Suruç'taki patlama, ilk verilere göre, intihar saldırısı sonucunda ortaya çıkan tablo ülkeyi sarstı. 30 kişinin öldüğü, 100'den fazla insanın yaralandığı olay pek çok yönüyle vahim ve kritik.
Devletten siyasi partilere, kanaat önderlerinden “
”a kadar “
” ve “
” karşısında hemen herkesin, itham üzerine kurulu açıklamalardan kaçınması ve sorumlu davranmasının önemli olduğu günlerdeyiz.
Sorun bir aktöre, bir politikaya, bir yanlışa çıkarılamayacak kadar derin görünüyor.
Daha önce Gaziantep'te, Reyhanlı'da yaşanmış, Diyarbakır, Adana ve Mersin'de denenmiş olmakla birlikte, Türkiye bu tür Ortadoğuvari sivilleri hedef alan büyük saldırılara alışkın bir ülke değil.
Ancak sınırdaş ülkelerde gelişmeler son zamanlarda bu konudaki endişeleri arttırıyor. Yıllardır benzer hadiseler yaşıyan Irak'ta şimdi IŞİD'le ortalık karışmış durumda. Suriye'nin durumu ve Rojava'daki savaş ortada. Rojava meselesinden IŞİD'e, sınır güvenliğinden mülteci akınına kadar bu tablo Ortadoğu'yu her geçen gün bize taşıyor. Her türlü sınırı muğlak hale getiriyor.
Suruç'ta bombanın patladığı Amara Kültür Merkezi'nde Kobani'ye geçmek için İstanbul'dan gelen gençler konaklıyordu. İlk hedefin onlar olduğuna şüphe yok.
Bu kimin işi?
En önemli sorulardan birisi bu. İçişleri Bakanı'nın da teyit ettiği gibi olağan şüpheli IŞİD'tir..
Neden?
Bir kere bu saldırı bir yönüyle, IŞİD ile PYD arasındaki çatışmanın bir devamı gibi görünüyor.. Rojava'da ağır yenilgiye uğrayan IŞİD'in PYD'nin arkasında Türkiye'nin Kürt hareketine ve HDP'ye yönelik bir intikam eyleminden söz etmek pek ala mümkündür. Bu eylem, ister çatışmanın devamı, ister bir intikam vuruşu, isterse tehdit atışı olsun, sonuç olarak çatışmayı Türkiye'ye taşımanın ilk işareti olarak karşımızdadır.
Saldırı ikinci yönüyle şu soruyu gündeme getirmektedir: İŞID savaş ve cihat alanını genişletme, Türkiye'yi de işin içine alma niyetinde midir? Saldırı böyle bir niyetle ilişkili ele alınabilir mi?
Bu, hafife alınmayacak bir ihtimaldir.
Bunun gerekçelerinden birisi şüphe yok ki, Türkiye'nin Suriye politikasının ve son dönemdeki Rojava politikasının yeni eksenidir. İŞID Kuzey Suriye'de “PYD-uluslararası güçler-ÖSO” işbirliği tarafından yenilgiye uğratılıyor. Türkiye ise bu üçlünün arkasında önemli destek unsurlarından birisi. Bir süre önce bir siyasi yetkilinin teyit ettiği gibi İŞID mevzilerinin belirlenmesi ve bombalanmasında Türk Genelkurmayı ve uluslararası koalisyon arasında yakın bir işbirliği yapılıyor. Bu tablo IŞİD'in Türkiye'ye muhtemel bir yönelişi, sivil hedefleri vurarak karmaşa çıkarma arayışının bir belirleyeni olarak değerlendirilebilir.
Bir başka gerekçe IŞİD'in Türkiye'deki varlığıdır. Her ne kadar devlet yetkilileri “bizde IŞİD'in tabanı önemli değil” deseler de, İslami kesimler bu tür bir “selefi anlayışın Türkiye'de kökleşmesinin mümkün olmadığını” ifade etseler de ve her ikisi birden İŞID'i bölgede geçici bir heves ve güç olarak görseler de, gerçekler tartışmalıdır.
Bir ay kadar önce Hürriyet gazetesinde çıkan bir röpartajda, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen, bir araştırmaya göre “son üç yılda cihatçı silahlı gruplara katılmak üzere 10 bine yakın kişi Türkiye'den Suriye ve Irak'a gitti, bunun 7000'den fazlasıysa IŞİD'e katıldı” diyordu.
Aljaazera Türk'te yayınlanan, Yüzlerce ailenin İslam devleti çatısı altında yaşamaya gittiğini tanıklıklarla anlatan “İŞID muhacirleri” başlıklı çalışma (http://www.aljazeera.com.tr/dosya/iside-aileleriyle-birlikte-giden-turkler) bu konuda önemli veriler içeriyor.
Velhasıl meselenin hızla ilerlediği nokta AK Parti IŞİD'i kolluyor ya da Kürt hareketi IŞİD'i abartıyor iddialarından çok ötededir.
Dünkü patlama bunun delilidir.