Papa neden affediyor?

04:003/09/2015, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Akif Emre

Batı Hristiyanlığının hala en köklü, etkin ve yaygın kurumu Katolik Kilisesi olarak bilinir. Papalık küçük bir devletçik sınırlarına çekilmiş olsa da dünya ölçeğinde yaygın ve örgütlü bir kilise... Katoliklerle Ortodokslar ve Protestanlar arasındaki ayrım her ne kadar bizde mezhep farklılığı olarak anlaşılsa da İslam'ın mezhep tanımlamasını aşan bir ayrışma vardır. Hristiyanlık içinde farklı birer din (religion) olarak algılanırlar.Katolik Kilisesi siyaseti yönlendirme gücünü kaybettikten sonra,

Batı Hristiyanlığının hala en köklü, etkin ve yaygın kurumu Katolik Kilisesi olarak bilinir. Papalık küçük bir devletçik sınırlarına çekilmiş olsa da dünya ölçeğinde yaygın ve örgütlü bir kilise... Katoliklerle Ortodokslar ve Protestanlar arasındaki ayrım her ne kadar bizde mezhep farklılığı olarak anlaşılsa da İslam'ın mezhep tanımlamasını aşan bir ayrışma vardır. Hristiyanlık içinde farklı birer din (religion) olarak algılanırlar.

Katolik Kilisesi siyaseti yönlendirme gücünü kaybettikten sonra, yani kilise-devlet ayrımıyla kendi alanına çekilmesiyle neticelenen tarihsel kırılmadan bu yana sürekli mevzi kaybediyor.
Protestanlık “kiliseyi” aradan çıkararak
, kutsal metinle doğrudan temas ilkesini esas alarak teolojik bir deprem oluşturdu. Ulus devletlerin şekillenmesi ile de
devlet-kilise ayrımı
kesinleşti. Dinin nüfuzunun yanı sıra siyasi nüfuzunu da kaybetti. Batı'da laiklik tanımı devletin dinden arındırılmasından ziyade kilisenin devletten uzaklaştırması anlamına gelir. Yoksa dinin şekillendirdiği geleneksel kodlar, kurallar hukuk sisteminde de, devlet işlerinde de geçerliliğini sürdürür.

Gerçi düşünsel ve toplumsal olarak hayattan hızla çekilen Kilise emperyal projelerde sömürgeci devletlerin yedeğinde gelişmesini sürdürdü. Özellikle siyasal etkisi kırıldıktan sonra
kolonyal yayılmacılığın keşif
kolu işlevi görerek siyasi otoritelerce desteklendi. Bilhassa laik Fransız emperyal projesi bu anlamda ele alınması gereken önemli bir modeldir. İç siyasette kilise ile mücadele eden, kilisenin etkisini bastıran Fransızlar dışarda yayılmacı politikalar için kol kola girmesini bilmiştir.

Siyasetten uzaklaştırılmış, siyaseti ve toplumu şekillendirme konusunda yaptırım gücü kalmayan bir Kilise, modern dünyanın değişim ve talepleri karşısında nasıl ayakta durabilirdi?

Medyada olanca sempatikliği içinde mesajlar veren, zaman zaman ortaya saçılan ahlaki skandalları örtbas edilen bir Kilisenin modern insana söyleyecek sözü ne olabilir?

Bilimsel devrimlerden aydınlanma düşüncesine, endüstrileşmeden sınıf hareketlerine dehşetli alt üst oluşlar yaşayan Batı toplumlarındaki dinden uzaklaşma eğilimine karşı bir din olarak Katolizm ne mesaj vermektedir?

Katolik dünyanın lideri Papa'nın zaman zaman bir yasağı kaldırdığına, falan eylemi yapmayı artık yasaklamadığına yahut işlenen bazı günahları affettiğine dair haberler duyarız. Medyada boy gösteren Papa yüzüne takındığı ödünç alınmış hissi veren gülümseme ile arz eder. Yeni seçilen her papanın, aldığı bir kararla kilisenin yasak kabul ettiği bir fiili bundan böyle günah saymadığını açıklaması adet oldu. Hristiyan olmayan dünya bile bu medyatik gösteriye dönüşen, özünde teolojiyi ilgilendiren kararları merakla izler.

Bu kararların önemli kısmı geleneksel toplumların
ve bir çok dinin de ahlaki standart olarak kabul ettiği kurallardır
. Yahut Hristiyanlığa, özelde Katolikliğe özgü dini prensiplerden zamanımızda katı gelen uygulamalardır.

Bunlara bakarak, bir dinin çağın gereklerine cevap vermesi olarak yorumlamaya hevesliler çıkabilir. Böylece hayat tarzı olarak, davranış normları ve ahlaki ilkeler açısında eskidiği düşünülen kurallar yenilenir. Bir dönem Tanrı adına mutlak kabul edilen kuralları koyan Kilise, daha sonra bunları geçersiz sayar.

Amacım Katolik ve Protestan kilisesinde hükümlerin nasıl vaz edildiğine dair teolojik bir tartışma açmak değil.

Papalıktan hareketle işaret etmek istediğim husus; bir dinin toplumu, insanı dönüştürmek, ortaya çıkan sapmalara karşı insanları uyarıp hakikati işaret etmek ve bunda ısrarcı olmak yerine karşı koyamadığı bir dalgaya kendini bırakmasıdır.

Katolik kilisesi sürekli kendinden tavizler vererek gelişen toplumsal taleplere, modern dünyanın davranış normlarına, ekonomik zorlamalarına uyum göstererek ayakta durmayı tercih ediyor. Böylece bireylerin, kendilerini hem Hristiyan sayıp hem de gündelik hayatta hiç zorlanmadan, ilişki biçimlerinde taviz vermeden dindar kaldıklarını düşünmelerini sağlıyor.

Protestanlık ise bu konuda daha geniş alan açıyor. Yöntem gereği herkesin kendine göre bir din anlayışına kapı aralayan bir Hristiyanlık söz konusu. Hatta siyasette bile, papalıktan farklı olarak, güç paylaşımı içinde. Mesela İngiltere Kraliçesi aynı zamanda İngiliz Kilisesi'nin de başıdır. Yani siyasi ve dini otorite bir merkezde toplanmış oluyor.

Sürekli taviz vererek ayakta kalmayı deneyen Katoliklik mi yoksa herkesin kendine göre dinden hüküm çıkarttığı, her gün yeni bir mezhebin ortaya çıktığı Protestanlık mı?

Bütün bunlara karşı Müslümanların en büyük avantajı, kaynakların sahih olarak elde bulunması ve dinin hükümlerinin tüm referans sistemi ile birlikte canlı olmasıdır.

Müslümanlığa yapılmak istenen operasyon, her şeyden önce dinin protestanlaştırılmasıdır. Böylece dini referans sistemi devre dışı kalacak, herkesin kendine göre icat ettiği bir din çıkarılmış olacak. Bunu siyasal olarak modernist Cumhuriyet kadrolarının denediğini biliyoruz.

Hristiyanlık ve İslam kutsal metin, gelenek, protestanlaşma açısından birebir örtüşen durumlar değil. Ancak Papalığın sürekli tavizler vererek ayakta kalma çabası; toplumu, insanı irşad etmekten çok gelişmelere göre kendini değiştiren bir din ortaya çıkarıyor. Böylesi bir dinin, kutsalın topluma vaat ettiği ne olabilir? Tarihsel tecrübe olarak Hristiyanlığın geçirdiği başkalaşım Müslümanlar için ibret vesikası sayılabilir.
#Katolik Kilisesi
#medya
#Protestanlık