ULUSLARARASI ekonomi-politik yapılanmada soğuk savaş sonrası dönemde ortaya çıkan gelişmeler gelecek yüzyılın güç eksenleri konusundaki ilk işaretleri vermektedir. Dünya-sisteminin merkezini teşkil eden Kuzey Amerika (Atlantik) ve Avrupa yanında üretim potansiyeli ve ticari-mali kapasite açısından alternatif bir eksen olarak ön plana çıkan Doğu Asya ekseni, başta Huntington olmak üzere birçok Batılı stratejisyen tarafından hâlâ ayakta tutulmaya çalışılan sömürge dönemi kalıntısı "gelişmiş Batı ve geri kalmış diğerleri" ayrımını ciddi şekilde sarsmış bulunmaktadır. Klasik medeniyet havzalarının beşiği olan Asya bütün ihtişamı ile tekrar ağırlığını koymaya başlamıştır.
Ekonomi-politikteki ağırlıkları açısından birbirine yakın güç eksenlerini ifade eden Kuzey Amerika-Avrupa ve Doğu Asya eksenlerinin ötesinde, bu yapılanma içindeki hiyerarşik dengesizliği yansıtan KuzeyGüney farklılaşması da yeni bir kutuplaşma temayülü olarak kendini göstermektedir. Hammadde ve ucuz emek kaynağı olarak görülen Güney'in uluslararası ekonomi-politik yapılanmadan daha büyük bir pay alma arzusu içine girmesi Afrika kıtasını yeni bir hareketlilik içine sokacaktır. Sömürge devrimlerinden sonra sürekli olarak iç karışıklıklarla uğraşmak zorunda bırakılan Afrika kıtasının uyanışı, sadece bu kıta içindeki dengeleri değil, gelişmiş ülkeler içindeki dengeleri de büyük ölçüde altüst edecektir. Uluslararası ekonomi-politikteki bu hiyerarşik denge bozukluğu tahammül sınırını zorlama ölçüsüne yaklaşmaktadır.
Yatay düzlemde dünya-sisteminin Kuzey Amerika ve Avrupa'dan oluşan merkezini zorlamaya başlayan Doğu Asya ekseninin ulaştığı güç potansiyeli ile dikey hiyerarşik dengesizliğe tepki olarak gelişecek olan Güney-içi işbirliği çabaları arasındaki ilişkilerin yoğunluk kazanması önümüzdeki dönemin belirgin özelliklerinden biri olmaya adaydır. Güney Afrika'nın Endonezya, Hindistan ve Malezya'nın desteğini alarak geliştirmeye çalıştığı Hint Okyanusu İşbirliği Örgütü teşebbüsü ve istenilen başarıyı sağlayamayan G-15 teşebbüsü yeni bir güç ekseni olma yolundaki Çoğu Asya ile Güney arasında ekonomik ve siyasi iletişim kurma çabalarıdır. Bugün istenilen düzeye ulaşamayan bu teşebbüsler, Doğu Asya'nın Avrupa ve Kuzey Amerika karşısındaki göreceli konumuna bağlı olarak zamanla önemli boyutlara ulaşabilir, çünkü Güney ülkeleri Doğu Asya'yı bir kalkınma modeli olarak görürken, Doğu Asya ülkeleri Güney ülkelerini uluslararası ekonomi-politiğin bakir ve müttefik olmaya aday unsurları olarak değerlendirmektedirler.
Uluslararası siyasi ilişkilerdeki adaletsiz piramidal yapıyı denetleyen BM Güvenlik Konseyi ile uluslararası ekonomik ilişkilerdeki yeni-sömürgeci yapının şemsiye örgütü durumundaki G-7'nin oluşturduğu hiyerarşik dengesizlik gelecek yüzyılın en önemli çatışma alanları arasında yer alacaktır. Evrensel olduğu iddia edilen demokratik değerlerin sözcülüğüne soyunan Batı ülkelerinin uluslararası ilişkilerdeki oligarşik düzeni korumaya çalışmaları başlıbaşına büyük bir çelişkidir. Bu nedenledir ki, Batı ülkeleri bu oligarşik yapıyı zorlama ve değiştirme hedefi güden teşebbüsler konusunda hiçbir tenkid getirme hakkına sahip değillerdir. Demokratik ilkelerin uluslararası ilişkilere de yansıması her şeyden önce BM Güvenlik Konseyi ve G-7 dışında kalan ülkelerin insanlığın geleceği ile ilgili kararlarda daha etkin bir rol alması ile mümkün olabilir.
Bölgesel ve küresel işbirliği teşebbüsleri konusunda taktik manevra kabiliyeti son derece yüksek bir coğrafyada bulunan Türkiye, uluslararası siyasi ve ekonomik ilişkilerin bütün ülkelerin eşit ve adil katılımı ile demokratikleşmesi konusunda ciddi ve kalıcı inisiyatifler kullanabilir. Geçtiğimiz aylar içinde devreye sokulan D-8 projesi herşeyden önce bu açıdan büyük bir önem taşımaktadır. Güney, Doğu ve Batı Asya ülkeleri ile Afrika ülkelerinden oluşan bu yeni teşebbüs gerek yeni güç ekseni olma yolundaki Doğu Asya'nın Güney ve Batı Asya üzerinden Avrupa ve Afrika bağlantısının sağlanması açısından gerekse dinamik üretim merkezleri ile nüfus yoğunluğuna sahip pazarlar arasında ekonomik etkileşim kurabilme açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bir OECD ülkesi olan Türkiye'nin yükselen eksen Doğu Asya ile Güney blokunu temsil eden Afrika arasında kurmaya çalıştığı D-8 bağlantısı, bu yeni eksen arayışları arasında sağlıklı bir iletişim kurulmasına yönelik bir çaba olarak değerlendirilmelidir.
D-8'in başarısı üye ülkelerin hedef ve beklentilerini yansıtan optimum bir stratejik planlama yapılmasına bağlıdır. Bu noktada yürütülmekte olan istişari toplantıların önemi büyüktür. D-8 çerçevesinde oluşturulacak küresel nitelikli bir işbirliği mekanizması, üye ülkeler arasındaki ekonomik işbirliği potansiyelini genişletmenin ötesinde, uluslararası ekonomik düzendeki piramidal ilişki biçiminin demokratikleşmesi doğrultusundaki çabalara da önemli katkılarda bulunabilir.