Olmaz"ları oldurmanın simdi tam da vaktidir

00:0016/05/2010, Pazar
G: 3/09/2019, Salı
Abdullah Muradoğlu

İstanbul''un fethiyle birlikte, Rusya''da bir “Roma-Bizans-varisliği” hülyası başlamıştı..Böylece Rusya diye bir büyük sorunumuz oldu. Rusya''nın tabii ilerlemesi Avrupa içlerinedoğruydu ama Avrupa''nın büyük devletleri buna izin verecek değillerdi.Kraliyet aileleri arasındaki evlilikler yoluyla Rus sarayını yönlendiren Batılı güçler büyüme eğilimindeki Rusya''ya yeni bir yol haritası ve yeni bir ideoloji telkin ettiler..Bu ideoloji, Osmanlı egemenliği altında yaşayan Ortodoks Hristiyanların hamiliğini

İstanbul''un fethiyle birlikte, Rusya''da bir “Roma-Bizans-varisliği” hülyası başlamıştı..

Böylece Rusya diye bir büyük sorunumuz oldu. Rusya''nın tabii ilerlemesi Avrupa içlerine

doğruydu ama Avrupa''nın büyük devletleri buna izin verecek değillerdi.

Kraliyet aileleri arasındaki evlilikler yoluyla Rus sarayını yönlendiren Batılı güçler büyüme eğilimindeki Rusya''ya yeni bir yol haritası ve yeni bir ideoloji telkin ettiler..

Bu ideoloji, Osmanlı egemenliği altında yaşayan Ortodoks Hristiyanların hamiliğini içeriyordu.

Sıcak denizlere inmek Rusya''nın en stratejik hedefi haline geldi.

Onun da önünde Balkanlar ve Osmanlı vardı.

Ve sonra da şöyle düşündüklerini hissettirdiler Rusya''ya:

“İstediğin kadar modern ol, istediğin kadar Batılı ol ama sen Avrupa''lı değilsin..”

Balkanlar da Batı dünyasının dışında kabul ediliyordu.

Rusya ve Türkiye arasındaki problemli ilişkilerin konsepti bu çizgiler üzerine bina edilmiştir..

Lafı uzatmayalım..

Ayı, Rusların milli sembollerinden biridir ve bu yüzden kullanmaktan ötürü mazur sayılmalıyım.

Tabir yerindeyse “Rus ayısı”nı Osmanlının üzerine sürmek Avrupalı güçlerin işine geliyordu.

Ama Rusya İstanbul''a yaklaştığında araya girerek daha fazla ilerlemesine de engel oluyorlardı.

Osmanlı''nın Balkanlar''dan sökülmesi iyiydi de, İstanbul Rusların eline geçmemeliydi.

Birinci cihan harbinde İngiltere, Fransa ve İtalya ile birlikte olan Rusya''da 1917''de bir devrim gerçekleşti.

Bolşevik-komünist devrimiyle Rusya, Osmanlı topraklarının paylaşılmasını içeren Büyük Oyun''un dışına çıkarıldı.

İSMET PAŞA KENDİNDEN GEÇTİ

Osmanlı İmparatorluğu''nun tasfiyesinden sonra Türkiye''de bir yeni rejim kuruldu.

Yeni Türk ve Rus rejimleri 1930''ların sonlarına kadar birbirine ilişmeme politikası izlediler.

Ama İkinci dünya savaşı bütün dengeleri alt üst etti.

Hitler ve Stalin''in saldırmazlık antlaşması imzalaması ve Polonya''nın iki ülke arasında taksim edilmesi Türkiye''yi endişelendirdi.

Türkiye Sovyet Rusya''nın baskısını hissetmeye başladı.

Nazilerin 1941''de Sovyet Rusya''ya saldırdığı haberini aldığında İsmet Paşa''nın kendinden geçercesine kahkahalarla gülmesinin nedeni de bu baskıydı.

Almanlar ve Ruslar kapışmış, böylece İsmet Paşa rahat bir nefes almıştı..

Türkiye 1950''lerden itibaren “NATO” üyesi olarak Rusya''ya karşı hep teyakkuz içindeydi.

Soğuk savaş bitti, Sovyet Rusya dağıldı.

Şimdi Türkiye ve Rusya arasında olağanüstü bir işbirliği dönemi başladı..

Düşman değiliz artık.

Aslında hiç düşman olmamalıydık.

Tarih başka türlü de yazılabilirdi, çünkü tarihi yapan insandır.

BİZ KAPIŞTIK, PARSAYI BAŞKALARI TOPLADI

Osmanlı-Rus, Türk-Rus ilişkileri tarihine şöyle bir göz atıyorum..

Osmanlı da Rusya da bu kapışmalardan büyük kayıplara uğradı, ne biz Petersburg''da kamp kurduk, ne de Ruslar Ayasofya''ya girdi..

Biz kapıştık, İngilizler, Fransızlar, Almanlar karlı çıktılar hep..

Benzer bir kader Türkiye-Yunanistan ilişkileri için de geçerlidir sevgili okurlar..

Emperyalist devletler isterler ki komşu devletler dost olmasınlar, birlik olmasınlar..

