İnsanların günlük hayatlarında en rahat ve çekinmeden işledikleri günah nedir diye bana birisi sorsa vereceğim cevap tereddütsüz gıybettir. Evet büyük harflerle ve altını çizerek tekrar söylüyorum: GIYBETTİR. Dindar-dindar olmayan, okumuş-okumamış, kadın-erkek, büyük-küçük herkesin gıybet karşısındaki tavrı ve rahatlığına bakılırsa sanki mübah hatta övülen bir davranış zannediyor insan çağın hastalığını. Biz nasıl bu hale geldik, kaynaklarımızdan nasıl bu kadar koptuk, uzaklaştık. Gelin bu ramazanda biraz olsun bu hastalığımızı tedavi etmeye çalışalım.
Nedir gıybet? Arapça kökenli bir kelimedir ve kısaca “dedikodu” demektir. Fakat dedikodu, gıybeti tam karşılamayabilir, yetersiz kalabilir. Sözlük ya da terim anlamı ile ilgili pek çok şey söyleyebiliriz, ancak ortada sevgili peygamberimizin tanımı varken onlara gerek duymadan doğrudan bu tanıma başvurmakta fayda vardır:
Allah Rasulü (sav) bir gün “gıybet nedir, bilir misiniz?” diye sordu. “Allah ve Rasulü daha iyi bilir” dediler. “Kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır”, buyurdu. “Ya söylediğim kardeşimde varsa? diye soruldu. Peygamberimiz: “Eğer söylediğin onda varsa gıybet etmiş olursun. Şayet söylediğin onda yoksa o takdirde ona iftira etmiş olursun” dedi (Müslim, Birr, 70).
Şimdi herkes kendisini konunun merkezine koyarak bu hadis-i şerifi bir tahlil etsin. İki ya da daha fazla kişi bir araya geldiği zaman acaba gıybet etmeden oradan ayrılabiliyorlar mı? Eğer bunu başarabiliyorlarsa ne mutlu onlara! Bunun mutlaka olumlu örnekleri vardır, ancak hastalık vücudu öyle sarmış ki, insanın kendisini bundan korumasının oldukça zor olduğu müşahade edilmektedir. Acaba kavram bir anlam kaymasına mı uğramıştır? Niçin bu kadar önemsiz görülmekte ve dikkat edilmemektedir. Hucurât suresindeki ayeti büyükçe bir kağıda yazıp da bize sürekli bu hastalığın ne korkunç bir tehlike olduğunu hatırlatsın diye her gün en çok gördüğümüz yere assak mı acaba? “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.
Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurât, 12).
Esasında ayet ve hadisler o kadar açık ve nettir ki, Kur'an ve sünnet merkezli bir hayattan uzaklaşınca Müslüman bu tuzağa düşüyor maalesef. “Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezden gelirse (Kur'an ve sünnet merkezli bir hayattan uzak yaşarsa) biz onun başına bir şeytan sararız, artık o onun ayrılmaz dostudur” (Zuhruf, 36). Evet işte mikrop budur. Bu mikrobu yok edecek ilaç ise zikirdir, Kur'an'dır, namazdır, ibadettir, gıybetten uzak durmaktır vs. Cenab-ı Hakk, kurtuluşu isteyen mü'minlerin yapması gereken şeyleri en ince detaylarına kadar anlatıp bir de “boş şeylerden uzak dururlar” (Müminûn, 3) demesine rağmen boş şeylerle meşgul olan Müslümanı şeytan kandırıyor ve en çok işlettiği günah da gıybet oluyor. Esasında peygamberimiz hastalık gelmeden önce tıpkı koruyucu hekim rolünü üstlenerek Müslümana söylemesi gerekeni söylüyor. Şöyle ki Muaz b. Cebel diyor ki, peygamberimize “ya Rasülellah, beni cennete koyacak ve cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber verir misin?” dedim. Peygamberimiz “çok önemli bir şey sordun, ama yine de o amel Allah'ın müyesser kıldığı kimseye göre kolaydır. Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı dosdoğru kılar, malının zekatını verir, Ramazan ayı orucunu tutar, gücün yeterse haccedersin, buyurdu. Sonra devam ederek: “ey Muaz! Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç siperdir. Suyun ateşi söndürdüğü gibi sadaka da günahları söndürür. Gecenin yarısında bir adamın kalkıp namaz kılması da böyledir. Sözüne devam ederek Secde suresinin 16-17. ayetlerini okuduktan sonra: Ey Muaz! Dinin beş direği, en yüce tarafı nedir, sana bildireyim mi dedi. Ben de bildir ya Rasulellah dedim. Peygamberimiz: İşin başı İslam'dır. Direği namazdır. En yüce tarafı da Allah yolunda savaştır, buyurdu. Sonra, bu dediklerimden hepsinin yerini tutan nedir söyleyeyim mi dedi. Ben, evet buyur ya Rasulellah dedim. Peygamberimiz
mübarek dilini eliyle tutup: İşte buna sahip ol, buyurdu
. Ben: Ya Rasulellah biz söylediğimiz sözlerle de mi sorgulanacağız dedim. Peygamberimiz: Annesinin sevgilisi,
herkesi cehennemde yüzüstü düşüren dillerinin biçtikleri ve kazandıklarından başkası mı sanırsın?
diye cevap verdi” (Tirmizî, İman, 8).
Evet, gıybet bir âfettir, içinde barındırdığı kötülükler ise, yalan, iftira, hased, fesad, tecessüs (gizli yönleri araştırma), arkadan çekiştirme, kusur arama, mahremiyete tecavüz, insanları birbirine düşürme, kin ve nefret tohumları ekme; bunun için yapılan komplolar, tuzaklar, kumpaslar, entrikalar, gizli kameralar, kasetler, özel hayatları teşhir için yapılan bir sürü şeytanlıklar, içinde yer aldığı grubun çıkarları için başka gruplara ve mensuplarına bütün bunları yapmayı mübah görmeler. Hangi birisini sayalım? Allah Müslümanları gıybet hastalığına düşmekten ve yukarıda saydığım tüm kötülüklerden korusun.