15 Temmuz darbe girişiminden kamu bürokrasisinin çıkarması gereken dersler

04:0015/07/2024, Pazartesi
G: 12/07/2024, Cuma
Ahmet Ünlü

15 Temmuz darbe girişimi hakkında herhalde gök kubbenin altında söylenmedik ve yazılmadık bir şey kalmamıştır. Konuşmak ve yazmak sonuca götürseydi sabahtan akşama kadar yazılır ve konuşulurdu. Milletçe ve devletçe bu meşum darbe girişiminin tekrarını önleyecek ve bir daha böyle bir ihanete kalkışılmaması için çıkarmamız gereken dersleri kamu bürokrasisi açısından izaha çalışacağız. Bir çividen savaş mağlubiyetine giden süreç Bize bir şey olmaz, bunlar bizden, rahat olun, sıkıcı kurallardan kurtulmak

15 Temmuz darbe girişimi hakkında herhalde gök kubbenin altında söylenmedik ve yazılmadık bir şey kalmamıştır. Konuşmak ve yazmak sonuca götürseydi sabahtan akşama kadar yazılır ve konuşulurdu. Milletçe ve devletçe bu meşum darbe girişiminin tekrarını önleyecek ve bir daha böyle bir ihanete kalkışılmaması için çıkarmamız gereken dersleri kamu bürokrasisi açısından izaha çalışacağız.


Bir çividen savaş mağlubiyetine giden süreç

Bize bir şey olmaz, bunlar bizden, rahat olun, sıkıcı kurallardan kurtulmak lazım türü söylemler kulağa hoş gelse de kötü sona gidişin yollarına döşenen taşlardır. Özellikle de Allah’ın Kitabında sıklıkla geçen kurallara uyun Allah kurallara uymayanları sevmez Kelamı bir kenara bırakılınca kurallar en sevimsiz nesne haline gelmektedir.

Bazen küçük kurallara riayet büyük badireleri önler. Malum meşhur hikâyede olduğu üzere; Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı bir at bir komutanı bir komutan ise bir orduyu kurtarır. Aksi durum ise bir orduyu yenilgiye uğratır. Zamanında önlenmeyen ve müsaade edilen küçük hatalar ilerleyen zamanlarda katlanarak Günah-ı Kebair’e dönüşür. Yani bürokraside çıkan küçük kokular büyük kokuşmalara sebep olmadan önlem alınmalıdır.

Bürokraside sorun üreten alanların başında ise sözlü sınavlar gelmektedir. Personel alımları veya görevde yükselmelerde dikkatli olunması gerekmektedir. Sözlü sınavlar sonlandırılmaz veya gerekli şeffaflık sağlanmazsa istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.


Bu ülke, ilahiyat profesörünün soru hırsızlığı yapacak kadar alçaldığına şahit oldu
“FETÖ’nün bir üniversitedeki soru hırsızlığı ve düşündürdükleri”
başlıklı yazımda FETÖ’nün bir üniversitede sarmaşık gibi her tarafı nasıl sardığının başlangıcını açıklamıştım. Zamanında alınmayan tedbirlerin ilerleyen süreçte nelere mal olduğu 15 Temmuz hain darbe kalkışmasında görüldü. Nitekim Sakarya Üniversitesinde mekân tutan Adil Öksüz haininin darbe girişiminde üstlendiği fonksiyon bilinmektedir.

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın hayat hikayesinin anlatıldığı Pervari’den Paris’e adlı kitabın 334-335’inci sayfalarında FETÖ’nün Sakarya İlahiyat Fakültesi’nde sınav sorularını çalarak sınava girecek FETÖ mensuplarına nasıl verildiği detaylarıyla anlatıyor.

İhsan Süreyya Hoca’nın yalan söylemeyeceği gerçeğinden hareket ederek soru hırsızlığını kendi anlatımından okuyalım: Prof. Dr. Suat Yıldırım, Fakülte’nin dekanıydı. O zaman böyle mücadeleler başlamamıştı. Ben ona Suat ağabey diyordum, Fakülteden beri tanışıyorduk.

