Popüler olmakla popülistlik yapmak arasında ciddi bir fark vardır… Hele de ‘ ilginç ’ olacağım diye tarihi gerçekleri saptırmaya kalkarsanız, birileri bunun hesabını soruverir bir gün… Örneğin, “Devletin temeli millî kültürdür”, “Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız” (10. Yıl Nutku) diyen ve Cumhuriyet’in inşasında ulus devletin üzerine oturacağı kültürel zeminin oya gibi işlenmesini ve inşasını adım adım yöneten Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir büyük liderin ‘millî
Popüler olmakla popülistlik yapmak arasında ciddi bir fark vardır… Hele de ‘
’ olacağım diye tarihi gerçekleri saptırmaya kalkarsanız, birileri bunun hesabını soruverir bir gün… Örneğin, “Devletin temeli millî kültürdür”, “Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız” (10. Yıl Nutku) diyen ve Cumhuriyet’in inşasında ulus devletin üzerine oturacağı kültürel zeminin oya gibi işlenmesini ve inşasını adım adım yöneten
Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir büyük liderin ‘millî kültür devrimi
’ni yakından izlemiş, Atatürk’ün de musiki konusunda değer verdiği bir isim olan
gibi dünya çapında bestecilere aşina bir topluluğun önünde konuşurken bir iddia ortaya atıyorsanız, iki kere düşünmenizde yarar vardır. Bu durum insanların düşünmekten çok eğlenmek için izledikleri TV’lerde mesnetsiz ‘
hüküm ve karar cümlelerini
’ peş peşe sıralamaya benzemez… Ya da o akşam olduğu gibi
AKM’nin Türk Telekom Opera Salonu
için “Burası opera salonu değil” demeye…
8 Kasım Cuma akşamı Ankara ve İzmir gibi
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası
’nı (İDSO) ve pek çok musiki etkinliklerini destekleyerek son derece hayırlı bir iş yapan
düzenlediği “Türk Operası’nın 90. Yılı” temalı
ve etkinliğine katıldık… İlk Türk Operası “
” (adı bile pek çok şeyi söylüyor)… Hatırlanacağı üzere İran Şahı’nın resmî ziyareti vesilesiyle herhangi bilindik bir yabancı opera sergilemek yerine Atatürk tarafından orijinal librettosu
Münir Hayri Egeli’ye bestesi
ise
’a ısmarlanmış, içerik ve özü millî kültürün inşası yolundaki yapı taşlarıyla döşenmişti. Bu olay muhteşem bir yapımla, “Bir Cumhuriyet Şarkısı” adıyla beyaz perdeye aktarıldı; Cumhuriyet Bayramı’nda gösterime girdi…
“Türk Operası’nın 90. Yılı” temalı
Atatürk’ü Anma Konseri’nde İDSO
’yu büyük usta
, İstanbul Korosu’nu ise şef
Hanım yönettiler…
Yine Denizbank’ın desteğiyle faaliyetlerini sürdüren
Semiha Berksoy Opera Vakfı
’nın bu yılki ödüllerinin sahibi
(Soprano),
(Tenor) ve
(Bas) ve koro tarafından seslendirilen A. Adnan Saygun’un eserlerini büyük bir keyifle izledik… Emeği geçen herkese şükran borçluyuz…
Aynı duyguları konser öncesinde Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yaptığı, bizce son derece
konuşma için iddia edemeyeceğiz…
Hocanın ‘hüküm ve karar cümleleri’ şöyleydi:
“Bu temsilin sonunda -artık 90. yılda doğruyu konuşmak zorundayız- büyük Atatürk çok memnun kalmadı. ‘Yapamadınız bu işi’ dedi. Kimseyi suçlamadı. ‘Yapamadınız’ dedi…”
Ortaylı’nın iddiasına göre Ata’nın bu tespiti üzerine müzik insanları eğitim için yurt dışına gönderilmişti...
