Yeni Şafak

"Mum söndü" diyenler kendi mumlarını söndürdüler!

21:009/10/2010, Cumartesi
G: 3/09/2019, Salı
Abdullah Muradoğlu

Şov dünyasının en larç adamlarından Mehmet Ali Erbil''den önce de yine aynı camiadan Güner Ümit de benzer bir laf ağzından kaçırmıştı da sonunda kendi meslek mumunu kendi diliyle söndürmüştü.Alevilikle, Müslümanlıkla hiçbir ilgisi bulunmayan kimi Mecusi gruplara atfedilen "Mum söndü" saçmalığının yüzyıllar sonra art niyetli çevreler tarafından ülkemizdeki Alevi-Bektaşi topluluklarımızın ayinlerine monte edilmiştir.Oysa ne şimdi, ne de yüzyıllar önce Alevi-Bektaşi ayinlerinde, cemlerinde böyle ahlaksız

Şov dünyasının en larç adamlarından Mehmet Ali Erbil''den önce de yine aynı camiadan Güner Ümit de benzer bir laf ağzından kaçırmıştı da sonunda kendi meslek mumunu kendi diliyle söndürmüştü.

Alevilikle, Müslümanlıkla hiçbir ilgisi bulunmayan kimi Mecusi gruplara atfedilen "Mum söndü" saçmalığının yüzyıllar sonra art niyetli çevreler tarafından ülkemizdeki Alevi-Bektaşi topluluklarımızın ayinlerine monte edilmiştir.

Oysa ne şimdi, ne de yüzyıllar önce Alevi-Bektaşi ayinlerinde, cemlerinde böyle ahlaksız bir sahne hiçbir zaman yer almamıştır.

Her yalana olduğu gibi bu yalana da inananlar olmuştur, her yalanın bir taraftarı vardır.

Kitlelere hitap eden sanatçıların da, siyasetçilerin de herkesten daha fazla dikkatli konuşmaya yükümlüdürler.

Mehmet Ali Erbil, ünlü tiyatro oyuncularımızdan Sadettin Erbil''in oğludur.

Maalesef Cumhuriyet döneminin erken devirlerindeki tiyatromuz, sinemamız ve edebiyatımız bu "mum söndü" palavrasının taşıyıcıları olmuştur.

Belki de Mehmet Ali Erbil, bu dönemden kalma bu palavrayı, mesela Musahipzade Celal''in "Mum Söndü" oyunuyla ortaya çıkmış bir anekdot olarak belleğinde saklamış da olabilir, bilemiyorum.

Elbette "Mum söndü mü oynuyorsunuz" derken alevi insanlarımızı rencide ettiğini bir an için bile aklına getirmemiştir.

Yine elbette, Erbil bu toplumun içerisinde yaşayan bir şovmen olarak lafının nereye gittiğini bilmesi gerekirdi.

Sonuç olarak, diliyle kazanan bir şovmen, diliyle kendisini mahvetmiştir.

Böyle bir benzetmeyi bir Adalet bakanımız (Şevket Kazan) Susurluk Kazası''ndan sonra başlatılan "ışık söndürme" eylemcilerine yönelik olarak yapmıştı da, hatırlarsanız aynı tepkiyi görmüştü.

Bu dil yanlış bir dildir.

Nitekim geçtiğimiz günlerde CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, "Bakın ben bu Aziz Nesin''e çok kızıyorum.Toplumda yüzde 60 aptal var'' demişti. Yüzde 30 falan deseydi hiç olmazsa demokrasi kurtulurdu. Baksanıza yüzde 58 ''evet'' çıktı. Evet oyları yüzde 58''de kaldı, yüzde 2 yanılma payı var Aziz Nesin''in" diyerek bu dilden menfaat umanların hala siyasette varolduklarını göstermişti.

