Tüketen makine modundan çıkmalıyız

04:0028/07/2015, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Ahmet Ulusoy

Herşeyi tüketmek üzerinden (üretim üzerinden değil veya sınırlı) kodlayan kapitalist sistem, büyük bir kitleyi de tükettikçe görünür kılan ve tüketmedikçe de bir anlamı olmayan birey konumuna indirgemiştir.Tükettikçe görünür olan bizler (insanlar), günümüzde neler tükettiğimizi gözden geçirip, fazla değil 20 yıl öncesiyle karşılaştıralım. O günlerdehiç duymadığımız mal veya hizmetler günümüzde neredeyse zorunlu ihtiyaçlar haline gelmiş.Tamamen gösterişe dayalı motivasyonla yapılan tüketim eğilimi.**İmkanımız

Herşeyi tüketmek üzerinden (üretim üzerinden değil veya sınırlı) kodlayan kapitalist sistem, büyük bir kitleyi de tükettikçe görünür kılan ve tüketmedikçe de bir anlamı olmayan birey konumuna indirgemiştir.

Tükettikçe görünür olan bizler (insanlar), günümüzde neler tükettiğimizi gözden geçirip, fazla değil 20 yıl öncesiyle karşılaştıralım. O günlerde
hiç duymadığımız mal veya hizmetler günümüzde neredeyse zorunlu ihtiyaçlar haline gelmiş.

Tamamen gösterişe dayalı motivasyonla yapılan tüketim eğilimi.

**

İmkanımız var tüketmeyelim mi?

Gelişen teknolojinin nimetlerinden yararlanmayalım mı?

Rasyonel insanın üzerine inşa edilen kapitalist bakış açısıyla daha fazla tüketmek, daha fazla tatmin daha yüksek refah düzeyi (kişi başına gelire göre refah toplumu sıralaması mantığından hareketle) değil midir, soruları akla gelebilir.

**

Bir kere kapitalist sistemin doğasında olan (zaman zaman sosyo-ekonomik krizleri besleyen) alt-üst gelir grupları arasındaki yüksek gelir farkı (uçurumu) bizim ülkemizde de var.

Ve buna bağlı olarak aşırı tüketen (ve tükettiği için göz önünde olan-yazılı ve görsel medyada görünür kılınan) azınlık bir kesimle yoksullukla mücadele eden milyonlarca insanın yaşadığı, zengin kesimin şatafatlı yaşam tarzına yönelik özentinin zirve yaptığı gibi tepki ve kızgınlığın da hızla arttığı bir ülkedeyiz.

Zenginlerin suni olarak ortaya çıkartılan ihtiyaçlara karşı olan tiryakiliği, fakirlerin ihtiyaçlarını giderememekten kaynaklanan üzüntüsü hasta bir toplum oluşmasına, sosyal dayanışmanın zedelenmesine neden olmaktadır.

**

Bugün hayatın her alanında, algı operasyonlarıyla, nasıl ve nerelerde (hangi rezidansta, hangi sistede vb.) yaşayacağımız ve neleri tüketeceğimiz planlanmakla ve bize sunulmaktadır.

Otomobiller esas alınarak inşa edilen kentler, ayaklar için uygun düşmemektedir.
İnsanlar otomobiller sayesinde ayaklarının ne iş yaptığını unuttular adeta.

Çevremize baktığımızda
otomobilin
yalnız bir nakil vasıtası değil, aynı zamanda
bir prestij öğesi olarak algılandığını görmekteyiz

Daha yeni, daha lüks otomobil alabilmenin uğraşı içinde, bütün bütçe imkanlarını zorlamaktayız.

Aslında otomobil üreticilerinin daha çok kazanması, yeni arayışların (farklı otomobiller üretme) faturasını topluma yüklemesi için bu imaj oluşmalı ve devam etmelidir.
Çok eksantrik reklamlarla
(ilgisiz reklam malzemesi kullanılarak) bu olgu adeta
beyinlere mutlak tüketim fonksiyonu olarak işlenmektedir.

**

Ne tüketeceğimiz
konusunda da büyük baskı altındayız.

Günümüz toplumlarında artık kişilerin ihtiyaçlarını belirleme görevi
uzmanlara
(yaşam koçlarına-tüm hayatınızı planlayan asistanlara) yüklenmiştir.

Uzmanların belirlediği ihtiyaçları bireylere
duyurma reklamcıların , icabını yerine getirme ise bireylerin görevidir.

Bireyin kendisine bildirilen ihtiyaçları duymamazlıktan gelmesi veya gereğini yapıp ihtiyaçları hemen karşılamaması,
anti-sosyal bir eylem olarak vasıflandırılıp bireyin dışlanma-suçlanma (psikolojik suçluluk yaşaması) gerekçesini oluşturmaktadır.

**

Ivan Illich
“Körelten Meslekler” adlı makalesinde: “İnsanları kurulu sistemin kölesi yapan yanılgıların başında insanların tüketici olarak doğdukları, amaçlarına ihtiyaç duydukları hizmetleri satın alarak ulaşacağı fikri gelmektedir. Olayın en üzücü yanı ise bu yanılgıya
eğitim yoluyla elde edilmiş bir cehalet körlüğünün
altyapı oluşturmasıdır.”

İnsan ihtiyaçlarının tatmin edilmesi amacıyla bu ihtiyaçları karşılayacak tüketimden daha doğal bir şey olamaz.

Fakat, insanların besi ineği gibi beslenip (obezite) sonra da tekrar kilo verebilme uğraşı içine girmesi büyük çelişkidir.

Gelir düzeyi yüksek bireyler bir yandan reklamlarla aşırı tüketime zorlanmakta, diğer yandan alınan kiloları verebilmek için kurulan yeni sektörlerin de müşterisi olmaktadır.

Çok çekici reklamlarla oluşturulan
aşırı tüketim baskısı ise insanları sürekli tüketen
(dinimizin gösteriş için tüketmeyin söylemi unutularak-unutturularak)
bir makine haline dönüştürmektedir.

**

Hız çağındayız.

Düne göre her şey daha hızlı (arabalar, trenler, uçaklar, bilgisayarlar, iletişim, üretim süreçleri v.s). Ama daha çok zaman fakiriyiz.

Artık bireyler hız olgusuna tutsak olduklarından kendilerine ayıracak zaman bulamamakta; eğitim görüyorum derken aptallaşmakta;
tedavi görüyorum derken
(kutularca anti depresan alıp)
hastalık hastası olup çıkmaktadır.

**

Tüketen makine modundan çıkmak için bireylerin ihtiyaçlarını
karşılarken maddi ve manevi hazzı birlikte yaşaması gerekir.

Yemekten, içmekten, otomobille gezmekten, elbise giymekten, öğrenmekten zevk almalıdır. Bu zevki aldığında yeterince tatmin olacak ve aşırı tüketmeyecektir.

**

Zengin insan, büyük servete sahip olan değil, ihtiyaçlarını ve dolayısıyla tüketimini kontrol edebilendir.
#otomobil
#tüketim toplumu
#algı operasyonları