Kapitalist sistemin bütün işleyişi tüketim üzerine kurgulanmıştır.Daha fazla refah seviyesi,mutlulukartışı daha fazlatüketimle özdeşleştirilmiş.Yüksek kişi başına gelire sahip toplumlarındaha fazla tüketim imkanıolduğu için refah toplumları-mutlu insanlarkabul edilmesi, ülkeleri gelir elde etme vedolayısıyla tüketme yarışınasokmuştur.Yani ‘düşünüyorsam varım’ mottosu adeta‘harcıyorsam varım’adönüştürülmüştür.Anlamsız tüketim yarışı beden ve akıl sağlığımızı, aile bağlarımızı, boş zamanımızı ve çevremize
Kapitalist sistemin bütün işleyişi tüketim üzerine kurgulanmıştır.
Daha fazla refah seviyesi,
artışı daha fazla
tüketimle özdeşleştirilmiş.
Yüksek kişi başına gelire sahip toplumların
daha fazla tüketim imkanı
olduğu için refah toplumları-
kabul edilmesi, ülkeleri gelir elde etme ve
dolayısıyla tüketme yarışına
sokmuştur.
Yani ‘düşünüyorsam varım’ mottosu adeta
dönüştürülmüştür.
Anlamsız tüketim yarışı beden ve akıl sağlığımızı, aile bağlarımızı, boş zamanımızı ve çevremize olumsuz etkilemektedir.
uzun yıllar dünyada genel geçer bir görüş olarak kabul edilmiş; küresel ısınma, doğal afetler ve ekonomik krizlerin nedeni olarak
sorgulanır hale gelmiştir. Pandemi kriziyle
bu
daha
, krizin doğal dengenin bozulmasından kaynaklandığı düşüncesiyle
daha kontrollü tüketim yapılması
fikri öne çıkmıştır.
Yine, kilitlenmeyle beraber insanların
uzun süreler evde kalmaları
onlara
yeni tüketim alışkanlıkları
baskılamıştır. Hayatlarında vazgeçilmez olarak düşünülen
anlamsızlığı görülürken, eskiden çok da özenilmeyen
.
Artık hovardaca harcamanın çok ta önemi olmadığı hayattaki
en önemli ve mutluluk veren şeyin sağlığı korumak
olduğu bilinci yaygınlaşmaya başlamıştır. Sağlıklı bir hayat yaşamak için çok kazanmak ve çok tüketmek gerekmiyor. Sağlıklı bir hayatın; daha az stresli hayat, daha doğal beslenmeye yönelik, hijyenik ve katkısız gıda ürünlerin tüketimine bağlı olduğu anlaşılmıştır.
Eve kapanan insanların giyim kuşama, ayakkabıya (yüzde 15’e yaklaşan yıllık enflasyona karşılık giyim ve ayakkabı harcama grubu fiyatlarının negatif olması tüketim-talep azalışını yansıtıyor) ve diğer lüks sayılabilecek ihtiyaçlara olan
söz konusudur.
Reklam şirketleri ve medya
büyük bir gayretle
tüketimi teşvik etmekte ve özendirmektedir.
Reklamların gücü tüketimi özendiren değerlerle uyuşmaya bizi zorlamaktadır.
Reklamların hileli yönlendirmesiyle mutluluk; tüketimimizin, başarımızın, sosyal statümüzün ve içsel yapımızın bir parçası haline getirilmiştir.
Her gün kim olduğumuzu, kim olmamız gerektiğini, daha çok tüketmeyi teşvik eden yüzlerce reklama maruz kalmaktayız.
Prof. Dr. Tim Jackson’un deyimiyle
bugünün tüketim toplumu; ‘olmayan paramızı ihtiyacımız olmayan şeylere sarf etmeye bizi ikna eden bir hikayedir.’
Kişisel tüketim adeta kutsanmıştır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın yüzde 70’ten fazlasının tüketim olması bunu net olarak göstermektedir.
Ne yazık ki
geçici tatmin sağlayan gereksiz şeyler
satın almak için paranın peşinde koşarak
ömrümüzün önemli kısmını harcamaktayız.
Toplumların gelirleri artmasına rağmen
tasarruf oranlarının azalmasının
arka planında
aşırı tüketim alışkanlıkları
yatmaktadır.
Bir yanda
reklam endüstrisinin tam desteği
ile oyunda kalmak için
ediliyor,
Diğer yanda aile bireylerinin
tasarruf yapmaması ciddi toplumsal ve finansal geri dönüşlere-krizlere neden oluyor.
Kişisel finansman gücünden kopuk bu
finansal mühendislik modeli
ülkelerin zaman zaman yaşadıkları krizin, daha doğrusu
kapitalizm krizinin belirleyenidir.
Burada söylenmek istenilen;
hem bireysel-mikro anlamda hem de genel anlamda
dengeli bir seviyede olması, hoyratça tüketimden-israftan kaçınma gerekliliğidir.
Küresel dengeyi bozan
(toprak, orman, maden, su kaynakları)
aşırı bir şekilde kullanımından ve çevreyi kirletmekten kaynaklandığı
alenen görülmektedir.
Yani, hem ülke bazında-mikro anlamda, hem de ahlaki olarak temel ihtiyaçlarımızın dışında
aşırı lüks yaşama, eşitsiz gelir-tüketim dağılımı nedeniyle dünya üzerinde kitlesel çatışmalara ve doğal felaketlere kaynaklık etmektedir.
Artık kapitalizmin dayattığı
bizzat sosyo-ekonomik krizlerin belirleyeni olmuştur. Aşırı tüketimi
dengeli tüketimle değiştirme süreci zorunlu
ve aynı zamanda geri döndürülemez bir süreçtir.
Yeni paradigmaya uygun
(eşit, çevreci, dengeli tüketen toplum yapıları)
inşa etme zamanı gelmiştir.