Bilindiği gibi cumartesi beklenmedik bir kararla Cumhurbaşkanı 4,5 ay önce atadığı Merkez Bankası Başkanını görevden alıp yerine Şahap Kavcıoğlu’nu atadı. Sonrasında piyasalarda beklenen dalgalanmalar oldu; borsa düştü, döviz kurları ve altında hızlı yükselişler yaşandı.Yabancı finans kurumları anında devreye girip bu eylemi piyasaya doğrudan müdahale olarak algıladıklarını, dolayısı ile de bütün ekonomik beklentileri altüst edebileceğini açıkladılar.**Aslında bu müdahale bir yönüyleMerkez Bankası'nı
Bilindiği gibi cumartesi beklenmedik bir kararla Cumhurbaşkanı 4,5 ay önce atadığı Merkez Bankası Başkanını görevden alıp yerine Şahap Kavcıoğlu’nu atadı. Sonrasında piyasalarda beklenen dalgalanmalar oldu; borsa düştü, döviz kurları ve altında hızlı yükselişler yaşandı.
Yabancı finans kurumları anında devreye girip bu eylemi piyasaya doğrudan müdahale olarak algıladıklarını, dolayısı ile de bütün ekonomik beklentileri altüst edebileceğini açıkladılar.
Aslında bu müdahale bir yönüyle
Merkez Bankası'nı yönetenlerin bağımsız davrandığını
da göstermektedir. Şöyle ki; Merkez Bankası Yönetiminin Cumhurbaşkanının faiz-enflasyon etkileşimindeki görüşlerinin aksine,
faizleri piyasa beklentilerinin üzerinde artırarak
enflasyonu kontrol altına almaya çalışması özerk hareket edildiğinin açık bir göstergesi.
Ağbal ve politika kurulunun aldıkları faiz kararlarının Cumhurbaşkanının tasvip etmediği kararlar
olduğu da bilinmekteydi.
132 gündür yürütülen
önden yüklemeli faiz müdahalelerinin
ciddi bir reel sektör maliyetleri
pahasına gerçekleştiğini görmek lazım.
Merkez Bankasının kısa sürede politika faizini yüzde 10,25 seviyesinden 19,00 puana yükseltmesiyle OECD ülkeleri arasında
en yüksek faiz ödeyen ülke
konumuna gelinmesi de yaşanan sürecin yolunu açtı.
Türkiye dünyada pandemi krizine rağmen
nadir büyüyen ülkelerden bir tanesi
.
Bunu, düne kadar eleştirilen
kamu bankalarının ve maliyenin piyasayı fonlayan genişletici politikaları sonucu gerçekleştirmiştir
.
Bugün bu politikaların tam aksine,
4,5 aylık uygulama ile
piyasalarda daralma süreci yaşanıyor.
Yani, sıkı para ve maliye politikalarıyla 2021 yılı yüzde 5 büyüme hedefi de zora girmiştir.
, sadece uluslararası finans çevrelerinin beklentilerine karşı değil,
83 milyon Türk insanının refahına karşı da sorumludur
. Bu sorumlulukla müdahale yapılmıştır.
Gelelim
sürecin ne gibi gelişmelere yelken açacağı sorusunun cevabına. Türkiye'yi her zamankinden daha
bekliyor.
Şöyle düşünelim 435 milyar dolarlık dış borcu olan, 100 milyar dolara yakın
ödeyen, 37 milyar dolar
veren bir ülkede dolar kuru artışının TL cinsinden önemli bir maliyet yükleyeceği açık. Diğer yandan üretimin
nedeniyle maliyetlerde yaşanacak bir artış da enflasyonu besleyecek.
de hem
ve hem de
üzerine
tarafından getirdiği yük biliniyor.
Yüksek faizlerin
Hazine borçlanmasına ve dolayısıyla bütçe üzerine yüklediği faiz maliyetlerini
de göz ardı etmemek gerekiyor.
Yani hem
ve hem de
ayakta kalmak, ekonomi yönetimi süreci başarıyla yönetmek için
zor sınavlardan biriyle karşı karşıya
.
Yeni atanan
Merkez Bankası Başkanının
,
Hazine ve Maliye Bakanının
ve Ak Parti G. Başkan Yardımcısı
serbest piyasa kurallarına uyma
, ekonomik istikrarı, şeffaflığı ve öngörülebilirliği artırmaya yönelik açıklamaları hükümetin kararlılığını yansıtmaktadır.
Olayın en
,
, ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmet üretimi, bu ihtiyaçlara ulaşabilmek için gereken gelir elde edebilmesi (istihdam) politikaları yerine
faiz ve döviz tartışmalarına harcamasıdır.
Diğer yandan
faizin ve yüksek kurların bütün ekonomik değişkenler üzerine ciddi maliyetler yüklediğini de görmek gerekiyor.
Aslında önyükleme faiz artışı yerine daha
belirlenseydi, açıklanan reformların da rüzgarıyla,
ekonomik istikrar sağlamada çok daha güvenli adımlar
atılabilecekti. Ama maalesef faiz belirlemede kraldan daha fazla kralcı davranıldı ve yol kazası yaşandı.
Söylenmek istenilen; Türkiye'nin ekonomik istikrara ulaşmada zaman kaybı yaşamaması için piyasa aktörlerini şaşırtmaması,
şeffaf ve öngörülebilir bir ekonomik yapı inşa etme
gereğidir.
#Merkez Bankası
#Görev
#Değişim
#Şahap Kavcıoğlu
#Naci Ağbal
#OECD