Yeni dönem, yeni uzlaşma..

04:0030/05/2023, Salı
G: 29/05/2023, Pazartesi
Abdullah Muradoğlu

Yazımın başlığı sadece ülkemiz için değil, tüm dünya için de geçerli. Zira “ Soğuk Savaş ”tan sonra kıvamını bulan ve daha çok “ Washington Mutabakatı ” olarak bilinen “ Neoliberalizm ” miâdını doldurdu. Yorumcular artık dünyanın “ Post-Neoliberalizm ” dönemine girdiğine dair görüşleri dile getiriyorlar. Yegâne kurtuluş reçetesiymiş gibi paketlenerek gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelere dayatılan Neoliberalizm ABD’de bile “ sapkınlık ” olarak niteleniyor. Politika olarak Neoliberalizm, ticaretin

Yazımın başlığı sadece ülkemiz için değil, tüm dünya için de geçerli. Zira “
Soğuk Savaş
”tan sonra kıvamını bulan ve daha çok “
Washington Mutabakatı
” olarak bilinen “
Neoliberalizm
” miâdını doldurdu. Yorumcular artık dünyanın “
Post-Neoliberalizm
” dönemine girdiğine dair görüşleri dile getiriyorlar. Yegâne kurtuluş reçetesiymiş gibi paketlenerek gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelere dayatılan Neoliberalizm ABD’de bile “
sapkınlık
” olarak niteleniyor.
Politika olarak Neoliberalizm, ticaretin olabildiğince serbestleştirilmesi, kamu harcamalarının daraltılması, kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi, piyasanın kuralsızlaştırılması, sermayenin serbest dolaşımının önündeki hukukî engellerin kaldırılması gibi öncelikleri içeriyordu. ABD’nin kontrol ettiği uluslararası ekonomik sistemin belirleyici ideolojisi olan Neoliberalizm son 30 yılda adeta ‘
Nass
’ muamelesi gördü. Bu ideolojinin savunuculuğunu üstlenen sözde ana akım ekonomistlere göre “
başka türlü ekonomi
” mümkün bile değildi.

ABD’nin kefaletiyle “Çin” de bu küresel sisteme dahil edildi. Amerikalılar küresel sistemin Çin’i liberal-siyasal temelde dönüştüreceğine inandılar. Çin’in Amerikan üretiminin önemli bir kısmını kendisine çekmesi sonucunda ABD’nin orta bölgelerindeki sanayiler çöktü. Son 20 yıl içinde Çin ekonomisi istikrarlı bir ritimle büyüyerek ABD ile rekabet edecek boyutlara ulaştı.

Nihayetinde Amerikalılar Çin’in yükselişini “
varoluşsal tehdit
” olarak görüyorlar. Özetlemek gerekirse, Neoliberal ekonomik sistem ABD’yi zayıflatırken Çin’i ise sadece ekonomik değil askerî olarak da güçlendirdi. Neoliberal politikaların sonuçları Cumhuriyetçi Parti tabanında “
Trumpizm
”i ortaya çıkarırken Demokrat Parti tabanında daha Sol’a açık eğilimleri besledi.
Donald Trump
’ın Çin ile ticaret savaşlarını
Joe Biden
devam ettiriyor. Hatta Biden bu savaşı daha da sertleştirdi. Biden Yönetimi yerli üretimi korumak ve güçlendirmek amacıyla gümrük tarifelerini ağırlaştıran kararlara imza atarak Batı’lı müttefiklerini bile endişelendirdi. Trump çok taraflı “
Trans-Pasifik Ortaklığı
”ndan ABD’yi çıkarmıştı. Biden “Başkan” seçildikten sonra “
eski Amerika geri döndü
” demiş olsa bile ABD “Trans-Pasifik Ortaklığı”na dönmedi. Bütün bunlar ABD’nin “Washington Mutabakatı”ndan koptuğunun en bariz göstergesi sayılıyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı
Jake Sullivan
Nisan ayında ”
Brookings Enstitüsü’nde
yaptığı bir konuşmada “Washington Mutabakatı”nın tabutuna adeta son çiviyi çaktı. “Washington Mutabakatı”nın öldüğünü ilân eden Sullivan, yenisinin Amerika’nın müttefiklerini dışarda bırakmayacağını savunarak “
Bu strateji, kendimizin ve her yerdeki insanların yararı için daha adil, daha dayanıklı bir küresel ekonomik düzen inşa edecektir
” diyordu. Sullivan sözde ‘yeni uzlaşma’dan kuşku duyan Batı’lı müttefiklerini teskin etmeye çalışıyordu.

Sullivan’a göre “Eski Mutabakat” ABD’yi daha zayıf ve kendi içinde daha bölünmüş bir ülke haline getiren trajik hatalar dizisiydi. Çin’i uluslararası liberal sisteme meydan okumakla suçlayan ABD’nin Sullivan’ın ağzıyla bu sistemin öldüğünü ilân etmesi hakikaten çok tuhaftı.

Sullivan’ın konuşması geniş yankı yaptı. “
Financial Times
” gazetesinde
Edward Luce
’un “
Washington’daki yeni uzlaşı: Dünün ABD ekonomik ortodoksisi bugünün sapkınlığıdır
” başlıklı yazısı durumu özetliyordu. Luce yazısında “
Joe Biden’ın dili çok daha nazik ama uygulaması daha katı. Biden’ın politikası, insanî bir yüzü olan Trumpizm’dir
” diyordu.
ABD’de tartışmalar sürüyor. Ancak Biden Yönetimi’nin en üst düzey isimlerinden birinden gelen açıklamalar küresel sistemin merkezindeki ideolojik parçalanmayı gözler önüne seriyor. ABD yeni küresel sistemin kurallarını da kendisi koymak istiyor. Diğer bir yandan Çin ile “
yeni Soğuk Savaş
”ın arka plânında, çok taraflı, çok kutuplu hale gelen dünyayı -eski Soğuk Savaşta olduğu gibi- ABD ve Çin arasında bölerek iki kutuplu bir güç dengesi oluşturma niyeti de var.
Peki biz ne yapacağız? Ülkemiz bu yol ayrımında nerede duracak? Türkiye dünya sahnesinde kendine nasıl bir rol biçiyor? Dahası, Türkiye, nasıl bir ‘fark’ ortaya koyarak yüzünü dünyaya gösterecek? Bir başka yazıda devam ederiz ama hemen söylemek gerekirse, öncelikli olarak ülkemizin bir “
iç uyum
”a ihtiyacı var. “İç uyum” sağlanmadan etkili bir strateji yürütülemez. Ülkemiz yeni döneme girerken bu konularda düşünmek ve tezler ortaya koymak gerekiyor.
#Türkiye Yüzyılı
#Politika
#Donald Trump
#Joe Biden
#Abdullah Muradoğlu