Üç beş kızımız, namaz kıldılar diye…Şu koparılan gürültüye bakın..Bir baba, elinden kayıp gittiğine inandığı kızını takip etmiş..Gitmiş, liseli gençlerin teneffüs aralarında namaz kıldıkları odayı kameraya çekmiş..Bir gazetemiz de(Radikal), birinci sayfadan yansıttı..Kocaman bir ''toplu namaz'' resmi..Hemen yanında küçücük ''Atabeyler Çetesi'' haberi..Namaz ne kadar büyütüldüyse, o denli küçültümüş ''Atabeyler''..Kaç gündür bu olayı tartışıyoruz..Hangimiz o yaşlarda babalarımızla, annelerimizle
Üç beş kızımız, namaz kıldılar diye…Şu koparılan gürültüye bakın..
Bir baba, elinden kayıp gittiğine inandığı kızını takip etmiş..
Gitmiş, liseli gençlerin teneffüs aralarında namaz kıldıkları odayı kameraya çekmiş..
Bir gazetemiz de(Radikal), birinci sayfadan yansıttı..
Kocaman bir ''toplu namaz'' resmi..
Hemen yanında küçücük ''Atabeyler Çetesi'' haberi..
Namaz ne kadar büyütüldüyse, o denli küçültümüş ''Atabeyler''..
Kaç gündür bu olayı tartışıyoruz..
Hangimiz o yaşlarda babalarımızla, annelerimizle kuşak çatışması yaşamadık ki?..
Mesela Mine Kırıkkanat''ı ele alalım..
Subay olan babasıyla yaşadığı bu çatışma o kadar şiddetlidir ki.. Soyadını bile taşımaz uzun yıllar..
Tutar, boşandığı Fransız eşine ait Saulnier soyadını kullanır.. Mine G. Saulnier diye yazardı..
Babasıyla farklı siyasal görüşleri olduğu muhakkak..
Genelkurmay ile davalık olduktan sonra, babasının soyadını kullanmaya başladı..
Babasıyla yaşadığı çatışmanın yaşamı üzerinde büyük bir etki yaptığını anlatmıştı bir yerde..
Yani baba-kız arasında oluyor böyle şeyler..
Olacak da..
***
Babanın duygularını da..
Bu görüntüden rahatsız olanları da dinledik.
Ama hiç kimse de, anlamsız bir tartışmanın nesnesi haline getirilen genç kızın duygularını merak etmedi..
Uyuşturucu batağına saplanmış bir kız çocuğu muamelesi görmesi..
Bu çocuğun ruhunda fırtınalar yaratacağını kimse hesap etmiyor..
Yeni bir polemik konusu çıktı ya, bu yeter..
Bir görüntüden değil...
Üzerinde savaş davullarının çaldığı..
Bildirilerin, sloganların havada çarpıştığı..
Soluk bir objeye dönüştürülen genç bir kızdan söz ettiğimizin farkında mıyız?
Kendini bulma sürecini yaşayan bir kız çocuğun omuzlarına ağır bir yük bindirdiğimizin bilincinde miyiz?
Ve buna hakkımız var mı?
***
Bir baba infiale kapılacağına..
Şefkat kanatlarını gerseydi…
Ne verdiğini, ne veremediğini kavrama çabası içine girseydi..
Daha iyi olmaz mıydı diye düşünüyorum…
Çocuklarımızı aynı makineden çıkan, biribirine benzeyen nesneler gibi görmesek..
Kötü mü olurdu?
Merhamet ve şefkati kaybettiğimiz için oluyor bütün bunlar..
Aslında ergenlik çağındaki bu çocuklar çığlık atıyorlar..
"Beni oldurmak istediğiniz şeyi, sırf siz istediğiniz için olmak istemiyorum"
Turgut Uyar''ın "Tel Cambazının Tel üstündeki Durumunu Anlatır Şiiridir" tam da bu çocukların ruh halini özetliyor.
Gelin okuyalım:
Zaman gazetesinde yayınlanan röportaja göre, Eczacıbaşı Holding''in CEO''su Erdal Karamercan, CEO için Türkçe karşılık bulma çabası içindeymiş.. Gerçi CEO''nun bir şirket yöneticisi olarak hangi görevlere denk düştüğü epeydir tartışılıyor. Kimine göre CEO İcra Kurulu Başkanı''nın yerini tutarken, kimine göre yönetim kurulu başkanının altı, genel Müdürün ise üstü. Karamercan''ın bu sihirli yöneticiler sınıfının ünvanı olan CEO''ya Türkçe karşılık bulma çabası başarıya ulaşabilir mi? Elli yüz yıl önce olsaydı, Kethüda yahut Kahya diyerek çıkardık işin içinden. Kethüda''yı bilmem ama, yeni kuşakların Kahya''ya kulak aşinalıkları vardır, "Keyfimin kahyası mısın?" deyimi gibi.. Hani çiftlik kahyalarını da biliriz. Eski Yeşilçam filmlerinde sıkça rastlıyoruz. Şimdi pek kalmadı ama, Çiftlikteki işleri döndüren Kahya''dır. Ağa''nın yokluğunda çiftliğin yönetimi de ona ait. Ne yani, şimdi CEO''lara ''şirket kahyaları'' mı diyeceğiz?. CEO''nun CEO olarak kalması daha şık kaçar gibi geliyor bana.
Aslında Kahyalık öyle küçümsenecek bir statü değil.. Osmanlı son döneminde meslek erbabının kahyaları vardı.. Hele bir kahya var ki, ünü türkülere bile geçti.. Trabzon Kayıkçılar Kahyası Yahya Reis.. Milli Mücadele''de İttihatçıların, Enver Paşa''nın Trabzon''daki en güçlü adamlarından. Bakü''de kurulmuş Türkiye Komünist Partisi''nin reisi Mustafa Suphi ve 14 arkadaşını 1921''de bir takada katledip denize attıran, bu Yahya Reis''dir. Gerçi Mustafa Suphi Olayı''nın arkasında kimi Kazım Karabekir''i, kimi Enver Paşa''yı, kimi Mustafa Kemal Paşa''yı arar. Bu ayrı bir tartışma konusu.. Yahya Reis''in başına buyrukluğu Ankara Hükümeti''nin dikkatinden kaçmaz.. Ve bir gün Yahya Kaptan faili meçhul bir suikaste kurban gider. Suikastin arkasında Giresunlu Topal Osman var derler.. Mustafa Suphi, Nazım Hikmet''in şiirlerine konu olurken, Trabzonlular da Yahya Reis''e ağıt yakmışlar. Mahalli kemençeci Picoğlu Osman''a atfedilen ''Trabzon Kahya Havası gibi.
Bu parçanın bir kısmı şöyle: "Trabzon''dan çıktı uzun yazılar/Asker vurdu beni,yarem sızılar/Ah,evde ağlaşıyor körpe kuzular/Okuyun Fatiha, Kahya ruhuna!"