Bizim mahallede baskı var...

00:006/02/2008, Çarşamba
G: 29/08/2019, Perşembe
Ali Bayramoğlu

Başörtüsü tartışması Türkiye''yi bir hayli terleteceğe benziyor. Bu konuda kurumlarda, siyasi partiler düzeyinde ve basında daha şimdiden ciddi bir kutuplaşma hali var.Hürriyet Gazetesi, örneğin önceki gün, birinci sayfadan Aziz Nesin''in oğullarından birisinin bir diğerine yasak karşısında durduğu için nasıl gürlediğini manşet yapmıştı.Aynı sayfada yasağın kaldırılması için imza kampanyası başlatan Prof. Dr. İhsan Dağı ve Doç. Dr. Şaban Çalış''ın AK Parti''nin adamları olduğunu söyleyen bir haber

Başörtüsü tartışması Türkiye''yi bir hayli terleteceğe benziyor. Bu konuda kurumlarda, siyasi partiler düzeyinde ve basında daha şimdiden ciddi bir kutuplaşma hali var.

Hürriyet Gazetesi, örneğin önceki gün, birinci sayfadan Aziz Nesin''in oğullarından birisinin bir diğerine yasak karşısında durduğu için nasıl gürlediğini manşet yapmıştı.

Aynı sayfada yasağın kaldırılması için imza kampanyası başlatan Prof. Dr. İhsan Dağı ve Doç. Dr. Şaban Çalış''ın AK Parti''nin adamları olduğunu söyleyen bir haber daha yer alıyordu. Göbekte ise diğer imzacılar karalanarak imza kampanyası değersizleştirilmeye çalışılıyordu. İmzacılardan Atilla Yayla''yı “Ata''ya hakaret etti” başlığı ve resmiyle veriyordu.

“Taraflaşmış hava” insanı boğar, ayakta ve dik durmayı zorlaştırır, ilkeleri dağıtır.

“Taraflaşmış hava” her “evet”ten sonra “ama”ları devreye sokar. Ancak söz konusu olan temel bir hak olunca “ama”lar ayrıntı ve ara renk anlatıcı olmazlar. Tersine her “ama”, böyle durumlarda, yani temel hak ve özgürlükle ilgili her konuda ve her zaman olduğu gibi ahlaktan da ilkeden de biraz çalıp götürür…

Evet, baskı ve stres artmış durumda…

Kendisine demokrat diyen solun bile kafası karışmış durumda, özellikle öğretim üyeleri bir baskı altında.

Değil mi ki yasağa karşı çıkan ama yöntem ve zamanlamaya karşı, “ama”sı çok “yarı ilke-yarı fayda analizleri” her geçen gün çeşitleniyor.

Değil mi ki, tali unsurlara itirazlar asli unsurun, asli olanın önüne geçiyor.

Kabul etmek gerekir ki bu insanların üzerinden bir baskı var, tabiri caizse bir mahalle baskısı var, kök baskısı var, kalıp baskısı var…

Eski solcularda MHP''lilerle yan yana durmama takıntısı var…

Çoğu öğretim üyesi ve aydında AK Parti yandaşı olarak algılanacağı korkusu var…

Afişe olma korkusu var…

“Başörtüsü serbestisinin mahalle baskısına yol açacağını söyleyenlerin, kendi mahalle baskıları altında kalması, ironik bir durum”dur.

Ama gerçekte bu ülke biraz böyledir…

Nitekim “yasağa hayır” diyen, ancak yasağın kaldırılmasını, daha doğrusu bir hakkın önünün açılmasını, başka hakların önünün açılması koşuluna bağlayan bir görüş dolaşıyor ortada.

Haklar arasında hiyerarşi yapmak, her bir hakka bir “kimlik” gömleği giydirme mantığından yola çıkmak aslında, “özgürlükçü anlayış”ın kendisini yaralamasına yol açıyor.

Benzer bir tutum, demokrat hassasiyetleriyle hep önde duran sevgili fikir arkadaşım Ahmet İnsel''in yazısında bile seziliyordu. “Diğer temel hak ve özgürlüklerden yalıtılarak, çözümü tek başına aranan türban sorunu, Tayyip Erdoğan''ın, ''Siyasal simge ise ne olmuş yani'' efelenmesinin de katkısıyla, bireysel bir hakkın kullanımı alanını terk edip bir cemaat hakkının kullanımına dönüşüyor…” diyordu Radikal 2''de yayınlanan yazısında…

Bu bakış açısı İnsel''in dışındaki ellerde tehlikeli bir silaha dönebilir önümüzdeki günlerde…

Bu bakış açısı geriye ve eskiye dönüşü çağrıştırır.

Zira “Benim ya da senin hakkın” şeklinde bir bakış, “tek başına başörtüsü bir kimliğin hakkıdır” tarzı cemaatçi bir formül, “zımni pazarlıkçılık ya da mütekabiliyet” arayışı, açık bir şekilde, inanç, birey, tercih, özgürlük ve hak arasında ilişki kurma sıkıntısına, toplumsal tasavvur eksikliğine işaret eder…

Açık: Temel bir hak sen faydalanmasan da temel bir haktır.

Açık: Başörtüsü kendi başına temel bir özgürlük sorunudur, başka özgürlüklerle desteklenmesine gerek yoktur.

Açık: Özgürlük sorunları ve haklar arasında hiyerarşi yoktur.

Elbet AKP ve MHP''nin yasak kaldırılma yöntemi ve zamanlaması tartışılacaktır… Yöntemin katılımcı ve demokratik olması elbet talep edilecektir…

Ancak bugün yapılan tartışma bu değil ya da bu tartışmanın yöntemi şimdi kullanılan yöntem değil…