ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Ankara''da topladığı il başkanlarına demiş ki: "MHP, beni ve Çiller''i Yüce Divan''da yargılatıp, kendisi merkez sağa yerleşecek."Sırf bununla da sınırlı değil Yılmaz''ın söylediği. İşte son gelişmelere ilişkin sözleri: "Merkez sağın iki liderini Yüce Divan''a göndererek sağda boşluk yaratmak, sonra bunu fırsat bilerek büyümek istiyorlar. Ama yanlış yapıyorlar. CHP de aynı senaryoyu oynamak istemişti, ama bugün mecliste yok!"Yılmaz ve Çiller lûtfen uyanınYılmaz''ın,
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Ankara''da topladığı il başkanlarına demiş ki: "MHP, beni ve Çiller''i Yüce Divan''da yargılatıp, kendisi merkez sağa yerleşecek."
Sırf bununla da sınırlı değil Yılmaz''ın söylediği. İşte son gelişmelere ilişkin sözleri: "Merkez sağın iki liderini Yüce Divan''a göndererek sağda boşluk yaratmak, sonra bunu fırsat bilerek büyümek istiyorlar. Ama yanlış yapıyorlar. CHP de aynı senaryoyu oynamak istemişti, ama bugün mecliste yok!"
Yılmaz''ın, MHP''nin yapmak istediği ile, CHP''nin 1998 aralığında yaptıkları arasında ilişki kurması mânidar değil mi? (Not: CHP''nin, çift tarafı kesen bıçak rolü ile, ANAP ve DYP''ye yaptıklarını ve bu tavırlarıyla siyaseti asıl çürüten iradenin CHP olduğunu, onun da arkasında 1998 ağustosunda, zorla da olsa Yılmaz tarafından emekliye sevkedilen bir grubun bulunduğunu kim yazmıştı söyler misiniz? Sayın Yılmaz''ın hem bu gerçeği farketmesi, hem de ifade etmesi bize göre hayra alâmet kabul edilmelidir.)
Fakat ortadaki hadise sırf bu mudur? Elbette hayır!.. Yılmaz''ın ve hisleri akıllarından daha ileride seyreden yeminli muhaliflerinin algılamakta güçlük çektikleri daha başka meseleler var. Yürürlükteki stratejinin birinci aşaması boşlukta ve onu görmüyorlar. Nedir bu?
İlk aşamada, Yılmaz''ın hükümete sokulmaması!.. Yılmaz''ın Başbakan yardımcısı konumuna yükseltilmemesi!.. Daha daha önemlisi, Başbakan yardımcısı sıfatıyla Yılmaz''ın, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına iştirakinin önüne geçilmesi!..
Benzer bir handikaba; yani refleks Yılmaz muhalefetine kendini kaptıran çevreler, cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinde de düşmüşlerdi. Ama siz dikkat etmediniz mi? Tevfik Diker''i kimler nereye davet etti de, onun aracılığıyla kamuoyuna mesaj aktarmak ihtiyacını duydular? İşte bu çizgi, hâlâ daha devam ediyor. Niçin bazıları bunları farketmek istemezler ki?
Recai Bey''i tebrik ve AB süreci
Ama farkedenler de yok değil. İşte onlardan biri de sayın Recai Kutan!.. Şu günkü parlamentoda, derecesi ve dozajı ne olursa olsun, demokratikleşme konusunda ANAP dışında talep ve arzu ifade eden başka bir parti mi var allahaşkına? FP''yi tabiî ki hariç tutuyoruz bu mukayeseden. Yani zaten elde bir olduğu için.
