Dert anlatmak ne zor imiş!

04:003/03/2020, Salı
G: 3/03/2020, Salı
Abdullah Muradoğlu

Önceki yazımda İdlib’te 36 askerimizin şehit edilmesiyle Türkiye-Rusya ilişkisinin ciddi bir kırılma yaşadığını belirterek, bu kırılmadan kimlerin istifade etmeye çalışacağına dair bazı gözlemlerimi dile getirmiştim. Yazımda İsrail ve Ermeni lobilerinin ABD ve Rusya’da karar alma mekanizmalarını ülkemiz aleyhinde etkilemeye çalıştıklarına da şöylece bir değinmiştim.Ermeni asıllı Rus analistlerin Rusya’nın ve Şam rejiminin Türkiye’ye karşı neler yapılması gerektiğine dair son derece kışkırtıcı önerilerine

Önceki yazımda İdlib’te 36 askerimizin şehit edilmesiyle Türkiye-Rusya ilişkisinin ciddi bir kırılma yaşadığını belirterek, bu kırılmadan kimlerin istifade etmeye çalışacağına dair bazı gözlemlerimi dile getirmiştim. Yazımda İsrail ve Ermeni lobilerinin ABD ve Rusya’da karar alma mekanizmalarını ülkemiz aleyhinde etkilemeye çalıştıklarına da şöylece bir değinmiştim.

Ermeni asıllı Rus analistlerin Rusya’nın ve Şam rejiminin Türkiye’ye karşı neler yapılması gerektiğine dair son derece kışkırtıcı önerilerine dikkat çekmemi “hezeyan” ve ‘Rusları aklama’ çabası olarak yorumlayanlar olmuş. Ruslara uyarı mahiyeti taşıyan yazımın bu şekilde yorumlanması hem doğru değil ve de hem çirkince bir itham. Dünyanın bütün deterjanları bir araya gelse Rusya’nın ve ABD’nin Suriye’deki kirli politikalarını aklayamaz. Rusya’nın (ve İran’ın) hiçbir meşruiyeti kalmamış “
Baas
” artığı despot bir rejime verdiği desteğin bölgemizi nasıl bir felaketin içine sürüklediğine ise hep birlikte şahit oluyoruz.

Ancak Suriye’de şahit olduğumuz gelişmelerin küresel sistemdeki kırılmalarla yakından ilgili olduğunu da kavramalıyız. İran-Irak savaşına, Afganistan’ın, Irak’ın, Sudan’ın, Yemen’in, Libya’nın parçalandığına şahit olduk. Tabii ki ülkemiz ve yakın bölgemiz için kaygılanıyorum. Kaygılanmamam mı gerekiyor? “Millet adamı“ olmaktan gayri hiçbir beklentisi olmayan mütevazı bir fikir emekçisi olarak elimden geldiğince okurlarımıza küresel gelişmelerle ilgili bilgiler aktarmaya çalışıyorum. Yorumlarımda isabet ettiklerim olmuştur, etmediklerim de.

Küresel sistemdeki kırılmaların ziyadesiyle etkilediği bir bölgede yaşıyoruz. Bu kırılmalar ülkemizi de bir “
karar anı
”na doğru itekliyor. Milletimizin gücüyle orantılı olarak dünya sahnesinde yerimizi alacağız elbette. İttifaklar bozuluyor, yenileri kuruluyor, ‘dost-düşman’ nitelemeleri de buna göre değişiyor. Parçası olduğumuz coğrafya ile ilgili küresel güçlerin nasıl bir mimarî tasarladıklarını, bu mimarîyi hangi araçlarla ve nasıl hayata geçirmeye çalıştıklarını bilmek durumundayız. Küresel güçlerin 21. yüzyıl “
Büyük Oyunu’
nu bilmez isek tökezleriz. Küresel fay hatlarının hareketlendiği son derece kritik bir süreç yaşıyoruz. Bu süreci hayırlı şekilde atlatmak için parçası olduğumuz havzanın huzur ve sükûna ihtiyacı var.
17. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar Rusya ile çok savaşlar yaptık. Balkanlar’da Rusya destekli savaşlar da cabası. “
Birinci Dünya Savaşı
”ysa özünde Osmanlı topraklarının Batılı güçler tarafından paylaşılmasıydı. Rusya’nın Balkanlar (ve Kafkaslar) üzerinden Osmanlı’ya karşı yürüttükleri “
Güney’e inme
” siyasetinin arkasındaysa dönemin Batılı güçleri vardı.
Rusya’nın Petersburg şehrini kurarak “Baltık Denizi” ve çevresinde genişlemeye çalışırken istikamet değiştirerek Güney’e yönlendirilmesinde İngiliz entrikaları da rol oynamıştı.
Karl Marks
18. Yüzyılda Gizli Diplomasi
” kitabında İngiliz arşivlerine dayanarak bu entrikaları anlatır. İngiltere “
Büyük Rusya
” insiyaklarıyla oynayarak Rusları yolunun üzerinden çekti.
Balkanlar büyük ölçüde”
İkinci Dünya Savaşı
”ndan 1990’ların başlarına kadar Rus merkezli “
Sovyetler Birliği
”nin güdümündeydi. Balkan devletlerinin çoğu bugün “
NATO”
ve “
AB
” üyesi, diğerleriyse üye olmak için hazırda bekliyor. Tarihî Rus güney siyasetinin sonucu bu oldu. “
Beyaz Rusya
” bile dümeni NATO ve AB’ye çevirmek için kıvranıyor. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girme gerekçesi de Moskova’nın “Kars ve Ardahan” ile ilgili girişimleri değil miydi?

Tehditle, şantajla, aba altından sopa göstermekle, arkadan iş çevirmekle ne ittifak kurulur, ne de dostluk. ABD örneğinde görüldüğü gibi ülkemiz bu türden sahte müttefiklere ve sahte dostlara zaten yeteri kadar âşinâ. Türkiye’nin Suriye’de haklı gerekçelerini dikkate almayan bir Rusya ile ne kadar yol gidilebilir ki! Suriye’de İsrail’in saldırılarına âdeta kör kalan Rusya, Türkiye’ye karşı tutumunu değiştirmediği takdirde bunun sonuçlarını da iyi hesap etmelidir. Yanlış atılan bir adımın ülkeler için nasıl bir felaketle sonuçlandığını ise tarihler bize anlatıyor.

#ABD
#Rusya
#Suriye
#İttifak