Medyanın Yalanları Buradan Rakka"ya Yol Olur

00:0016/09/2014, الثلاثاء
G: 12/09/2019, الخميس
Abdurrahim Boynukalın

"Türkiye''nin ortaya koyduğu bütün yanlış tercihlere rağmen Colin Powell ve Başkan Bush dillerini ısırarak Ankara''daki İslamcılarla normal bir ilişki götürmeye çalışıyorlar. Saddam''a yardım ederek savaşı daha uzun ve kanlı hale getiren Erdoğan-Gül hükümetinden şu anda beklenen tek şey; Kuzey Irak''a girmemeleri."Bu ve buna benzer onlarca cümle içeriyor William Safire''in 24 Mart 2003''te, yani 1 Mart tezkeresi meselesinden kısa bir süre sonra The Newyork Times için kaleme aldığı makalesi.Aslında

"Türkiye''nin ortaya koyduğu bütün yanlış tercihlere rağmen Colin Powell ve Başkan Bush dillerini ısırarak Ankara''daki İslamcılarla normal bir ilişki götürmeye çalışıyorlar. Saddam''a yardım ederek savaşı daha uzun ve kanlı hale getiren Erdoğan-Gül hükümetinden şu anda beklenen tek şey; Kuzey Irak''a girmemeleri."

Bu ve buna benzer onlarca cümle içeriyor William Safire''in 24 Mart 2003''te, yani 1 Mart tezkeresi meselesinden kısa bir süre sonra The Newyork Times için kaleme aldığı makalesi.

Aslında Irak Kürdistanı ile ilgili yazılabilecek en feci köşe yazısı, yine aynı gazete için Nicholas Kristof tarafından tam 10 gün önce, 14 Mart 2003''te "Saddam''dan öte işkence (Türkiye)" başlığıyla terennüm edilmiş bile.

"Çok eğitimli bir Kürt dostu" Batman''ı gezdirirken, devletin zalim yüzünü göstermiş Kristof''a… Sistematik katliamları, köy yakmaları, devam eden sert yönetim halini ve askerlerin kendilerine "demir çubuklarla" tecavüz etmesini anlatmış uzun uzadıya...

Türkiye''nin gerçek demokratları o yıllarda yaşanılan bu insanlık dışı uygulamalara karşı canları pahasına mücadele ederken, Kristof''un Kürt hassasiyetinin tezkereden iki hafta sonra tutması hümanist bir rastlantı değil tabii ki.

Aynı ay içerisinde CNN, BBC, Businessweek, CBS ve onlarca gazete-televizyonda çıkan; Saddam''ın aslında BM yararına yapılması gereken bir projede milyarlarca dolar parayı cebine indirdiğini ve bu paraların tamamına yakınını Türkiye''de sakladığını iddia eden kelli felli ekopolitik analizlerin esas motivasyonu da "temiz Ortadoğu, ahlaklı yöneticiler" hasretinden olmasa gerek.

Hele hele William Safire''in, Türkiye''nin "sorunlu ve baş belası" İslamcılarının yani siyasal karar vericilerinin, Tikrit ve Musul''daki enerji kaynaklarına göz diktiğine dair analizleri ve yine aynı güruh tarafından kafadan uydurma rakamlarla hemencecik kabul edilen "Türkiye Musul''a girecek" şişirmeleri, bugünlerde aynı gazetelerde çıkan haberlerin performansını aratmayacak kadar insanın aklıyla dalga geçen cinsten.

Aradan geçen 12 yılda ABD basınının bilerek ve isteyerek iddia ettiği yalanların hiçbiri gerçekleşmedi.

Türkiye petrol bölgelerine girmedi. Kristof''un nefesini kesen "Türkler, Kürtlere karşı Saddam''dan bile daha kötüler" analizi tutmadı. Ve eli kanlı diktatörün milyarlarca dolarının bulunduğu Halkbank hesabı bir türlü bulunamadı.

Bu arada ne oldu?

ABD, Afganistan ve Irak''ta yüzbinlerce sivili öldürdü. Savaşın ekonomiye yüksek zararından dolayı askerler kademe kademe ülkelerine geri çağırıldı. "Ortadoğu''da bir Amerikan askeri botu daha görmek istemiyorum" diyen Obama yönetimi, Bush''un engelleyici müdahale doktrinini "drone" yani insansız hava araçları konsepti ile devam ettirme kararı aldı. Ve Pakistan, Yemen, Somali''de masum insanlar ölmeye devam etti. Coğrafyadaki bütün diktatörlükler artık el altından değil, ayan beyan desteklendiler. Rekor oyla işbaşı yapan Sisi''ye tebrik mesajları yağdı. Maliki yönetiminin ortaya çıkardığı sosyolojik travma görmezden gelindi. Esad''a karşı ılımlı muhaliflerin tamamı, radikal örgütlere silah sağlar paranoyasıyla desteksiz bırakıldı.

Sonuç?

Irak''ın petrol bölgelerine Türkiye değil ama IŞİD girdi. Peşmergeyi Türkler değil ama İŞİD kesmeye başladı.

Gücünün sınırlarını hiç bilmeden, kucağında Ortadoğu''nun büyük çıkmazlarını bulan ve ateş topuyla imtihan edilen taze AK Parti hükümeti zamanlarını geçeli çok oldu. Artık "baş belası" Ankara İslamcılarının yıllardır büyük kararlılıkla devam ettirdiği Suriye ve Irak politikasındaki muhtemel felaket senaryolarının tek tek gerçekleştiği, bu minvalde haklılık özgüvenine sahip ilkesel bir duruş var.

Bu haklılık, ne NYT''nin yalan petrol haberleriyle ne de WSJ''nin "artık beraber değiliz" atarlarıyla kapatılacak gibi değil. Hele hele Rakka''dan Hatay''a aç-kapa petrol borularıyla geçiştirilecek gibi hiç değil. ABD basını sadece en iyi bildiği şeyi tekrarlıyor; kendi menfaatlerine uymayan bir kararı değersizleştirmeye çalışıyor. En büyük desteği de bizim kronik muhalif medyanın kalemlerinden alıyor.

Özgürlük-güvenlik dengesine dayalı bu ilkesel politika; er ya da geç bölge halklarının hiçbir din, mezhep yahut isim üzerinden hesaba çekilmediği yönetimlere kavuşacağını öngörüyor. Bunun gerçekleşmesi için de ağır ve sert bir sürecin ortaya çıkacağını baştan beri bütün muhataplarına iletiyor.

Bu sürecin hızlandırılması için ılımlı muhaliflere sonuna kadar maddi ve silah desteğinin gösterilmesi gerektiğini söylediğimizde bizleri "savaş çığırtkanı" ilan edenler; şimdi savaşa aktif katılım göstermeyeceğini söyleyen Ankara merkezli anlayışı IŞİD''in hizmetçisi olmakla itham ediyor.

Sisi''yi tebrik ettikten sonra IŞİD''i bombalamak anlamsız. Ve maalesef başarısız ABD yönetiminin bunu anlaması herhalde bir 12 sene daha sürecek.