Yeni Şafak

Latife Hanım ikinci evlilik yapmış mıydı?

22:003/11/2008, Pazartesi
G: 2/09/2019, Pazartesi
Abdullah Muradoğlu

Bizde değilse bile Batı ülkelerinde muhabirlik bilgi birikimi isteyen ciddi bir iştir. Latife Hanım''a ait bazı özel evrakların müzayedeye çıkarılmasıyla ilgili bir haber muhabirlerin bilgi birikimleri konusunda beni kuşkuya düşürdü.Atatürk''ün Latife Hanım''a ve ailesine gönderdiği boşanma gerekçelerini içeren mektuplarla birlikte boşanma evrakı nasıl olduysa bir müzayedede satışa çıkarılmıştı.Akşam gazetesindeki haberde Latife Hanım''ın torunlarının müdahale ederek satışı durdurdukları belirtiliyordu.Malum,

Bizde değilse bile Batı ülkelerinde muhabirlik bilgi birikimi isteyen ciddi bir iştir. Latife Hanım''a ait bazı özel evrakların müzayedeye çıkarılmasıyla ilgili bir haber muhabirlerin bilgi birikimleri konusunda beni kuşkuya düşürdü.

Atatürk''ün Latife Hanım''a ve ailesine gönderdiği boşanma gerekçelerini içeren mektuplarla birlikte boşanma evrakı nasıl olduysa bir müzayedede satışa çıkarılmıştı.

Akşam gazetesindeki haberde Latife Hanım''ın torunlarının müdahale ederek satışı durdurdukları belirtiliyordu.

Malum, yayımı yasak olan Latife Hanım''ın özel evrakları Türk Tarih Kurumu''nun kasasında muhafaza ediliyor.

Her kim nasıl elde ettiyse, müzayedeye çıkarılan evraklar kasada saklanması gereken kategoride sayılıyormuş..

Zamanı geldiğinde o evraklar da kamuoyuna açılacak elbet.

Gerçi başka ülkelerde tarihi şahsiyetlerle ilgili evraklara bu tür yasaklar getirilmiyor bildiğim kadarıyla.

Sadece Latife Hanım''ın evrakları değil, geçen Murat Bardakçı da dile getirdi, Çankaya''daki "Atatürk arşivi" araştırmacılara açılmış değil henüz.

Bir tarihçi arkadaşımla sohbet ederken, "Ben de Genelkurmay''da olduğunu öğrendiğim 31 Mart Vakası''yla ilgili mahkeme tutanaklarına ulaşamadım. Ne yaptıysam olmadı, incelememize müsaade etmiyorlar" dedi.

"31 Mart" vakasını bu eksik bilgilerle değerlendirmeye devam edeceğiz..

Bazı arşivler tasnif edilmedikleri için değil, içerikleri nedeniyle gizli tutuluyor.

Cumhuriyetin ilanından 85 yıl sonra bile bu tür yasakların olması anlaşılır gibi değil sevgili okurlar.

Konuya dönecek olursak, "Latife hanım''ın torunu Mehmet Sadık Öke"den görüş almış Akşam gazetesinin muhabiri..

Bildiğim kadarıyla Latife Hanım, boşandıktan sonra hiç evlenmemiş, İstanbul''da adeta inzivaya çekilmişti.

Bunca yıldır Atatürk ve Latife Hanım hakkında ne bulduysam okuduğum için çok şaşırdım.

"Nasıl da atladım ben bu ayrıntıyı" diye dövünüp durdum, gazetecilik böyle bir hastalık işte.

Aradım taradım, neyseki, benim bildiğim doğruymuş..

Latife Hanım ikinci evlilik yapmamıştı, bu yüzden torunları olmasını ancak fantezi bir romanın ürünü saymak gerekir..

Ne yalan söyleyeyim kendimi daha iyi hissettim.

Mehmet Sadık Öke, Latife Hanım''ın değil, kızkardeşi Vecihe İlmen''in torunuydu.

Vecihe Hanım, meşhur Süreyya Paşa''nın oğlu Hayri İlmen''le evlenmişti.

İsmet Paşa''nın kardeşi Hasan Rıza Temelli''nin kızı Mutlu İlmen ise Vecihe Hanım''ın gelinidir..

Gerçi Mutlu İlmen''i erkek sanıp, Vecihe Hanım''a damat yapanlar da yok değil. Doğrusu Fatma Mutlu İlmen''dir. Daha çok "Mutlu" ismi kullanıldığı için böyle bir yanlış anlama olabiliyor.

Amatör biyografi araştırmacılarına isimlere aldanmamalarını, cinsiyetlerine de dikkat etmelerini öneririm. Çünkü yanlışlıklar internet sitelerine düşüyor, ordan oraya derken birilerinin kitaplarında bilgi olarak karşımıza çıkıyor.

