Yeni Şafak

12 Eylül darbesi Amerika"dan icazetli miydi?

21:0011/06/2011, Cumartesi
G: 4/09/2019, Çarşamba
Abdullah Muradoğlu

12 Eylül darbesi hakkında başlatılan soruşturma kapsamında savcılar dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya''ya çeşitli sorular yönelttiler. Bu sorulardan biri de darbecilerin Amerika''dan icazet alıp almadıkları hakkındaydı. 12 Eylül''den hemen önce Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya''nın Amerika''ya gitmesi ve 11 Eylül günü Türkiye''ye dönmesindeki sır perdesi hala tam olarak aydınlanmış değil.“12 Eylül” darbesi hakkında başlatılan soruşturma

12 Eylül darbesi hakkında başlatılan soruşturma kapsamında savcılar dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya''ya çeşitli sorular yönelttiler. Bu sorulardan biri de darbecilerin Amerika''dan icazet alıp almadıkları hakkındaydı. 12 Eylül''den hemen önce Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya''nın Amerika''ya gitmesi ve 11 Eylül günü Türkiye''ye dönmesindeki sır perdesi hala tam olarak aydınlanmış değil.

“12 Eylül” darbesi hakkında başlatılan soruşturma kapsamında Generaller Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya''ya sorulan sorular arasında, darbenin Amerika''nın icazetiyle yapılıp yapılmadığına ilişkin bir soru da yer alıyor.

“Tahsin Şahinkaya 11 Eylül günü ABD''den Türkiye''ye döndü. Dış destek almak için mi bu ziyaret gerçekleşti” sorusuna Kenan Evren, “Şahinkaya NATO tarafından ABD''ye düzenlenen bir geziye katılmak için gitti ve 11 Eylül''de Türkiye''ye döndü. ABD''den icazet alması söz konusu değildir” şeklinde cevap vermiş.

Bu soru Tahsin Şahinkaya''ya da yöneltilmiş.

Gazetelere yansıyan bilgilere göre Şahinkaya, Amerika''ya yaptığı seyahatin NATO tarafından düzenlendiğini, Evren Paşa''nın kendisine “git ama 11''inde dön” dediğini söylemiş.

Şahinkaya Paşa, Amerika''dan eşinin rahatsızlığını bahane ederek 11 Eylül''de Türkiye''ye döndüğünü, dolayısıyla 12 Eylül''de darbe yapacaklarını Amerikalılara bildirmediklerini iddia etmiş.

Yani, 12 Eylül darbesi Amerikalıların bilgisi dışında gerçeklemiş.

Hatta Türkiye''ye dönmeden önce ABD Genelkurmay Başkanı ile sabah kahvaltısı yaptıkları halde darbeden hiç söz açmamış Şahinkaya.

ABD''li general 12 Eylül darbesini öğrendiğinde “Daha dün sabah beraber kahvaltı yaptık. Niye bana söylemedi” demişmiş.

İNANDIRICI DEĞİL

Türkiye, NATO''nun ABD''den sonra en büyük kara ordusuna sahip üyesi.

Üstelik Amerika ile 1940''ların sonlarından itibaren ilişkilerini askeri, siyasi ve ekonomik açılardan her geçen yıl daha da artırmış bir ülke.

“27 Mayıs” darbesinin akabinde ordunun restarasyonu çerçevesinde binlerce subayın tasfiye edilmesi için gerekli parayı da Amerika vermişti.

Türkiye''nin pek çok bölgesinde Amerikan üsleri kurulmuş.

Özel Harp Dairesi''nin bütçesi Amerika''dan karşılanmış, vs.

Üstelik 12 Eylül darbesinden 1 yıl öncesine kadar hem Amerikan siyasi ve askeri çevrelerinde de, hem de NATO içerisinde askerlerin müdahalesine yeşil ışık yakılmıştı.

Ondan sonra da “12 Eylül darbesinin yapılacağını Amerikalılar bilmiyordu” denilebilir mi?

Hepimizin bu hikayeye inanmamızı bekliyorlar.

Hadi canım sende!

SİVİL HÜKÜMETLER AYAK DİREMİŞLERDİ

Mehmet Ali Birand''ın “12 Eylül” kitabında önemli bir ayrıntı yer alır.

Buna göre 1980''in Ocak ayı başlarında Demirel Hükümeti, ABD ile Savunma ve İşbirliği Anlaşması''nın son ayrıntılarını tamamlamak üzere Ankara''ya gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcılarından N. Nimmetz''e “Türkiye''deki üsleri bizim iznimiz olmadan başka amaçlar için(Çevik Kuvvet) kullanamazsınız” denilmişti.

Amerikalılar Yunanistan''ın NATO''nun askeri kanadına girmesini veto etmemesi için Türkiye''yi sıkıştırıp duruyordu.

Türkiye ise Yunanistan''dan bir taviz koparmadan NATO''nun askeri kanadına dönmesine izin vermek istemiyordu.

İran''daki rejim değişikliği de Körfez''i hareketlendirmişti.

Türkiye''deki NATO kapsamında kullanılması öngörülen Amerikan üsleri bölgeye müdahalede önemli hale gelmişlerdi.

Ama Türkiye''de ne Yunanistan''ın NATO''ya dönmesine, ne de Amerikan üslerinin amaçları dışında kullanılmasına izin verebilecek bir sivil hükümet sözkonusu değildi.

Hiçbir sivil hükümet bu iki noktada Amerika''nın kendisinden istediklerini yerine getirmeyi göze alamıyordu.

Demokratik bir sistemde olabilecek bir şey değildi bu.

