Arap dünyasında ilk Nobel edebiyat ödülü alan Necip Mahfuz bu dünyadan göçtü. Yayınlanmış pek çok roman ve hikayeye imza atan yazarın modern Arap romanında öncü bir isim olduğu kabul ediliyordu. Özellikle II. Dünya savaşı sonrası gelişen Arap romanında pek çok alanda yenilikler gerçekleştirdi. Gerçekçi akımla başlayan romancılığı pek çok modern akımı Arap edebiyatına taşıyarak sürdürdü. Edebiyat ve düşünce alanında verdiği ürünler neredeyse boşluk bırakmayacak kadar çeşitliydi. Onunu için; “eğer bir genç Arap yazar roman yazmak isterse ilkin Necip Mahfuz’un o konuda yazıp yazmadığını kontrol etmeli” dedirtecek kadar çeşitlilikte eser verdi. Romanlarının sayısı 40’a ulaşan ünlü yazarın 30 kadar senaryo ve oyunu, yedi öykü kitabı bulunuyor.
1988 yılında Nobel ödülü alarak Arap dünyasında bir ilki gerçekleştiren Mahfuz’un romanı Türkçede İnsan Yayınları tarafından “Sokaktakiler” ismiyle basıldı. “Nil’in Üç Çocuğu” isimli romanını o dönem editörlüğünü yaptığım aynı yayınevinde yayınlamıştık.
Mahfuz’un romancılığı daha çok 1950’li yılların ortalarından itibaren yazdığı Beyne’l-Kasreyn (Saray Yürüyüşü), Kasru’ş-Şevk (Özlem Sarayı) ve es-Sükkeriyye’den oluşan Kahire Üçlemesiyle popüler hale geldi. Daha sonra simgeciliğe yönelen Mahfuz’un 1959’da el-Ahram gazetesinde yayınladığı Semtimizin Çocukları isimli romanındaki allagorik tarzı tepkilere yol açtı. Kitap Müslüman bir toplumun dini değerlerini hafife alması nedeniyle Ezher tarafından yasaklandı; ancak daha sonra Lübnan’da basıldı.
Mahfuzun batıdaki şöhret sahibi olmasında Arap edebiyatına katkısından, toplumsal sorunları dile getirmesinden çok kendi toplumunun değer yargılarına mesafeli duruşunun etkili olduğu rahatlıkla söylenebilir. Nitekim Nil’in Üç Çocuğu isimli romanında 1967 sonrası savaşın ve yenilginin Mısır toplumunda yol açtığı derin sarsıntı, özgüven parçalanmasını ele alan çarpıcı romanı ne Türkiye’de ne de Batıda gerekli ilgiyi görmüştür. Nitekim, Hind asıllı Naipul’a Nobel verilmesini onun edebi yönünden çok ideolojik daha doğrusu oryantalist söyleminin belirleyici olduğu neredeyse tartışmasız bir gerçek olarak ortada… Bu noktada Cemil Meriç’in bir Türk yazarının Nobel’e aday gösterilmesinin gündeme geldiği dönemde söyledikleri edebiyat piyasasının ideolojik tavrına ayna tutacak mahiyette: Batı hiçbir zaman bizim değerlerimizi yansıtan eserlere Nobel vermez. Bizi görmek istediği gibi gösteren eserlere itibar eder.
Mahfuz’a karşı Batının gösterdiği ilginin onun dünya görüşüne, daha doğrusu Batıdaki edebiyat piyasasına hakim olan ideolojik tutumla da sınırlı kalmayacaktır. Nobel ödülünü bir gösterge olarak ele alacak olursak, sadece düşünsel tercihlerin değil siyasi taraf oluşların da bir o kadar belirleyici olduğunu görürüz. Nitekim İslami değerlere karşı olmak bir yana kin ve aşağılama dolu satırların sahibi Naipul’a Nobel ödülünün verilmesini 11 Eylül şartlarından bağımsız düşünmemiz mümkün mü?
Necip Mahfuz’a Nobel ödülü verilmesinden önce kendisini şöhrete taşıyan esas gelişme Camp David anlaşmasındaki ortaya koyduğu tavırdır. Mısır İsrail anlaşmasına destek veren Mahfuz’un ta o zamanda Nobel ödülünü alacağı belliydi. Nitekim Enver Sedat aynı gerekçe ile Nobel Barış Ödülü’nü alan Müslüman siyasetçi oldu. Daha sonra Arafat yine İsrail’le barış yaptığı için Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Mahfuz’un Camp David anlaşmasından sonra cesur bir aydın olarak alkışlanması ile İslami değerleri aşağılayan Naipul’un cesareti (!) arasında politik ortam açısından kurulacak bir korelasyon ne demek istediğimizi açıklar mahiyette… Daha uzağa gitmeye gerek yok, tabuları yıkmak adına kimi cesur yazarların ülkemizde de nasıl taltif edildikleri göz önüne alınınca edebiyat piyasasının ne türden ilişkilerle yürütüldüğünü kavramak mümkün olur.
İslami değerler üzerinden allegori yaparak Ezher’in tepkisini çekme pahasına kalem oynatan Mahfuz’un cesareti son zamanlarda kırılmış gibiydi. Nitekim bu yılın başında yasaklı romanın serbest bırakılması için Ezher’den fetva isteyecek, hatta muhalif olduğu Müslüman Kardeşler’le yan yana poz verecekti…
Sonuçta modern Arap edebiyatının en parlak isimlerinden biri olan Mahfuz’un Nobel ödülüne layık görülmesini tümüyle ideolojik ve siyasi sebeplere bağlamak yanlış olur. Ancak, bu ödülün veriliş sebebi sadece onun edebi başarısından kaynaklanmadığını da bilelim.
Mahfuz ve diğerlerinin siyasi ve ideolojik tutumlarından bağımsız olarak salt edebi başarılarından dolayı ödüllendirildiğini kim söyleyebilir?
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.