-Bir cumartesi yazısı
Bazı küçük göstergeler ortak kültür denilen ortak hafızanın ancak yüzlerce yıllık birikimin hülasası olduğunu, bunun bozulmasının da ne tür gariplikler çıkarabileceğini bir bakışta size anlatır. Bir şehrin rastgele köşesinde bir tarihsel objeye yüklenen anlam, bazı ritüeller belki ortak kelimler, masallar, türküler... Edebiyat elbette bunun en üst düzeyde temsilini sağlar.
Geçen ay iki farklı coğrafyada rastladığım iki farklı kapı üstü yazısı yaşadığımız kültürel travmayı kitaplık çapında anlatmaya yetti. Benzer objelere farklı zamanlarda, ilgisiz alanlarda, belki de zihnen hiç de hazırlıklı olmadığı bir anda karşılaştığımızda fazla anlam yüklemediğimiz kültürel dizgeler. Her ikisi de modern zamanların travmalarına işaret.
Develi'de tarihi mahallede eski konakları gezerken fark edecektim ilk örneğe. Ayakta kalabilmiş onbeş kadar geleneksel ev mimarisinin en güzel örnekleri. Ermeni, Rum ve Müslüman evleri… Mimari tarz genel olarak benzer olsa da dini ve kültürel farklılıkları da ortaya koyan küçük ayrıntılardan bu yapının hangi dine mensup Osmanlıya ait olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kapıların girişi, pervazlardaki işlemeler, modern dönemde balkonlu-balkonsuz ayrımı gibi dini ve geleneksel ölçüleri yansıtan mimari öğeler kültürel şifreler gibi.
Buna karşı şaşırtıcı biçimde benzer unsurlar var. Hala geleneksel mimari özelliklerini korumayı başaran az sayıdaki şehirlerimizde bu ortaklıklar tahayyül edilemeyecek şekilde ansızın karşımıza çıktığında bugünkü kültürel kodlarla kavramak, anlamak ve çözümlemek imkansızlaşıyor. Mardin'de, Safranbolu'da hala dikkatli bir göz o zengin mirası keşfedebilir. Bunca çoğul ve çoğulculuk söylemine rağmen karşılaştığımızda kavramakta zorlanılan ortak kültürel zenginlik bize ne denli tek boyutlulaştığımızı hatırlatıyor sadece...
Mesela Develi'de eski zaman sokaklarında iki katlı bir taş konakta gördüğüm ayrıntı diğer mimari incelikleri birden unutturacaktı. Rum evinin kapısının üzerinde Yunanca “maşallah” yazıyordu. Benzer örnekleri daha önce de gördüğüm halde nedense bu kadar üzerinde durmamıştım. Karamanlı Rumları Yunan alfabesi ile Türkçe yazarlardı. Mübadele ile bu topraklardan gönderilen yerli unsurlar arasında Rumlar, bunların arasında da Karamanlı Rumları hayli fazla idi. Bunun karşılığında Balkanlar'da yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanan köklerinden sökülen Müslüman ve Türkler de yurtlarından Anadolu'ya savruldular. Bunlar arasında Türk kökenli olmasa da farklı Müslüman unsurlar da önemli ölçüde vardı. Osmanlı tasfiyesinin en dramatik sonuçlarından biri olarak mübadele Anadolu ile Balkanlar arasında yaşanacaktı.
Develi'deki bu minik kültür ihtarından hemen sonra Balkanlar'ın kalbinde Prizren'de eski mahalleleri özellikle Katolik Arnavut mahallerini gezerken benzer etkileşimleri yakalamaya çalışıyordum. Hala çok dinli, çok dilli yapıya sahip Balkanlar'daki durumu kavramaya çalışıyordum. Kosova savaşından sonra Osmanlı'dan beri yaşamakta olan Sırpların da göç etmek zorunda kalması benzer travmaya neden oluyor. Çünkü Yugoslavya uygulamasıyla Kosova'ya yerleştirilen Sırplardan ayrı, tarihsel olarak buralarda yaşayan Sırpların diğerlerinin aksine milliyetçilik sorunları olmadığı gibi hemen hepsi Türkçe konuşup anlıyorlardı. Osmanlı Sırp'ı, da Osmanlı Arnavut'u gibiydi bir bakıma.
Prizren'de nehir boyu vadi içinde ilerledikçe hem coğrafi hem de kültürel olarak Balkanları daha iyi keşfetme imkanı bulunur. Derin vadilerin, yüksek yaylaların eteklerinde kurulan Boşnak köylerinden Türkmen köylerine, geleneksel Arnavut hayatını resmeden ama genelde Müslüman bir coğrafyada olduğunuzu hissettiren bir yapıyla karşılaşırsınız. Belki de Arnavut kişiliğinin oluşumunda büyük etkisi olan haşin coğrafya, sert iklim…
Böyle bir vadinin içinde Müslüman bir Arnavut köyünde mola verdik. Dere tüm çağıltısıyla köyün içinde akıp gidiyor, vadinin aşağılarına şehre doğru. Büyük ve bakımlı bir cami, minaresi etrafı kuşatan karlı dağlarla yarışır gibi hayli yüksek... Caminin bahçe girişinde ışıklı bir yazı: “Ramazan bayram mübarek”…
Cami avlusunda güzel bir kütüphane. Her şey derli toplu, yerli yerinde. Birden tüm bu özgüvenin, yerleşikliğin altüst olduğunu hissettim. Muhtemelen başkaları beni şaşırtan bir kelime karşısında memnun bile olacaklardır.
Kütüphanenin kapısında zarif bir ay yıldız ve yine düzgün bir şekilde “KURANOTEKA” yazıyordu. Arnavutçada biraz oynayarak kütüphane demek istemişler... Oysa Arnavutçada da pek çok Batılı ve Latin kökenli dillerde kullanıldığı gibi, kütüphane için “biblioteka” kelimesi kullanılır.
Gel gör ki, “bibla” yani bir anlamıyla İncil ve aynı zamanda kitap karşılığı kullanılan kelimeyi modern zaman aklı Müslümanlaştırma ihtiyacı duymuş. Yüzlerce yıllık Müslüman Arnavut aklının keşfedemediği(!) bu gerçeği nevzuhur bir akıl keşfetmiş ve adeta Arnavutçayı imana getirmiş.
Yunan harfleri ile “maşallah” yazmaktan çekinmeyen Osmanlı Hıristiyanı ile “biblioteka” demekten çekinmeyen Osmanlı Müslüman aklının deforme olmuş halini bundan daha iyi açıklayan bir gösterge olamazdı. Üst üste gelen bu iki çağrışım Balkanlardan Anadolu'nun içlerine kadar ve daha ötesine uzayan bir ortak hafızanın, ortak kültürün, ortak varoluş bilincinin kendinden emin iklimini yansıtıyordu.
Modern seküler ulus devlet projeleri, anakronik biçimde yeni ulus inşasına girişirken var olan birikimi parçaladı. Benzer biçimde din adına enjekte edilen kimi anlayışlar da retçi, hatta nihilist bir radikal derinliksizlik getiriyor. Bu coğrafyanın iklimini kurutuyor, tepki ve öfke seline dönüştürüyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.