D-8 ve stratejik yön saplantısı

23:0014/06/1997, Saturday
G: 13/09/2019, Friday
Ahmet Davutoğlu

TÜRKİYE
'nin dış politikası soğuk savaş döneminde Batı'ya dönük ve Atlantik-eksenli bir yörüngede seyretti. Diğer ikili ve bölgesel ilişkiler hep bu temel eksenle ilgili olduğu ölçüde geliştirildi. SSCB'den gelen tek yönlü tehdit tanımlamasının getirdiği bu soğuk savaş stratejisi taşıdığı statik nitelik dolayısıyla birçok bölgenin ve alternatif dış politika açılımının önünü kesti.


Soğuk savaş döneminin sona ermesi Türkiye'nin dış politikasında psikolojik hazırlığı dahi oturmamış olan beklenmedik bir hareketlilik doğurdu. AB'ne tam üyelik müracaatı Batı Bloku içinde yeni bir kapı aralama çabası olurken, SSCB'nin dağılması ile birlikte kaçınılmaz bir şekilde ağırlığını hissettiren tarihi ve coğrafi faktörler Türkiye'nin batı dışında kuzey, doğu ve güney yönlerinin de farkına varması sonucunu beraberinde getirdi. ECO'nun Orta Asya istikametine doğru yayılarak üç üyelik bir Batı Asya işbirliği örgütünden on üyelik Batı ve Orta Asya'yı kucaklayan ve dünyanın en önemli stratejik kuşaklarından birini oluşturan bir yapıya bürünmesi Türkiye'deki anti-doğu bağnazlığının aşılmasında önemli bir etki yaptı. Daha sonra oluşturulan Karadeniz İşbirliği Örgütü de Türkiye'nin daha önce tehdit yönü olarak gördüğü kuzey istikametine açılmasını sağladı. Bu işbirliği çabası ile Doğu Avrupa, Balkanlar, Urallar ve Kafkasya'ya uzanmaya çalışan Türk diplomasisi tek yönlülüğün getirdiği felç halinden kurtulmaya başladı.


Bu teşebbüslerle birlikte Türk dış politikası NATO, AB, ECO ve KEİ çerçevesinde Atlantik'ten Urallar'a, Avrupa'dan Orta Asya'ya yayılan alanlarda bölgesel politikalar geliştirmeye başladı. Bu açılım teşebbüslerinde zamanla üç temel zaaf tebarüz etti. Bunlardan birincisi bu yeni arayışta uluslararası ekonomi-politikte ağırlığı her geçen gün artan Doğu Asya ve zengin kaynaklara sahip olan Afrika'nın hâlâ ihmal edilmeye devam edilmesi idi. İkincisi, sadece İsrail'e endekslenen Ortadoğu politikasının bu bölgedeki hareket alanımızın daralması sonucunu doğurması, üçüncüsü ise hızla ve kimi zaman hazırlıksız bir şekilde geliştirilen bu projeler arasındaki koordinasyonun yeterince yapılmamamış olması idi. Bu da Türk dış politikasında genel bir dağınıklık görüntüsünün ortaya çıkmasına yol açtı.


D-8 teşebbüsü bu zaafların aşılmasında önemli bir adım sağlayabilecek nitelikler taşımaktadır. Her şeyden önce bu teşebbüs içinde yer alan Endonezya ve Malezya Doğu Asya'ya, Mısır ve Nijerya da Afrika'ya yapılacak bir açılım için önemli üs niteliği taşıyacak ülkelerdir. Öte taraftan bu teşebbüs ile ABD-İsrail eksenine kontrolsüzce kayan Ortadoğu politikasının bir ölçüde dengelenmesi sağlanabilir ve Arap ülkeleri arasında liderlik iddiasını sürdürmeye çalışan Mısır ile aynı platformda yüzyüze bir temasın sağlanması Arap ülkeleri ile artan gerginliği nisbeten yumuşatabilir.


ECO, KEİ ve D-8 gibi Türkiye'yi soğuk savaş süresince alışılagelmiş ufukların dışına taşımaya çalışan projelerin en temel zaafı bu politikaların rasyonel bir zeminde değerlendirilmemesi ve kısa dönemli bunalımların etkisi altında motivasyonunu kaybetmesidir. KEİ'nin Rusya ile, ECO'nun da İran ile yaşanan kısa dönemli gerginliklerden etkilenmesi çok boyutlu bir dış politika açılımın engellemiştir. Son olarak da D-8 iç politikadaki çekişmelerin eksenine oturtularak doğmadan ölüme mahkum edilmeye çalışılmıştır.


İç politikadaki batı-eksenli yaklaşımı ideolojik bir hissilik içinde değerlendiren kesimler kuzey'e, güneye, doğuya açılan bu kapılan daha aralanmadan sert bir şekilde kapatmak niyetindedirler. Çağdaşlık gibi takdim edilen yön saplantısı en küçük esneklikten yoksun bir siyaset saplantısı haline dönüşmektedir. Bu özellikle dış politikada esnekliği yok eden büyük bir zaaf unsuru halini almaktadır.


İnsanoğlu, kuzey, güney, doğu ve batı gibi dört yönlü bir varlık aleminde yaşayagelmiştir. Galile'nin dünyanın yuvarlaklığı konusundaki bilimsel tezine karşı yeryüzünün düz olduğu saplantısından kurtulamayan dogmatik düşünceyi bugüne taşımanın hiçbir rasyonel zemini yoktur. Çağdaşlık her şeyden önce dogmatizmi değil, rasyonelliği ve ufuk açıklığını gerektirir. Tek yön istikametine saplantı şeklinde bakanlar ise ufku değil, at gözlüğünün sallanan ucunu görebilirler. Türkiye gibi, son derece dinamik ve çok yönlü bir coğrafya ve tarihi birikime sahip olan bir ülkenin siyasi elifinin bırakın tek bir yönü, dört yönlü bir dünyanın sınırlarını dahi zorlama iradesine sahip olma mesuliyeti vardır.

#D-8
#stratejik yön saplantısı
#Türkiye
#ECO
#KEİ