Bir milletin, hiç şüphesiz, dostları da olur, düşmanları da. Azerbaycan, Pakistan ve Libya halkları bizim hem kardeşlerimiz, hem kadim dostlarımız. Her üç ülke halkıyla da derin tarihi bağlarımız var. Eylül 1918'de
komutasındaki “
”, Rus ve Ermeni zulmüne maruz kalan Azerbaycan halkına yardım etmek için Bakû'ye girdi. Binden fazla Osmanlı askeri bu sefer sırasında şehit düştü. Azerbaycan halkı zor zamanda gelen bu yardımı unutmadı. Azerbaycan'ın büyük şairi
'nin 1990'larda yazdığı bir şiirinde yer alan “
” mısrası işte bu tarihi hatırayı ölümsüzleştirdi.
Pakistan halkı 1877-78'deki “
” dahil olmak üzere 1912-13'teki “
” ve “
”nde Türkiye'ye karşı ziyadesiyle âlîcenap davrandı. Bu zor günlerde iki halkın yüreği adeta bir oldu. Pakistanlılar Osmanlı Devleti'nin muzaffer olması ve dağılmaması için ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Bu uğurda ölenler, hapse girenler oldu. O zaman Pakistan halkı İngiliz sömürgesi olan Hindistan'ın bir parçasıydı.
1911'de Libya İtalyanlar tarafından işgal edildiğinde Osmanlı subayları yardıma koştu. Libya- Osmanlı dayanışması 1920'lere kadar devam etti. Libya'nın başına ne zaman bir bela gelse bizim başımıza gelmiş kadar üzülüyoruz. Afrika'da bir başka halk var ki, Osmanlı Devletiyle dayanışmasının bedelini devletlerini kaybederek ödedi. Bu halk “
”un siyahî halkıydı. Geçen ay sonunda “
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi-Medeniyetler İttifakı Enstitüsü” ile “Uluslararası Afrika Üniversitesi-Afrika Araştırmaları Merkezi
” Sudan'ın başkenti Hartum'da bir sempozyum düzenledi. “
I. Uluslararası Afrika - Türkiye İlişkileri: Gelecek Perspektifi”
başlıklı sempozyumda sunulan tebliğler ortak tarihi hafızamızı canlandırdı.
Kasım 1914 başlarında Osmanlı Devleti “
”ne iştirak etmeye mecbur kaldı.
Halife” sıfatıyla İslam dünyasına hitaben “Cihad-ı Ekber Beyannamesi” yayımladı. Beyanname Darfur'da da yankısını buldu. Darfur İngiliz tasallutu altında yarı-bağımsız bir sultanlık idi.
bir an bile tereddüt etmeden “İttihad-ı İslam” ve “Cihad' çağrısına icabet etti. Hafif silahlı, mızraklı birkaç bin Darfur'lu mücahid başka yerlerde ihtiyaç duyulan 30 binden fazla İngiliz kuvvetini bu bölgeye kitledi.
6 Kasım 1916'da yanındaki az sayıdaki askeriyle birlikte kahramanca çarpışarak şehit düştü. Ancak Darfurlular bir süre daha direndiler ve İngilizleri epeyce bir süre meşgul ettiler. Ali Dinar'ın şehadetinin ardından İngilizler 500 yıllık Darfur Sultanlığını ortadan kaldırdılar. Ali Dinar sömürge idaresi altında yarı bağımsız bir sultan olarak yaşamaktansa özgür bir müslüman olarak savaşmayı seçti. Şehid edildiğinde 18 yıldır Darfur Sultanıydı.
Bir millet düşmanlarını affedebilir ama dostlarını asla unutmamalı. Bizim için sultanlığını feda eden bu aziz şehidin ve bu fedakâr halkın hatırasını yaşatmak boynumuzun borcudur. Büyük bir parka, bir caddeye, bir enstitüye yahut bir üniversiteye “Ali Dinar” adını vermekle işe başlayabiliriz. Yalnızlığa, yokluğa, çaresizliğe ve maalesef başta “
” olmak üzere uluslararası kuruluşların insafına terkedilmiş bulunan Darfur halkının güncel sorunlarının çözüme kavuşmasında Türkiye olumlu bir rol oynamalıdır. 'Büyük devlet' ve 'büyük millet' olmanın yolunun zor zamanlardaki kadîm dostlarımızı unutmamaktan geçtiğini bilmeliyiz.