Oysa biraz araştıran görür ki -örneğin benim rahmetli peder gibi- yurt dışına eğitim amaçlı bilim, sanat ve müzik insanı gönderme süreci 1920’lerin ortalarından itibaren başlamıştı… Hasbelkader katkı verdiğimiz
TRT’nin “Cumhuriyete Kanat Gerenler”
belgeselinde
bu
’nın hikâyesini 250’den fazla portreyi anarak anlatmıştık… Yani, Öz Soy’un sahnelendiği 1934 yılında Ankara’da bulunan genç müzik insanlarının önemli bir çoğunluğu -Adnan Saygun ile başrol oyuncuları
ve
de- eğitimlerini tamamlayıp yurt dışından memlekete dönmüşlerdi. Bu bir…
Gelelim ikinci iddiaya, yani Atatürk’ün takdir etmemesine…
Atatürk, Öz Soy Operası’nın ve provalarının nasıl gittiğine ilişkin önce Sovyet Rusya Ankara Sefiri
’ın görüşüne başvurmuş. Karahan iki kez provalara gelmiş. Sonrasında da bizzat Atatürk’ün kendisi, 12 Haziran 1934 Salı günü provayı teşrif etmiş. Çıkarken de ‘bravo’ diye bağırdığı ve yine o gece eserin bestecisi ve sanatçılarını Çankaya Köşkü’ne davet ettiği,
Hanım’ın babasına yazdığı 14 Haziran tarihli mektupta ve diğer davetlilerin anılarda belirtilmekte.
19 Haziran 1934 tarihinde Atatürk ve İran Şahı huzurunda ilk temsili yapılan Öz Soy Operası, aynı ay içinde toplam üç kez sahnelenmiş. Bir ay sonrasında ise Atatürk, Adnan Saygun’u Yalova’daki yazlık köşke çağırtıp Türk Müziği’nin kökenlerine ait çalışmalarını ve raporunu kendisine sunmasını istemiş. Bu rapor, ekim ayında bir kez daha Çankaya Köşkü’nde diğer katılımcıların huzurunda da sunulup tartışılmış. Yani Adnan Bey’i takdir etmemiş olması hakikat sınırları içinde olamaz…
Adnan Saygun, yine ekim ayında Atatürk’ün isteğiyle İstiklal Marşı’mızın bestecisi ve orkestranın uzun yıllardır şefliğini yapmakta olan
Zeki Üngör’ün yerine Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası
şefliğine atanmış. Atatürk’ün isteğine rağmen atamasının bürokrasi tarafından türlü gerekçelerle ‘vekâleten’ yapıldığı belirtiliyor. Besteci, orkestrasıyla ilk konserini 23 Kasım’da vermiş.
Ekim ayında Ankara’daki üç genç besteciden
aracılığıyla Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 15. yıl dönümü olan 27 Aralık 1934 tarihinde temsil edilmek üzere tek perdelik üç yeni opera istenmiş. Metinler, Öz Soy’un librettosunu yazmış olan Münir Hayri Egeli tarafından kaleme alınmış. Adnan Saygun yine bu üç besteci içinde yer almış. “Ülkü Yolu”nu bestelemesi düşünülen
sürenin darlığını gerekçe göstererek görevi kabul etmemiş. Necil Kâzım Akses, “Bayönder” operasının ilk üç sahnesini bestelemiş. Adnan Saygun ise yine yoğun çalışma disiplini ve görev aşkıyla “Taşbebek” adlı operayı dar zamanda, onca farklı sorumlulukları içinde tamamlamış.
Bu arada meraklısı için not: 1 Kasım 1934’te, Atatürk,
açılış konuşmasında güzel sanatlar ve müzik alanında yapılması gerekenleri vurgulayıp yeni k
göstermişti.
Bestelenen iki yeni eser, 27 Aralık 1934 tarihinde temsil edildi. Adnan Saygun aşırı yoğun çalışmaya bağlı yorgunluk yüzünden nükseden orta ve iç kulak iltihabı nedeniyle orkestrayı 39 derece ateşle yönetmiş ve sonrasında ağır derecede hastalanmış. Temsilden sonra
sahne arkasına gelip “Gazi Hazretleri tarafından bana verilen vazifeyi ifaya geldim. Gazi hazretleri eserinizden çok memnun kaldıklarını ve bu eserinizin kendilerinin haleti ruhiyeleri üzerinde bilhassa müteessir olduğunu size söylememi emir buyurdular” deyip, Saygun’u alnından öpmüş ve sözlerine şöyle devam etmiş: “Gazi Hazretleri sizi kendi adlarına alnınızdan öpmemi emir buyurdular.”
Bu gerçekler ışığında Atatürk’ün,
meselesinde ve özellikle Öz Soy konusunda nasıl olup da “İltifatına mazhar olamamaktır”, anlaşılması zor…