Aslında Suat Yıldırım’la aramızda bir problem yoktu, güzel de gidiyordu. Fakülte yeni oluştuğu için 25 araştırma görevlisi alınacaktı. Kadrolar ilan edildi, 30-40 kişi müracaat etti. İmtihan günü geldi. Önce yabancı dil sınavı yapacaktık. Sınav jürisinde ben, Suat Bey ve Abdullah Aydınlı Bey vardı.

Sabahleyin Fakültede Suat Bey, “Muhammed Hamidullah Hoca’nın İslam’a Giriş kitabının Almancası da İngilizcesi de Fransızcası da var. Adil olmak için aynı kitaptan aynı sayfayı soralım haksızlık olmasın” dedi. “Olur” dedik. Makul bir teklifti. Kitabı açtı, “Burayı soralım” dedi. Ama baktım, o sayfada çalışılmıştı. “Yok bu sayfa olmayacak. Kitap 360 sayfadır, istediğin yeri sor ama bu sayfa olmayacak” dedim. “Bu sayfa olacak” diye ısrar edince ben de “Akşam bunu şakirtlere ezberlettin, burayı mı soracaksın? Olmaz” dedim. Abdullah Bey’e “Abdullah sen ne diyorsun?” dedim. Abdullah ikimizin de talebesi… Abdullah da “Olmaz hocam, o sayfa olmaz” dedi.

“Al kitabı nereyi istersen sor dedim.” Baktı ki olmuyor, sinir oldu, gitti bir sayfa seçti. Kendisine karışmadık. O sayfanın İngilizce, Fransızca ve Almanca fotokopilerini yaptık, dağıttık. Sonra geldik dekan odasında oturuyoruz. İnsan azlığından dekan yardımcısı da olmuştum. O arada Suat Bey gitmiş, seçtiğimiz sayfanın tercümesini kitabın Türkçesinden almış, fotokopi yapmış ve imtihana giren Fetullahçılara vermişti. Bizim haberimiz yoktu. Fakat imtihana giren diğer çocuklar bunu görmüştü. Görünce gidip rektörlüğe şikâyet ettiler.


Suat Bey’i ayıplamak soru hırsızlığını engellemedi

Allah rahmet eylesin, Prof. Dr. Sabahattin Zaim hoca soru hırsızlığı olayında muhakkik tayin edildi. Fakülteye geldi. “Suat Bey, ayıp değil mi? Ben şimdi yapılanları yazacağım ve gazeteler, ‘İlahiyat Dekanı Kopya Verdi’ diye manşet atacak. Bu ayıp değil mi? Ben bu sınavın iptal edilmesini teklif edeceğim” dedi.

Bu şekilde Suat Bey’le aramızdaki soğukluk başladı. Oysaki ben Suat Bey’i melek gibi bir şey sanıyordum. Ondan asla böyle bir şey beklemiyordum. Kendisini nasıl saklamış ve ikinci kişiliğini göstermemiş. Neyse baktı ki işler iyi gitmiyor yani istediğini yapamayacak. Durum anlaşılmıştı. Fakülteye kendi adamlarını doldurmak istiyor. İyi de bu melanetine neden bizi alet ediyor?

Kitabın ilerleyen sayfalarında FETÖ’nün İhsan Süreyya hocanın başına ördüğü çoraplar uzun uzun anlatılıyor. Sonunda hoca üniversiteden atılıyor. Ancak, bizi düşündürmesi gereken konu ise zamanında gereği yapılmayan bir soru hırsızlığının nelere yol açtığıdır. Benzer durumların birçok kamu kurumunda yaşandığını tahmin etmek zor olmasa gerektir.