"Evet" diyen büyük bir çoğunluğu aptallıkla itham etmek, rencide edilmenin ne demek olduğunu çok iyi bilmesi gereken bir alevi olarak Kamer Genç''e hiç yakışıyor mu sevgili okurlar.

Yukarıda da söyledik, herkes lafının nereye gideceğini çok iyi hesaplamalıdır.

AŞK-I MEMNU''YU PROTESTO ETTİLER

Geçtiğimiz sezonlarda raytingi yüksek bir televizyon dizisi olan "Aşk-ı Memnu" 1970''lerde TRT için filme çekilmişti.

1973''te dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından TRT Genel Müdürlüğü''ne getirilen İsmail Cem, Türk edebiyatının usta yazarlarına ait romanların TRT filmi olarak çekilmelerine çok sıcak bakıyordu.

Bu romanlardan biri de Aşk-ı Memnu idi ve meşhur yönetmenlerimizden Halit Refiğ tarafından çekilmişti.

Maalesef bu filmde de mum söndü tekerlemesine yer verilmişti.

Aşk-ı Memnu TRT''de oynadığında Alevi vatandaşlarımız haklı olarak tepki göstermişlerdi.

Ankara''nın Altındağ muhitinde yaşayan Aleviler Kültür Bakanlığı''na doğru yürüyüşe geçmişler ve CHP''nin de işe el koymasını istemişlerdi.

Bu olayı dönemin CHP''li Ankara Milletvekili Cahit Kayra anılarında şöyle anlatır.

"Alevi yurttaşları seven ve onlar tarafından sevildiğini düşünen Ankara Milletvekili olarak Altındağa gidip hareketin liderleri ile konuştum. Bu olayda da benden ve Vedat Dalokay''dan başka, ne partili ne de parlamenter kimsenin olmayışı esaslı bir politik yatırım sayılmalıydı. Gecenin yorgunluğu içinde eve dönerken bu işi iyi yaptığımı düşündüm. Önseçimlerde aleviler de bana oy vermediler."

Demek ki CHP''liler Alevilerin beklediği nitelikte bir destek vermemişlerdi ama Alevi kesimden CHP''ye olan destek hep devam etmişti.

Geçelim.

MUKTEDİRLERİN DİLİ SANATA YANSIDI

Kendilerini "muktedir" sayan kültür, edebiyat ve sanat çevrelerinin kendi toplumlarına karşı incitici bir dil kullanmaları günümüzün meselesi değildir.

Cumhuriyet döneminde muktedirlerin dilinin aldığı mesafeyi azımsamamak lazım.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1922''de neşredilen "Nur Baba" romanında bir Bektaşi Şeyhi ve Tekkesi üzerinden Alevi-Bektaşi toplululukları rencide etmekte nedense hiçbir mahzur görmemişti.

Alevilik üzerine araştırmalarıyla tanınan Prof. Fuat Bozkurt, Yakup Kadri''nin Nur baba romanını şu sözlerle özetlemiştir:

"Alevi toplumunun bu özgürlükçü tutumu cahil halk bir yana, bir dönemin yazar ve aydınlarınca bile hoş karşılanmamış, ağır suçlamalara ve eleştirilere tabi tutulmuştur. Söz gelimi Yakup Kadri gibi bir yazar, Nur Baba adlı romanında Alevilerin dinsel törenlerinde cinsel ilişkide bulunduklarını işler. Romanın bölüm başlarından birinin adı şöyle: ''Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner''...''

Yakup Kadri sıradan biri değildir, CHP''nin ünlü kalemlerinden birisidir, yıllarca milletvekilliği yapmıştır.

Kemalizmi bir doktrin haline getirmek üzere neşredilen "Kadro" dergisinin kurucularındandır.

Anadolu köylüsüne ağır eleştiriler getirdiği "Yaban" romanı Kemalistlerin baş tacı ettiği bir romandır.

