Ortadoğu'nun geleceği ve Türkiye'nin dış politika alternatifleri

23:006/07/1996, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Ahmet Davutoğlu

SON
yazılarımızda Kahire Zirvesi'nin Arap dünyasındaki meşruiyyet bunalımını aşma çabalan içindeki konumunu Ortadoğu ile ilgili projeksiyonlar çerçevesinde değerlendirmiş ve Türkiye'nin yeni bir Ortadoğu politikası geliştirme zarureti içinde olduğunu ifade etmiştik. Özetle tekrar vurgulamak gerekirse Amerika'nın bölgedeki önemli stratejik ayağını oluşturan Mısır'ın ev sahipliğinde gerçekleşmiş bulunan Kahire Zirvesi, gerek iç yapılarındaki bunalımlar, gerekse İsrail ile yürütülen barış çabalan dolayısıyla kitle desteğini kaybeden ve sistem karşıtı muhalefeti İslam eksenli hareketlere kaptıran Arap milliyetçiliğine taze bir kan sunma çabasıdır. İsrail yanında Türkiye ve İran'a yönelik mesajlar Arap dünyasında yeni ve daha kapsamlı bir tehdit tanımlaması yapılmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tehdit tanımlaması, Arap dünyasında İslam eksenli bir bilinçlenme değil Arap eksenli bir bilinçlenme yaratmaya yöneliktir. Bu çaba daha yaygın etkiler uyandırma temayülü taşıyan İslam eksenli anti-sistemik hareketlerdense, kontrol altında tutulabilen Arap milliyetçiliği hareketlerinin yükselmesini tercih eden Batı ülkelerince de destelenmektedir.


Böyle bir safhada İsrail ile anlaşma imzalayan Türkiye, dolaylı olarak Arap milliyetçiliği dalgasının yükselmesine yardımcı olmuş bulunmaktadır. Bunda da Türkiye'nin Orta Asya ve Ortadoğu politikalarım etkileyen sistemik büyük güçlerin stratejileri ile uyumlu hareket etme prensibi etkili olmuştur. Türk dış politikasındaki son gelişmeler açık bir şekilde göstermektedir ki, Türkiye'nin başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri ile olduğu farzedilen stratejik çıkar uyumu yerini çıkar çelişkilerine terketmektedir. Bunun en bariz misali Ortadoğu politikasında kendini göstermektedir ve bu ilerde daha da belirginlik kazanma temayülü içindedir. Türkiye'nin Ortadoğu'da etkin olmasının öncelikli şartı bu bölgeyle ilgili doğrudan kendi çıkarlarım ön plana çıkaran bir dış politika stratejisi oluşturması ve daha sonra bu stratejiye uygun ittifaklar ve anlaşmalar yapmasıdır. Bugün yaşanan süreç tersine bir temayülün izlerini taşımaktadır. Önce başka aktörlerin stratejik hesaplamalarının yönlendirdiği taktik anlaşmalar imzalanmakta; daha sonra bu anlaşmaların belirlediği konjonktürde bir dış politika arayışı içine girilmektedir.


Bu kısır döngüyü tersine çevirmek Türkiye'nin uzun dönemde hangi temayüllerin ağırlık taşıdığı bir Ortadoğu coğrafyası istediği sorusunu önyargılardan arınmış olarak cevaplamayı gerektirir. Ortadoğu'nun geleceği ile ilgili projeksiyonlarda cari statükoyu korumaya yönelik politikalar kısa dönemli olarak anlamlı görünseler de uzun dönemde kalıcı bir etki uyandırmaktan uzaktır. Kaldı ki, Ortadoğu'daki cari statüko Türkiye'yi bölgeden dışlayan bir yapı arzetmektedir. Bölgede doğrudan etkili olmak isteyen bir Türkiye bu statükonun aksayan yönlerini çok iyi etüd etmek zorundadır.


Bu projeksiyonlar açısından bakıldığında Türkiye'nin bölgesel politikaları açısından en tehlikeli konjonktür müliyetçilik akımlarının yükselmesidir. Özellikle büyük güçlerce desteklenen milliyetçilik hareketleri Türkiye için en tehlikeli dış politika opsiyonu durumundadır. Milliyetçilik hareketlerinin yükseldiği bir Ortadoğu konjonktürü, Türkiye'nin bölgede doğrudan etki kurma yollarını kapatacak ve Türkiye'yi diğer aktörlere bağımlı politika oluşumlarına mahkum bırakacaktır. Türkiye'nin milliyetçilik yoluyla Ortadoğu'da etkin olabilmesi demografik açıdan mümkün değildir. Milliyetçilik hareketlerinin barındırılması Osmanlı bakiyesi bütün unsurları barındıran Türkiye'nin iç bütünlüğü açısından da büyük sakıncalar doğuracaktır.


Objektif dış politika şartlan esas alındığında Türkiye'nin Ortadoğu bölgesinde etkin olmasını sağlayacak en avantajlı projeksiyon İslam eksenli temayüllerin yükselişe geçmesidir. Ortadoğu toplumları arasındaki iç iletişimi artıracak olan böylesi bir konjonktür Türkiye'nin bölgeye müdahil bir konuma gelmesini sağlayacak araçlar oluşturacaktır. Türkiye'nin islam Konferansı Örgütü mekanizmalarını etkin bir şekilde kullandığı seksenli yılların ilk yarısında Ortadoğu'da etkin bir ekonomik ve politik açılıma girmiş olduğu unutulmamalıdır.


Türkiye ile Amerika'nın Ortadoğu projeksiyonları arasındaki çelişki de burada yatmaktadır. Denetim altına alınmış milliyetçilik hareketleri ABD gibi dış aktörlere önemli manevra alanları kazandırırken, Türkiye gibi bölgedeki elit içi tarihi milliyetçilik mücadelelerinin akislerine maruz olan ülkelerin etki alanlarını önemli ölçüde daraltacaktır. Türkiye bölgeyi tümüyle kuşatabilen ekonomik ve güvenlik politikaları üretemedikçe Ortadoğu'da bağımsız bir strateji oluşturamaz. Ortadoğu'da İslam kimliğinin yükselmesi Türkiye'nin bölgeye entegrasyonuna önemli araçlar sağlayacaktır. Bölgeyi Arap kimliğine indirgeyen Esat, Saddam gibi yöneticilerin etki alarını kırmak önemli ölçüde İslam kimliği bilincinin yükselmesine bağlıdır.

#Ortadoğu
#Türkiye
#Dış politika
#Ahmet Davutoğlu