Rahmetli Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocanın her anlamda örnek bir şahsiyet olması erbabınca malum ve tartışmasızdır. Ancak, muhakkik olarak tayin edildiği soru hırsızlığı olayında gösterdiği iyi niyet maalesef FETÖ mensuplarının sonraki adımlarını kolaylaştırmıştır. Özellikle İlahiyat Fakültesi soru hırsızlığı ile basında anılmasın diye gösterdiği duyarlılık (!) neticesinde hazırladığı raporda sadece sınavın iptal edilmesini teklif ederek soru hırsızlığını yargıya ve savcılığa intikal ettirmemesi FETÖ mensuplarının birçok olumsuzluğunun temel ve köşe taşı haline gelmesine yol açmıştır.


Camiamız zarar görmesin yaklaşımından darbe kalkışmasına giden yol

Maalesef yaşanan olaylarda keşkeler sonucu değiştirmiyor. Birileri ya da camiamız zarar görmesin diye olayların hafif sıyrıklarla geçiştirilmeye çalışılması ileride telafisi imkânsız zararların doğmasına sebep olmuştur. Yani çivi hikâyesinin tezahürü ya da yanlış iliklenen bir düğmenin düzeltilmesi için en başa dönülmesi zorunluluğu.

Halbuki soru hırsızlığı olayı bütün boyutlarıyla yargıya ve savcılığa intikal ettirilseydi FETÖ rahat hareket edemeyecek ve başka kurumlardaki yapılanmaların da ortaya çıkmasına vesile olacaktı. Belki yargıda ve savcılıkta konu yine kapatılacaktı ama konunun basına yansıması ile kapanamayacak hale gelecekti.

İyi niyetle hazırlanan muhakkik raporu sonucunda soru hırsızlığı sadece sınavın iptal edilmesini sağlamış ama FETÖ’nün daha tedbirli davranmasına ve önündeki engelleri birer birer kaldırmasına da zemin hazırlamıştır. Kim derdi ki ilahiyatçı Profesör Suat Yıldırım soru hırsızlığı ile araştırma görevlisi alacak ve kumpas kuracak. Ama gök kubbe nelere şahit olmamıştı ki buna da şahit olmasın.

Hakkında çok sayıda dava açılan ve şuan 83 yaşına merdiven dayamış Suat Yıldırım, Ankara’daki davada ağırlaştırılmış müebbet, İstanbul’daki davada ise 78 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor ve 4 Eylül 2015’te yurt dışına kaçtı.

Ayrıca, Suat Yıldırım, İçişleri Bakanlığı’nın Terörden Arananlar Listesi’nde 10 milyon lira ödülle “kırmızı kategori”de arananlar arasında yer alıyor. Bu şahsın durumunu görünce Allah sonumuzu hayreylesin demekten başka cümle kuramıyoruz. Ümit ederiz ki bu kaçakların emekli maaşları ödenmiyordur. Nitekim uzunca bir süre Fetullah Gülen emekli maaşı ödenmişti.


Kamudaki liyakat sisteminin bozulması FETÖ’ye alan açmıştır

Yukarıda açıkladığımız üzere soru hırsızlığı sadece bir üniversitede yaşanmamıştır. Üniversite giriş sınavından tutun da polislik, hakimlik ve savcılık giriş sınavlarına kadar birçok alanda soru hırsızlığı yaşanmıştır.

Özellikle hakimlik ve savcılık sınavlarında yaşanan soru çalınması olayları basına sızmış ve sınav iptal edilmişti. Sonrasında ise daha tedbirli davranılarak yine aynı şeylere tevessül edilmişti. Bunun temelinde ise liyakatin bir kenara bırakılarak FETÖ’ye sadık elemanların kayrılması yatmaktadır. Sonuçta kazan kazan yöntemi etkili olmuştur. Yani önce FETÖ kamuya eleman kazandırmış sonrasında da kendisi kazanmaya başlamıştır.

