoksa, ona uygunluğu denetleyen sistemler tesis edilmemişse, 2017 yılında düzenlenen III. Millî Kültür Şûrası ’nda çizilen politikalar, alınan kararlar Bakanlığın ‘hard disk’lerinde ve/veya tozlu raflarında saklanıyor, Sayın Bakan’ın gündeminden uzak tutuluyorsa bal gibi olur!.. Altın Koza ve Altın Portakal film festivallerinden söz ediyoruz… Tüm dünyada bu tür etkinliklerin tek bir amacı vardır: Ticari başarıya hizmet
Her sene aynı şey olur mu?!
Eğer sağlam bir
yoksa, ona uygunluğu denetleyen sistemler tesis edilmemişse, 2017 yılında düzenlenen
’nda çizilen politikalar, alınan kararlar Bakanlığın ‘hard disk’lerinde ve/veya tozlu raflarında saklanıyor, Sayın Bakan’ın gündeminden uzak tutuluyorsa bal gibi olur!..
ve
film festivallerinden söz ediyoruz…
Tüm dünyada bu tür etkinliklerin tek bir amacı vardır:
başarıya hizmet etmek. Benzer organizasyonlarda ödül kazanan filmler, daha önce gösterime girmiş olsalar da ödülün sağladığı itibar sayesinde ‘
’ doğru koşarlar…
Bizde ise ticari başarı hedefi sıfırdır… Buralarda ödüllendirilen filmler, boş salonlara oynamaya devam ederler… Çünkü amaç; ticari değil,
siyasidir… ‘Uyuzunu kaşımak isteyen’
bu çok bilmişler, organizasyona ve jürilere damgalarını vururlar… Kim Türkiye’nin daha yalnız, daha solgun ve ıssız, depresif, karmaşık ve sefil yanını vurgulamak için çaba harcarsa; o ödüllendirilir…
Ödül almak için sahneye çıkanlar (kadınlar hariç) en pejmürde kıyafetleriyle, hırtı pırtıyla, “istemem yan cebime” tavrıyla bir yandan sanki ödüle ve organizasyona karşı eleştirel pozisyon alıyormuş gibi yaparken, diğer yandan omuzlarını yükseltip boyunlarını içe çektikleri beden dilleri ve elbette “Mangalda kül bırakmayan” sözleriyle hükûmete ve devlete en galiz biçimde saldırmayı da maharet sayarlar… İki yüzlülükleri sadece bu konuda ortaya çıkmaz. Her vesileyle
’ı yerden yere çalan bu zihniyet, yine her defasında Yeşilçam yıldızlarından medet ummaya da devam eder. Demokrasilerde böyle şeyler olur mu? Olur…
Siyasi amaçlı, küçük bir azınlığın dikkatini çeken, insanların saatlerce birbirlerine ve çevrelerine baktıkları, sözüm ona sanat filmlerinin göklere çıkarıldığı organizasyonlar olmaz mı? Olur…
Peki bu organizasyonlarda siyasi bir makam olan hükûmete ve Bakanlığa sövülmesine izin verirler mi? Vermezler…
Böyle etkinliklerin kendi içlerinde varlıklarını sürdürmelerinden, istedikleri mesajları vermelerinden kimse rahatsız olamaz.
Asıl konu; ‘devlet hangi tür organizasyonları desteklemeli’ sorusudur… Bunun cevabı, yukarıda verilmiştir.
’ün devletin temeli olarak işaret ettiği
meselesine ve
mızın 7 Eylül 2019’da
’nin açılışında yaptığı konuşmasında belirttiği “Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, en büyük reformlarına, en büyük yatırımlarına, en büyük eserlerine, en büyük hizmetlerine kavuşmuştur. Bununla birlikte iki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Bunlardan biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeri ise insanı zenginleştirme olan kültür ve sanattır” görüşünden hareketle zaten ortaya konmuş olan millî kültür politikasına ısrarla ve kıskançlıkla sahip çıkılmalıdır.
’da festival yönetimi tarafından programdan çıkarılan bir film üzerine jürinin toplu istifaya kalkışması;
’da ise oyunculuğunu pek kimselerin hatırlamadığı, daha çok
ve
milletvekiliyken yaptığı açıklamalarla meşhur bir kişinin provokatif şekilde jüriye alınması yukarıdaki tartışmayı bir kez daha gündeme getirdi.
Almayın
Kültür ve Turizm Bakanlığ
ı’nın desteğini, ondan sonra dilediğinizi yapın. İşte size çözüm…
Kültür ve Turizm Bakanlığı da olayı usulü veçhile amel etsin ve dünya standartlarında bir yaklaşıma destek versin…
“Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen,
toplumu anlayabilen insanların işidir.”
*
Cüneyt Özdemir, Çağan Irmak, Güven İslamoğlu, Haluk Sarıtaş
ve
gibi isimlerin de öğrencilik yıllarında katıldığı
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Aydın Doğan Genç İletişimciler Yarışması
’nın bu sene 33.’sü düzenlenmiş. 18 üniversiteden 62 öğrenci ve 44 projenin dereceye girdiği yarışmada ödül alan üniversiteliler, yıl sonuna kadar tecrübeli gazetecilerin mentörlüğünde deprem farkındalığı için projeler geliştirecek ve toplumsal hafızaya katkıda bulunmaya çalışacaklarmış. Gerek ülkemizi yasa boğan 6 Şubat gerekse de yaklaşan İstanbul depremi nedeniyle temanın son derece isabetli olduğunu belirtmeliyiz. Öte yandan 33 yıldır sürdürülebilirliği sağlamaları da önemli bir başarı. Ödülün itibarını yükseltmek üzere iletişim çalışmalarına biraz daha yüklenmelerinde de fayda olabilir. Zira gazeteciliğin buna çok ihtiyacı var. (Nagihan Aktaş, Ünite İletişim)
*
, “Bu Kalp Attıkça Ayrılmayız Cumhuriyet Yolundan” mesajıyla yayınladığı reklam filmiyle, Cumhuriyet’imizin 100. yılını kutlayanlar arasına katılmış. Ekranın ikiye bölündüğü filmde, Cumhuriyet’in ilk yılları ile bugün arasındaki sarsılmaz bağ seyirciye aktarılmaya çalışılıyormuş. Filmde, tarımdan teknolojiye, eğitimden sanata 100 yılda kaydedilen pek çok büyük gelişme ve ilerleme, güçlü Türkiye için verilen emekler ve başarılar yansıtılmış. 100. yıl için firmaların, kurumların reklam filmlerini, iletişim çalışmalarını görmeye devam edeceğiz. O nedenle ‘
yığının sıradan bir parçası
’ hâline gelmemek için ‘
’ sağlamak kritik başarı faktörü… (Tuğçe Yücel, Ünite İletişim)
* Seyahat vizesi hizmeti veren
, ‘dünyanın en mutlu şehirleri’ni belirlemek üzere bir araştırma yapmış. 100’den fazla şehir; ortalama yaşam süresi ve maliyeti, suç oranı, çalışma imkânları, güneş ışığı miktarı ve insanların samimiyeti gibi faktörler dikkate alınarak 1 ile 40 arasında puanlanmış. Buna göre en mutlu şehirler şöyleymiş: Lizbon, Barcelona, Atina, Roma, Sydney, Madrid, Toronto, San José, Kosta Rika, İstanbul, Bangkok. (marketingturkiye.com)
#Ekonomi
#Gündem
#Film
#Sanat
#Ali Saydam