Alevi araştırmacı Hüseyin Şimşek''in" Türkçe edebiyatta Alevi, Kızılbaş ve Bektaşiler" başlıklı bir makalesinde belirttiğine göre Yakup Kadri, Nur Baba romanında geçen sahnelerin hayal ürünü olduğunu itiraf etmiştir ama bu romanını neden ve nasıl yazdığı konusuna açıklama getirmekte ziyadesiyle zorlanmıştır.

Aynı makalede meşhur edebiyat tarihçilerimizden Nihat Sami Banarlı''nın Yakup Kadri''ye getirdiği eleştiri şöyle aktarılmıştır:

"Sanatkâr, Nur Baba isimli romanında, millî ve tarihî bir Türk müessesesi olan Bektaşi tekkesinin, Türk medeniyeti tarihine yedi asır süresince yaptığı büyük hizmetleri asla dikkate almayarak, bu tekkenin yalnız son çağlardaki bazı bozuk taraflarını Bektaşiliğin kendisi zannedercesine bu teşekkülü şiddetle hırpalamıştır."

Yeni devrin devrim hamlelerine toplumsal zemin sağlamak adına yapılan bu uyarlamalar çoğu kimseye hem esin hem de cesaret vermiştir.

"Komünist" olmakla suçlanan ve bu yüzden fişlenen tiyatroculardan Muhsin Ertuğrul, Yakup Kadri''nin tepkilere yol açan "Nur Baba" romanını"Boğaziçi Esrarı" adıyla 1922''de filme çekmiştir.

Filmin stüdyosu Bektaşi gençler tarafından basılmış, başrol oyuncusu ise tepkiler nedeniyle ortadan yok olmuştur.

Muhsin Ertuğrul, bu kez başrolü kendisi üstlenmişse de filmin gösterime girmesi ancak 1923''te gerçekleşebilmiştir.

Kemal Tahir ''yanlış yapmışım'' demişti..

1943 yılında Meclis''teki bütçe görüşmeleri sırasında kimi milletvekilleri bazı filmlerin Türk tarihini tezyif ettiğini dile getirmişlerdi.

Bazı filmler de geleneksel aile yapısını alaya alıyordu.

Mesela "Haremde Dört kadın" filmi 1960''ların ortalarında "Türk ailesine hakaret ediliyor" gerekçesiyle Adapazarı ve Antalya''da protesto ediliyordu.

Filmin jenerikte ismi yer almayan senaristi Kemal Tahir eleştiriler üzerine "Yanlış yapmışım" deme dürüstlüğünü göstermişti.

Bu bir akımdı ve Kemal Tahir de bir süre etkisinde kalmıştı ama daha sonra yazdığı romanlarla hatasını telafi etmişti.

Eski toplum düzenini yıkarak yenisini kurma çabaları Modernleşmenin çarpık bir biçimi olarak cereyan ediyordu.

İlginçtir dönemin eli kalem tutan kimi solcu aydınları da "eski" saydıkları toplumsal değerleri acımasızca eleştirmişler, yazdıkları romanlar, senaryolar ve oyunlarla Cumhuriyet''in sonradan türeme "yeni laik burjuvazi" oyununa katılmışlardı.

Sinema ve tiyatro Batılı yaşam tarzının en süfli biçimini öne çıkaran bir araç olmuştur.

Alevilik de eski toplumdan kalan eski değerleri ifade ettiği için olsa gerek aynı akımın hedefi olmuştu.

Dolayısıyla gerek Sünni topluluklar, gerekse Alevi topluluklar aynı kaderi paylaşmışlardır.

Hala da paylaşmaya devam ediyorlar.

Bakın hala, "Başörtüsü" ve "Cemevleri"ni tartışmaya devam ediyoruz.

Anlaşılan bir süre daha tanık olacağız bu tartışmalara.

''Mum Söndü'' kervanına kimler katılmamış ki!