İsterseniz biraz daha ilerleyelim. Yılmaz hükümete girerse, Avrupa Birliği işlerinden sorumlu olacak. Çoktan beri ihtiyacı duyulan bir kurumlaşmaya gidecek Türkiye. Bunu da Yılmaz üstlenecek. Anlayacağınız, bütün bakanlıklara ilişkin mevzuat düzenlemeleri ve Türkiye''nin AB sürecindeki yapısal dönüşümü konusunda sayın Yılmaz söz sahibi olacak. Ayrıca bu alanda kendisini kanıtlamak da isteyecek. Buradan Türkiye hızla yol alacak; hükümet çoğu meselelerde biraz daha söz sahibi olacak. Sonra?.. Aşağıdan yukarıya doğru, Türkiye''nin asıl sorunları yavaş yavaş MGK''na taşınmaya başlayacak. Sivilleşme hız kazanacak; siyaset de, hiç olmazsa hükümet ve parlamento düzleminde kendini kanıtlama imkânına kavuşacak.
Koalisyon hükümetlerinin nasıl zor yürüdüğü ve sık sık liderler buluşmasına ihtiyaç duyulduğu düşünülürse, Yılmaz''ın hükümete girmesiyle bu tür buluşmalar rutine dönüşecek, kamuoyu önünde seremoni buluşmaları olmaktan çıkacak ve hükümetin kendi içinde hergün gerçekleşen bir ilişkiye dönüşecek. Peki bunda Türkiye için fayda var mı, yok mu?
Eğer yok diyorsanız; bu hükümet gitsin, yerine başkası kurulsun diyorsanız o daha başka. Böyle bir talebi, önermesi olan varsa onu konuşuruz o zamanda. Ama gerçekçi olmalı, realize imkânı bulunmalı bu fikirlerin.
İşte bu yapılmadığı için; ne yaptığının kendisi de şuurunda olmayan MHP gibi bir yol izlenmiş oluyor. Gitsin de ondan sonra düşünürüz gibi bir hava anlayacağınız. Bu denemeyi Türkiye, 1998 aralığında yaptı ve muhalefetin intiharına yol açtı.
Bu konularda bizim yaklaşımımız şöyledir: Bir hükümeti Türkiye''de muhalefet yıkmaz, yıkamaz. O da ancak, kendi içinden çatlarsa yıkılır. Bunun fırsatı da her zaman doğar. Burada lâzım gelen, böyle bir şart altında muhalefetin, iktidar ortaklarından birisini yanına çekebilmesi gerekir.
Öyleyse!.. Hem DYP-FP muhalefeti, hem aşırı Yılmaz muhalifleri şu soruyu kendi kendilerine sorsunlar bakalım: Şu günkü kriz ortamında, muhalefetin işbirliği içine girebileceği parti hangisi olabilir?
Muhalefet nâmına histeriyi, gerçeklik yerine hayal gücünü kendilerine kılavuz edinenlerin varacağı bir yer olabilir mi? Ayrıca politikaya, muhalifini tasfiyeye dönük yaklaşanlar asla hedeflerine ulaşamazlar. Bu işlerde mutlak kâr diye birşey yoktur. Siz istemeseniz de, muhalifinizin de biraz kârı bulunur. Yani gündelik hayat gibi politika da biraz paylaşmayı, dayanışmayı ve karşılıklı temasları ihtiyaç hissettirmiyor mu?
Son söz: Şu günkü günde MHP''nin izlediği stratejiyi kendisine âit değil ve bir adım ötesini görmüyor. Benim şahsî görüşüm Yılmaz, Çiller ve Necati Çelik dosyalarının bütünüyle kapatılmasından yanadır.
Aksi halde Yılmaz Çiller''e, Çiller Yılmaz''a veya bir başkası Necati Çelik''e vurayım derken, doğrudan kendisine vurmuş olur. Türk siyaseti bu yollarla, kendi kendine intihar ediyor. Zayıflıyor, cüceleşiyor. Siyaseti güçsüzleşen bir ülkede de, güç olarak sadece üç kuvvet kalır: Sermaye, medya ve asker!.. Herkesin aklını başına toplaması gerekmiyor mu?
Eğer böyle giderse, DSP-MHP aynasında, daha uzun yıllar demokrasiyi bir hayal gibi seyretmekle iktifa edersiniz.