Kürt meselesi uzunca bir süredir Kuzey Suriye etrafında dönüyor.
Suriye'ye yapılan sınır ötesi operasyonun bu durumun yeni bir safhası olduğu aşikar. Karşımızda, siyasetin tümüyle devre dışı olduğu ve çift taraflı devre dışı tutulduğu bir çatışma denklemi bulunuyor.
Yeni safha bu denklemin son halidir.
Türkiye, bu safhada, çıkarlarını diğer devletlerin çıkarlarıyla uyumlu kılan bir dış politika esnekliği göstermiş, oluşan uygun koşulları kullanarak Suriye'deki PKK dokunulmazlığına ve projesine fiilen müdahale etmiş ve bu yolla devlet-Kürt hareketi arasındaki dengeleri lehine değiştirmeye soyunmuştur.
, olup biteni yerli yerine koymak için önemli:
ÖSO'yla birlikte hareket eden Türk ordusunun IŞİD'le mücadelede PYD-YPG yanında, onlardan daha etkin ikinci bir yerel güç, bir kara gücü olarak zuhur etmesi, ABD açısından IŞİD'in önünün kesilmesi için yeni bir silah, Türkiye açısından ise PKK'nın hareket alanının daraltılması için bir fırsat anlamına gelmektedir. Ve iki güç arasında kesişen bir çıkar rotasına işaret etmektedir.
Güç ve alan kontrolü açısından belli limitler geçilmediği, Türkiye Suriye'de kalıcı olma sinyalleri vermediği sürece, PYD ve IŞİD'in gücünün kırılması başta Esat olmak üzerine, Esat'lı bir Suriye barışını savunan Rusya ve (20 yıl sonra Kürt gruplarla yeniden çatışmaya başlayan) İran'ın çıkarlarına da uygun görünüyor.
Bu dengeler, şüphe yok ki, değişken ve hassastır. Ancak şu an için geçerlidir.
Kürt meselesindeki çatışma denklemine ve ana siyasi rotalara gelince...
Kuzey Suriye, İŞİD'in ortaya çıkmasıyla, özellikle Kobane'yi kuşatmasından itibaren Kandil için temel bir veri oluşturdu. Kuzey Suriye'de, sınır hattı boyunca uzanacak özerk KCK bölgesi ve bu bölgenin Kürt nüfusa dayalı standardizasyonu hedefi, Kandil açısından Kürt meselesinin siyasi merkezinin Rojava'ya kaymasıyla eşanlamlı oldu. Türkiye'nin güneydoğusunu da kapsayan bir egemenlik alanı tahayyülü, nihai çözümün bu tahayyülle harmanlanması, PKK'nın Türkiye'deki siyasi süreçten neden ve nasıl adım adım koptuğunu ve (özerklik ilanları, şehir çatışmaları dahil) yeniden savaş pozisyonuna geçtiğini anlatan temel öyküdür. Uygun bir konjonktür, Türkiye'nin stratejik hataları, çözüm sürecinin ağır yol alması yanında, uluslararası imkanları ve desteği arkasına alan Kürt hareketi tüm enerjisini bu pozisyonunu koruma ve bunu Türkiye taşıma arayışına hasretti..
PKK için bir umut olan bu gelişmeler Türkiye için bir endişe kaynağı oluşturdu. Devletin bekası açısından yakın varoluşsal bir tehdit olarak algılandı. Misak-ı Milli'den bu yana askerden sivile, sağdan sola Türk siyasal sisteminin bölünme endişesini bu denli tahrik eden az gelişme yaşanmıştır. Nitekim çözüm sürecinden geri dönüş, asker-sivil yakınlaşması, CHP-AKP-MHP'nin oluşturduğu “iktidar bloğu”, bu blok marifetiyle HDP'nin sistematik dışlanması, siyasi ve demokratik alanın daraltılması, bunun sıradanlaşması bu algının tezahürleridir.
Kürt meselesi 2014'ten itibaren bu hat üzerinde seyrediyor. Çatışma örgüt için “rasyonel stratejik bir araç”, devlet için ise “güç kırma ve alan daraltma gereği ve cihazı” olarak tanımlanıyor.
Suriye'deki sınır ötesi operasyonu, işte bu büyük çatışmanın bir devamı...
Bu evrenin kapanması zaman alacaktır.
Ankara, yolun başında olduğunu düşünüyor. Ele geçen yerlerdeki nüfus yapısının çoğulcu bir şekilde tekrar kurulmasını, buraya siyasi açıdan ÖSO'nun hakim olmasını, Kürt alanının daraltılmasını ve Kürt bölgeleri arasındaki bağların koparılmasını hedefliyor. Kürt hareketi buna direnmeye çalışacaktır.
Bu çerçevede çatışma açısından dengeler değişiyor.
Ancak ana sorunda, siyasette, kitabın bir sayfasından diğerine geçmiş değiliz.