Halk Evleri''nin demirbaş romancılarından "Maarif Müfettişliği" ve CHP milletvekilliği de yapmış bulunan Reşat Nuri Güntekin, yanı sıra Hüseyin Rahmi Gürpınar, Haldun Taner, Ömer Seyfettin ve Ahmet Niyazi Banoğlu gibi meşhur yazarlarımız da maalesef, kimisi Cumhuriyetten hemen önce, kimisi de sonra olmak üzere bazı romanları, hikayeleri ile oyunlarında "Mum Söndü" türü yakıştırmalara yer vermek suretiyle bu kervana katılmışlar.

Alevi araştırmacı Hüseyin Şimşek bakın ne diyor:

"Deyim yerindeyse, yeni cumhuriyetin ''kitabını yazanlar'', Alevi-Bektaşi (ve Kızılbaşlar''a) karşı yüzyıllardan beri zehirlenmiş bir toplumsal hafızaya, bir fikr-i sabite tercüman olacaklardır."

Meşhur tiyatroculardan Müsahipzade Celal de "Tek Parti" döneminde yazdığı oyunlarla bir taraftan Osmanlı''yı, bir taraftan Sünnileri, bir taraftan da Alevileri rencide eden temalar kullanmakta beis görmemiştir.

"Aynaroz Kadısı"nı 1927''de yazmış, 1928-1929 sezonunda sahneye koymuştur.

"Kafes Ardında"yı 1928''de yazmış, 1929''da basmış, 1936''da oynatmıştır.

"Bir Kavuk Devrildi" oyununu 1930''da yazmış, aynı yıl sahneye koymuş, 1936''da da kitap olarak neşretmiştir.

"Mum Söndü"nün yazılışı ise 1930, sahneye konması 1931/1932 dönemi, kitap olarak neşredilmesi ise 1936 yılıdır.

Bütün bu oyunlar dönemin koşulları gereği tepki gösterilmeden uzun yıllar sahneye konulmuştur.

27 Mayıs 1960''daki darbenin ardından gelen dönemde de Musahipzade''nin "Mum Söndü" oyunu yıllarca sahneye konulmuştur.

1962''de tekrar sahneye konulan "Mum Söndü" oyununa ilk tepkiyi 1963''te İstanbul Üniversitesi''nde okuyan Alevi gençler göstermiştir.

Bir bildiri yayımlayan öğrenciler, dönemin İsmet İnönü hükümetini Alevilere hakaret eden bir oyuna duyarsız kalmakla suçlamışlardır.

Bildiride örtük olarak Alevilerin 27 Mayıs Hürriyet devrimine destek verdikleri belirtilmiş, lakin Alevilerin bu Hürriyet''i paylaşamadıkları vurgulanmıştır.

İlginçtir "Mum Söndü" oyunuyla birlikte gazetelerde bir başka Oyun''un daha sahneye konulduğu ilan edilmişti.

Bu oyunun adı "Bebek Davası" idi.

İçeriğinden bir bilgim yok ama Oyunun adı, "27 Mayısçılar" tarafından idam edilen Başbakan Adnan Menderes''i itibarsızlaştırmak için Yassıada Mahkemeleri''nde gündeme getirilmiş olan Bebek Davası''nı çağrıştırıyordu.

Uyanık tiyatrocular işte.

Bazı gazetelere verilen ilanlara göre Bebek Davası''nın yazarı Vasfi Rıza Zobu olarak görünüyordu.

Bazı ilanlarda ise, oyun yazarı belirtilmiyordu.

Vasfi Rıza Zobu gazetecilere şöyle bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı:

"Ömründe hiç telif piyes yazmadım. Şayet yazabilsem, ''Bebek Davası'' gibi dedikodulu bir isim koymayacağım muhakkaktır"

1970 yılında Harbiye Şehir Tiyatrosu''nda "Mum Söndü" yeniden sahnedeydi.

Üniversiteli gençlerin müracaatı üzerine oyunun sahneye konulması geri çekilmişti.

Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.