“Onlar savaşsınlar biz silah satalım” derler..

“Onlar dövüşsünler biz araya girelim de gemimizi yürütelim” derler..

Nitekim 1919''da Yunanlıları pişpişleyerek İzmir''e sokmuştu İngilizler..

Yunan askerleri geldikleri gibi gitmediler..

Fatih havasında girdikleri İzmir''den başı eğik çıktılar ve yok yere Anadolu Rumlarını da kendi kaderlerine ortak ettiler.

İNSANLIĞIN ORTAK ÇIKARI BARIŞTADIR

Dün birbirinin boğazına sarılan Avrupa devletleri şimdi bir birlik içindeler..

Tarihte pek çok devlet birbiriyle savaşmıştır.

Ama artık insanlığın ortak çıkarı savaşlarda değildir, anlaşmalardadır.

Bakın Rusya Federasyonu Devlet başkanı Medyedev Türkiye''deydi.

Ruslarla bizi dizi stratejik anlaşma yaptık..

O anlaşmaların mürekkebi kurumadan Başbakan Erdoğan Atina''da Yunanistan''la 22 ayrı başlıkta anlaşmalar imzaladı..

Yunanistan bugün çok zor durumda..

Savunma harcamalarının krizin yükünü daha da artırdığı bir gerçek.

Yani, olan Yunan halkına oluyor sevgili okurlar..

Oysa dostluğun maliyeti çok daha düşük ve her iki halk için çok daha yararlı değil midir?

ANKARA''DA KAHVE İÇMENİN BEDELİ

Türkiye ve Yunanistan ile Rusya''ya karşı NATO içinde birlikte oldu uzun yıllar..

Emekli Büyükelçi Kamuran Gürün''ün anılarında okudum..

1974''deki Kıbrıs harekatından bir süre önce başbakan yardımcısı General Patakos''un kendisine şöyle dediğini aktarır Gürün:

“Aramızdaki bütün meseleleri halletmeliyiz, bu hiç de zor değildir. Biz vaktiyle silah zoru ile Ankara''ya gidip kahve içmeye kalktık, başımıza gelenler malum. Sonra dost olduk, Ankara''ya davet edildik ve bize kahve ikram ettiler. Dostluk her şeyi çok rahat halleder.”

Yunanistan''da askeri darbeler döneminde Türkiye''yle ilişkilerin sıkıntılı süreçlere girdiğini de kaydeder Gürün.

Yunanistan''da Türk düşmanlığının militarist çevreler tarafından beslendiğini de vurgular.

Atina Büyükelçiliği yapmış olan Kamuran Gürün bakın ne diyor:

“Gerek Türkiye, gerekse Yunanistan, aralarında yakın ve samimi işbirliğine dayanan ilişkiler olmasında milli menfaatleri bulunan iki memlekettir. Aralarının bozuk olmasından, çatışmalarından, rekabete girişmelerinden istifade edecek olanlar kendileri değil, başkalarıdır.”

Gürün, 1973''te askeri istihbaratın başı olan General İonides''in bir darbeyle yönetimi ele geçirmesiyle iki ülke arasındaki iyimser havanın bozulduğunu ve sorunları anlaşmalar yoluyla çözme girişimlerinin sabote edildiğini belirtir.

İonides darbesi Türkiye ve Yunanistan arasında başlayan güzel ümitleri yıkmakla kalmamış Türk Yunan ilişkilerini yeni bir kirizin içine, bir savaşın eşiğine de itmişti.

Atina cuntasından güç alan EOKA''cı Nikos Sampson''un Kıbrıs''ta giriştiği macera da iyi bitmedi.

Türkiye''nin 1974''de Kıbrıs''a müdahale etmesi Atina''daki cunta yönetiminin devrilmesini de sağladı.

Yani, İonides yok olup gitmişti ama girilen kriz sürecinden de bir daha çıkılamamıştı.

MEGALO İDEA''NIN BİTTİĞİNİN RESMİDİR

NATO kılıfı içerisinde askeri savunma harcamalarını müttefiki Türkiye''nin aleyhine artırdıkça artırdı Yunanistan.

Her neyse Yunanistan''ın belini askeri harcamalar büktü..

Boş bir hayal uğruna ne paralar çıktı Yunan halkının cebinden.

Ve gelinen son nokta, yine bir ekonomik kriz..

AB yardımı bile yetmiyor artık.

Tam da bu noktada, komşularla sıfır problem politikası izleyen Türkiye Yunanistan''a da zeytin dalı uzattı.

“Megalo İdea”nın(büyük ideal) bittiğinin resmidir bu anlaşmalar..

Ama “Megala-Dostluğun” başlangıcı olmasını umuyoruz.

Olmazları oldurmanın vaktidir derken kastettiğim tam da buydu.

Yunanlıların zihnini emperyalistler zehirlediler..

Yunan tarihçi Dimitri Kitsikis''e göre Osmanlı imparatorluğu, Yunanlılar için dört yüz yıllık bir kölelik dönemi değil, Yunan kültürünün katkıda bulunduğu ve Yunanlıların övünç duymaları gereken, evrensel tarihin görkemli bir yapıtıdır.