Google, yanıltabiliyor. Taze bir örnek size, Fatih Altaylı, Hüseyin Üzmez''in avukatı Bülent Demir''in AK Parti''den milletvekili adayı olduğunu yazmıştı. Muhtemelen google''den yararlanmış. Aday olan Bülent Demir bir başka Bülent Demir değil miymiş meğer!

Bu arada hatırlatalım, Öke ve İlmen''lerin aile hinterlandları cumhurbaşkanları İsmet Paşa, Fahri Korutürk ve Ahmet Necdet Sezer ailelerine kadar uzanıyor.

Noktalarsak, Mehmet Sadık Öke, Vecihe Hanım''ın kızı Ayşe Gülümser Öke ile Prof. Nevzat Öke''nin oğludur.

"Latife Hanım''ın torunları" yerine "Latife Hanım''ın mirasçıları" tabiri kullanılmalıydı.

Muhabirimizin masum hatası bir bahane, maksat muhabbet olsun.

Yine de küçücük bir serzenişte bulunmak gerekiyor tabii..

Sevgili muhabir arkadaşlar haberini yaptığınız konu hakkında birazcık genel kültür bilginiz olsun yahu!

Hakikaten sıkılarak yazıyorum..

B.Ç''nin ruh ve beden sağlığının bozulmadığına ilişkin "Adli Tıp" raporu "resmen" hepimizi taciz etti.

Adli Tıp Kurulu üyesi Seyfettin Uludağ, Habertürk''ten Balçiçek Pamir''e konuşmuş.

Keşke konuşmasaydı, meğer Adli Tıp"ı çok büyütmüşüm kafamda.

Uludağ''a göre sözkonusu raporda "taciz olmamıştır" diye bir şey yok.

Çünkü, mahkeme tacizi kabul ederek Adli Tıp''tan görüş istemiş.

Mahkeme "bu taciz eyleminden dolayı bu kızımızın ruh sağlığı ve beden sağlığı bozulmuş mudur?" diye sormuş.

Kurul üyeleri de bu soruya cevap vermiş.

Sonucu biliyoruz.

İçime sinmeyen şey, Mahkeme tacizi kabul etmişse nasıl oluyor da "ruh ve beden sağlığı bozulmuş mudur" diye sorabiliyor?

Bilemiyorum, belki prosedür böyledir.

Peki Adli Tıp Kurulu üyelerinin tacizi kabul eden mahkemenin sorduğu bu soruya "ruh ve beden sağlığı bozulmamıştır" diye cevap vermesini nasıl yorumlayacağız?

14 yaşındaki bir kız çocuğu dedesi yaşındaki bir adamın tacizine uğrasın da ruh sağlığı bozulmasın, olacak iş mi bu!

Kurul üyesi, "kurul kararı verilirken biz bunun tarafının kim olduğuna bakamıyoruz" demiş.

Yahu taraflardan biri 14 yaşında bir kız çocuğu..

Adli Tıp Kurulu böyle işliyorsa vay halimize! Amerika''da taciz olaylarında mağdurların ruh ve beden sağlıklarının ne ölçüde bozulup bozulmadığının incelenmesine ilişkin bir yazı okudum.

Özeti şu: Tacizin küçük yaştaki mağdur üzerindeki olumsuz izleri ömür boyu sürebiliyor.

Sadece tacizin vuku bulup bulmadığını değil sonraki yaşamda ortaya çıkacak muhtemel etkilerini de içeren bir inceleme süreci sözkonusu.

Amerika gibi ülkelerdeki Adli Tıp kurumlarının olaya yaklaşımlarındaki bilimsel ciddiyet ve titizlik karşısında bizimkilerin ne kadar ilkel kaldığını görmek üzücüydü.

Vaka Amerika''da olmuş olsaydı "B.Ç raporu"na imza atan hekimlerin ihtisas alanları nedeniyle bir kısmı Adli Tıp incelemesine bile giremeyecekti.

Adalet Bakanlığı, sözkonusu raporu düzenleyenler hakkında inceleme başlatmış.

Bu yetmez, çünkü Adli Tıp, Adalet''in yerine getirilmesinde çok önemli fonksiyon görüyor. Örnek olayımızda görüldüğü gibi Adli Tıp raporları bir kişiyi ya içerde tutuyor ya dışarı çıkarıyor.

Her iki halde de adaletin yerine gelmesi şart.

Demek ki Adli Tıp kurumlarının tepeden tırnağa elden geçirilmesinin vakti gelmiş de geçmiş.

Bunu öğrenmek için bir "Hüseyin Üzmez vakası" mı gerekliydi?

Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.