Kamuda sadakat ve liyakatin adeta siyam ikizi gibi biri birinden ayrılması düşünülemez. Kamuda sadakatsiz liyakatin ya da liyakatsiz sadakatin devleti götüreceği yer aynıdır. Bu nedenle bunları biri birinin alternatifi olarak düşünememek gerekir. Kamu görevlisinin liyakati devlete sadakate götürecektir. Aksi durumda sistemsel bir sorun var demektir. Devlette kişilere sadakat birilerinin adamı olmaya götürür ki bu durumda devlet-örgüt/abi çatışması kaçınılmazdır.

Liyakatin esas alındığı bir yerde ne soru çalınır ne de hak etmeyen birileri hak etmediği görevlere gelebilir. Öyleyse geçmişten ders alınarak yeni FETÖ’lere alan açılmaması için sistemin merkezine liyakatin ve şeffaflığın yerleştirilmesi olmazsa olmaz bir zarurettir. Bir göreve şahsi özelliklerinden ve liyakatinden dolayı gelen bir bürokrat yanlışa imza atmaz. Bu nedenle bürokratik zeminin sağlamlaştırılması gerekmektedir. Hatır gönül yöntemiyle görev alanlar ise liyakat boşluğunu farklı yöntemlerle doldurma yolunun yolcusu olacaktır.


FETÖ benzeri oluşumların önünü kesmenin yöntemi

Kamu kurumlarında FETÖ benzeri yapılar fırsat buldukça kendilerine alan açmak için fırsat arayacaklardır. Amirleri yerine başkalarından emir alanlar ya da iş yaparken birilerinin gözünün içine bakanlar geçmişte olduğu gibi bugünde olacaktır.

İşte bu tür oluşumların önüne geçebilmek için kamuda
“Kariyer ve Liyakat Sistemini Koruma Kurulu
” oluşturulmalı ve Kamu Görevlileri Etik Kurulu güçlendirilmelidir.

Amerikan tarihinde ilk dönemlerde kamuya yağma sistemi (spoil system) ile personel alınmaktaydı. Yani liyakat ve kariyerden ziyade eş, dost, akraba ve siyasi partiye sadakate göre memur olunabiliyordu. Bu durum devlette yolsuzluklara, iş bilmeyen kişilerin işe girmesine ve her bir seçimden sonra bütün memurların yenileriyle değişmesine yol açmaktaydı.

Amerika, çözüm olarak öncelikle herkese memur olmak için eşit fırsatlar sağladı ve kamu görevlerine alınmada siyasi görüşü dikkate alınmaksızın en liyakatlilerin seçilmesi zorunluluğunu getirdi.

Sonrasında siyasetçilerin iki dudağının ucunda olan bir memurluktan (“at will employment”) giderek uzaklaşılarak memurların iş güvencesi ve tarafsızlığını sağlayacak ve güçlendirecek düzenlemeler gerçekleştirildi. Kamu çalışanlarının tarafsızlığı ve iş güvenliğinin sağlanması ile siyasi baskılardan korunması o kadar önemli ki bunun için Amerika ve İngiltere gibi ülkeler özel statülü kurumlar oluşturdu. Benzer bir Kurul Türkiye’de oluşturulmalıdır.

Ayrıca, Kamu Görevlileri Etik Kurulu güçlendirilmelidir. Bu Kurulun bu haliyle dahi verdiği kararlarda çok ciddi bir işlev görmektedir. Bu kurul güçlendirilmeden kamuda yaşanan etik dışı davranışların caydırılması mümkün değildir. Cumhurbaşkanı tarafından bu Kurulun daha da güçlendirileceği ve kamudaki etik dışı davranışların cezalandırılacağı mesajı çok büyük bir etki oluşturacaktır.

Bu iki kurulun etkinleştirilmesi halinde FETÖ benzeri oluşumlar yaşam alanı bulamayacaktır. Aksi takdirde nepotizmin etkili olduğu kurumlarda istenmeyen oluşumlara zemin oluşacaktır. Demek ki istenmeyen oluşumların panzehiri olan kariyer, liyakat ve şeffaflığı merkeze almaktan başka seçeneğimiz bulunmamaktadır.

#15 Temmuz
#Darbe girişimi
#Ahmet Ünlü