Türk ve Yunan gençlerinin, gelecekte yazılacak olan tek bir tarih kitabını okumalarını temenni eden Kitsikis, “Bu tarih kitabında Osmanlı İmparatorluğu, Türk-Yunan ortak alanında Bizans ve Büyük İskender İmparatorluklarından sonra üçüncü büyük tarihsel imparatorluk olarak yerini alacaktır” der.

“Türk-Yunan İmparatorluğu” kitabında Kitsikis, Yunan uyruklu Osmanlı burjuvazisinin 1774''teki Küçük Kaynarca antlaşmasından itibaren Rusların hizmetine girdiğine dikkat çeker.

Türklerin Yunanlıları ülkeye ihanet etmekle suçlamaları Rum burjuvazinin fesat hareketleri yüzündendir.

Bugün Yunanlılarda ve daha önce Osmanlı egemenliğinde yaşamış tüm halklarda yaygın olan ve Türkleri ''barbar'' olarak gören ırkçı anlayış tamamiyle Batı tarafından yaratılmış bir olgudur.

Keza “Irkçılık” 19. yüzyılda “emperyalizmin destekçisi” olarak inşa edilmiştir.

Kitsikis şunları da söyler:

“Yunanlıların kafasına ırksal nefreti Batılı aydınlar sokuyorsa da onları, Türkler aleyhine, toprak genişletilmesi anlamına gelen Megali İdea''yı gerçekleştirmeye itenler, Büyük güçlerin diplomatlarıydı.”

“ Hellensismos”(Rumluğun) Doğu''daki kutsal misyonuna dair abartılı propagandalarıyla Yunanlıları 1922''deki hezimete itenler de bunlardı

Venizelos''un kendisi de Megali İdea''yı gerçekleştirmek için İngiliz emperyalizminin çıkarlarına hizmet etmeyi benimsemişti.

Kitsikis''e göre Osmanlıyı parçalayan milliyetçiliğin Batı kökenli olmasının yanı sıra, imparatorluğu oluşturan tek tek halkın kendi aşırı şoven milliyetçiliklerininin sözcüleri de bizzat Batılılar, ya da Batı zihniyeti içlerine işlenmiş kişilerdi.

Gerçi 1880''deki Yunan meclisinde Helenist milliyetçiliğe karşı çıkanlar da vardı..

Mesela Iakovatos meclis kürsüsünden Osmanlı İmparatorluğu''nun “Türk-Yunan federasyonu” şeklinde yeniden kurulmasını önererek şöyle diyordu:

“Türklerle birlik istediğim için benim Türklerin çıkarına çalıştığımı iddia edebilirsiniz. Eğer Türkiye de daha doğru düşünmeye çalışırsa onlara da ülkeyi oluşturan tüm halkların bir Türk devleti çatısı altına sokulması önerisi getirebilirim.”

Velhasıl Yunanistan ile Türkiye arasında tarihsel düşmanlıkların ortadan kalkarak tarihsel ortak kültürün öne çıkarılmasıyla yeni birliktelikler, yeni işbirlikleri ve yeni dostluklar inşa edilebilir.

İnsan iradesi tarihin kırılma noktalarında olguları değiştirebilme gücüne de sahiptir.

Tarihi yapmak ve tarihi değiştirmek canlı türleri içinde sadece insana verilmiş bir yetkidir..

Anadolu''muzun erenlerinden Yunus Emre''miz ne demişti..

“Söz ola bitirir savaşı, söz ola kestirir başı..”

Dostluklar, koridorlar ve köprüler..

Türkiye ve Yunanistan arasında Büyük Dostluğun kurulmasının kolay olmadığını biliyoruz.

Nasıl ki bir Amerika yoksa, bir Yunanistan da yok.

“Batı Trakya Türk azınlığı”nı iki ülke arasında “sınıraşan sinerji koridoru” olarak görmek mümkün..

Öte yandan ana dilleri Türkçe olduğu halde 1924 mübadelesiyle Anadolu''dan Yunanistan''a göç etmek zorunda bırakılan “Karamanlı Rumlar” bir köprüdür.

Mübadeleyle birlikte Yunanistan''a giden ''Pontuslular'' da bir diğer köprü olarak görülebilir sevgili okurlar.

Yunanistan halkının büyük bir kısmını teşkil ediyor bu topluluklar.

Dörtyüz yıl birlikte yaşadığımız Yunanlılar İngilizlerin, Fransızların ve Rusların yardımıyla Osmanlı''dan ayrıldılar.

Anadolu Rumlarıyla bin yıldır aynı topraklarda birlikte yaşamıştık.

1830''da olanlar da, 1919''da olanlar da, 1924''te olanlar da, 1974''te olanlar da bu iki halkın bin yıllık tarihini görmezlikten gelmemizi ve unutmamızı sağlamamalı.

Tarihe nasıl bakıyorsak, öyle görürüz.

Bakışımızı değiştirdiğimizde tarih bize yeni ve olumlu imkanlar sunuyor.

Bunu görelim ve değerlendirelim derim.