Geliyorum diyen felaketler..

04:0018/07/2021, Pazar
G: 18/07/2021, Pazar
Abdullah Muradoğlu

İnsan eylemlerinden kaynaklı “İklim Değişikliği”nin gelecekte dünyanın en büyük krizi olacağının işaretleri giderek artıyor. İnsanlığı bekleyen bu tehlikeye karşı “doğa” uyarıyor, “bilim” uyarıyor. Ancak devletler tehlikeyi durdurmak konusunda görüş birliğine varmış gibi görünseler de yavaş davranıyorlar. İklim değişikliğiyle mücadele mevcut ekonomik sistemin dinamiklerini değiştirecek bir nitelik taşıdığından her ülkenin krize verdiği cevap farklı oluyor.“Küresel ısınma”da başrolü kâr odaklı kapitalist

İnsan eylemlerinden kaynaklı “İklim Değişikliği”nin gelecekte dünyanın en büyük krizi olacağının işaretleri giderek artıyor. İnsanlığı bekleyen bu tehlikeye karşı “doğa” uyarıyor, “bilim” uyarıyor. Ancak devletler tehlikeyi durdurmak konusunda görüş birliğine varmış gibi görünseler de yavaş davranıyorlar. İklim değişikliğiyle mücadele mevcut ekonomik sistemin dinamiklerini değiştirecek bir nitelik taşıdığından her ülkenin krize verdiği cevap farklı oluyor.

“Küresel ısınma”da başrolü kâr odaklı kapitalist ABD ve Batı Avrupa sanayileri oynadı. 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyanın diğer ülkeleri de ABD ve Batı sanayilerini takip etti. Ormanların yok edilmesiyse küresel sera gazlarının önemli bir yüzdesini oluşturuyor. Biribirinin küresel rakibi olan “ABD” ve “Çin” küresel gaz salınımının da büyük kısmından sorumlular. Şimdiyse sorun, herkesin sorunu. Tabii ki küresel ısınma yoksul ülkeleri daha fazla etkiliyor. Zira krize karşı mücadelede zengin ülkelerin eli yoksul ülkelerden daha güçlü.

İklim değişikliği felaketinin daha çok “su baskınları” ve “heyelanlar” yoluyla görüleceği tahmin ediliyordu. İnsanlık, ormanları parçalamanın veya tabiatın dinamikleriyle oynamanın getirdiği felaketlerle yüz yüze geliyor. Ormanların yok edilmesinin zincirleme reaksiyonlar suretiyle yeni hastalık türlerine yol açtığı da bir vakıa. Bu vakalardan birisi de öldürücü olabilen “kene” türlerinin yayılması. ABD’nin doğusunda zuhur eden bir kene türü şimdi her yöne doğru yayılmaya başladı. Son otuz yılda ABD’de kene kaynaklı hastalık vakalarında istikrarlı bir artış söz konusu. Verilere göre ABD’de her yıl yaklaşık yarım milyon insan kenelerin yol açtığı “Lyme” hastalığına yakalanıyor. ABD’de insana atlayacak tehlikeli virüsler için kaynak teşkil eden bir fare türünün bulundukları bölgeden başka bölgelere hareket ettiklerine dair araştırmalar da sözkonusu. Ormanların parçalanması vahşi yaşamla insan yaşamının temasını artırıyor. Kovid türlerinin de bu temas sayesinde zuhur ettiğine inanılıyor.

İklim değişikliğinden kaynaklanan tehlikeler sadece hastalıklarla ilgili değil elbet. Su baskınları deniz seviyesine yakın pozisyondaki ülkelerdeki “göç hareketleri”ni de etkiliyor. Göç hareketlerinin uluslararası boyut kazanarak başka krizleri tetikleyeceğiyse aşikar. Bazı ülkelerin bazı bölgeleriyse gelecekte yok olma tehdidiyle yüz yüze. Almanya’nın Batı eyaletlerini vuran sel baskınlarında yüzden fazla insan hayatını kaybetti, binden fazla insandan haber alınamıyor. Almanya Çevre Bakanı Svenja Schulze’nin sel baskınlarının iklim değişikliğinin ayak sesleri olduğuna dikkat çekti. Birçok bilim adamıysa Almanya’daki sellerin iklim değişikliğiyle bağlantılı olduğunu savunuyor. Keza New York ve Londra’yı vuran seller de aynı bağlamda değerlendiriliyor. Yani, dünyanın finans merkezleri de güvencede değil artık.

Küresel ısınma insan eylemlerinin bir sonucu olduğuna göre, krizden çıkmanın yolu da insan eylemlerini değiştirmekle mümkün. Rize’deki sel baskınları da insan eylemlerinin bir sonucu. İklim değişikliği krizi depremlerde olduğu gibi bir birikim sürecine tabi. Birikmenin yoğunluğu sonuçları etkiliyor. Krizi durdurmanın hızlı bir yolu yok. Ne kadar erken davranılırsa o kadar iyi. Tabii ki devletler kadar bireyler de küresel ısınmaya karşı son derece bilinçli olmalılar.

Küresel ısınmaya karşı mücadelenin en zorlu rakibiyse kapitalist ekonomi modeli. Mevcut endüstriyel düzen ile iklim değişikliğiyle ilgili düzenlemeler çelişiyor. “Kâr” odaklı ekonomi modelinden “sosyal” odaklı ekonomi modeline geçmek konusundaysa ciddi tartışmalar yaşanıyor. Öte yandan mücadele, fosil yakıt endüstrisinin zorlu direnişiyle de karşı karşıya. Donald Trump’ın ABD’yi “Paris İklim Anlaşması”ndan çıkarmasında fosil yakıt endüstrisine çalışan lobiler etkili olmuştu. Diğer yandan dünyanın eski yoksul ülkeleri sanayileşme yolunda ilerliyorlar. Demek ki toplumların daha iyi yaşayabilmeleri için daha farklı bir yol izlenmesi gerekiyor. Nasıl bir yol olacak bu? Bu soruya doğru cevaplar bulunamadığı takdirde geleceğin en yıkıcı krizi bütün insanlığı vuracak. Asıl soruysa şu: Eylemlerimizle felâketimizi çağırmaya devam mı edeceğiz, yoksa yeni fikirlerle felâketimizi önlemenin yollarını mı arayacağız?

#ABD
#Çin
#İklim