Bu yüzden Türkiye''de sivil yönetime askeri müdahale seçeneği ciddi biçimde ele alınmaya başlamıştı.

Mesela “ABD Silahlı Kuvvetleri Dergisi''nin(US Armed Forces)” Haziran 1980 sayısında şu ibareler yer alıyordu:

“Türkiye''deki gelişmeler öyle bir noktaya gelmiştir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri''nin müdahalesinden başka bir çıkış noktası görülmemektedir..”

“NE ZAMAN MÜDAHALE EDECEKSİNİZ” DİYORLARDI

Amerikalılar NATO dahil her platformda askerleri bir müdahale yapıp yapmayacakları konusunda sıkıştırmaya devam etmiştiler.

Türkiye''de ideolojik terör ve şiddet olaylarının her geçen gün daha da artması hiç kuşkusuz askeri darbe seçeneğini güçlendirmeye yarıyordu.

1979''un Aralık ayı sonlarında TSK, Hükümete bir de uyarı mektubu vermişti.

Darbenin meşruiyyet kazanması için terör dışında bir gerekçe daha vardı, o da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neredeyse kitlenmiş durumda olmasıydı.

Siviller darbenin adı adım geldiğini görüyorlardı, bu yüzden iki büyük parti, CHP ve Adalet Partisi Cumhurbaşkanı adaylarını emekli generaller arasından göstermişlerdi.

CHP, “12 Mart Muhtırası”na imza atan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur''u, AP ise 12 Mart döneminin en sert generallerinden Faik Türün''ü aday göstermişti.

Ecevit hiç istemediği halde Batur''u aday göstermeye razı olmuştu.

Oysa artık askerler Cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgilenmiyorlardı.

Yeni bir Anayasa taslağı hazırlamaları için başta Coşkun Kırca olmak üzere bazı sivilleri görevlendirmişlerdi bile.

Yani, darbe kesinlik kazandığı gibi darbe sonrasında Türkiye''nin anayasal rejimini değiştirmeyi de kafaya koymuşlardı.

İSTESELERDİ CUMHURBAŞKANI SEÇTİRİRLERDİ

Askerler isterlerse Cumhurbaşkanı seçtirecek ve isterlerse şiddet olaylarını önleyebilecek durumdaydılar.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kitleyen kimi sivil siyasetçiler de bilerek ve isteyerek darbecilerin hedeflerine uygun şekilde davranmışlardı.

Askerler sivillerin önüne uygulanması imkansız teklifler getiriyorlardı.

Bu tekliflerden biri Adalet Partisi''nin ve CHP''nin koalisyon hükümeti kurmalarıydı.

CHP içindeki radikal sol kanat ise bu teklifin şiddetle karşısındaydı.

CHP''nin çatlamaması için Ecevit''in radikal kanadın eğilimlerine teslim olduğunu düşünüyorum.

Kimbilir CHP, AP ile bir koalisyon kurma teklifine razı olsaydı belki de Adalet Partisi içinde başka bir hareket bunu önleyecekti.

CHP''nin radikal kanadının Türkiye''yi bir askeri darbeden kurtaracak bu teklife neden şiddetle karşı koydukları benim için hala bir muammadır.

Acaba Türkiye''yi darbeye sürükleyenlerle bu radikal kanadın öncüleri arasında bir gizli anlaşma mı vardı?

Uzun lafın kısası, askerler 12 Eylül''den aylar önce Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgilenmekten vazgeçmişlerdi.

Ama 12 Eylül darbesinin gerekçeleri arasında Cumhurbaşkanı seçimlerinin sonuça ulaştırılmaması ve terör olayları da yer alacaktı.

Gerçekte ise, bütün bunlar bir bahaneydi.

Tahsin Paşa''nın ABD seyahati bir muamma!

Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Tahsin Şahinkaya''nın “12 Eylül”den hemen önce ABD''ye yaptığı seyahat ile ilgili olarak asker kişilerin anılarında doğru dürüst bir bilgiye rastlayamadığımı ifade etmeliyim.

Bu seyehat nedense geçiştirilmiş.

Dolayısıyla Şahinkaya''nın ABD seyahatı bir muammadır.

Seyahat “NATO”yla ilgili rutin bir gelişme miydi yoksa başka amaçlar mı taşıyordu, biz bilmiyoruz.

Gazeteci Mehmet Ali Birand ise “12 Eylül” kitabında 10 Eylül günü hakkında şunları yazmıştır:

“Washington''da, uçak satışı için gezisini tamamlayan Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya onuruna, ABD Genelkurmay Başkanı J. Allen yemek vermişti. Türkiye Büyükelçisi (Şükrü) Elekdağ ile birlikte , Pentagon, Beyaz Saray ve Dışişleri bakanlığından küçük bir grup oluşturulmuştu. Şahinkaya son derece neşeliydi. Yemek sırasında, Türkiye''deki durum ile ilgili bir tek kelime dahi edilmemesi çok kişinin dikkatini çekti.

Şahinkaya da, Amerika''da bulunduğu sırada müdahale konusunda ne bir kimseyle konuşmuş, ne de kimseye fikir sormuştu. Amerika''ya açıkça sorulduğu takdirde, resmi biçimde HAYIR demek zorunda kalacağı, oysa şimdiye kadar alınan sinyallerle müdahaleyi çoktan beklediği, hatta geç bile kalındığı yolunda bir izlenim içinde olduğu biliniyordu.

Yemekten sonra kahveler içilirken, ABD Milli Güvenlik Konseyi''nin Türkiye uzmanı Paul Henze , Hava Kuvvetleri Komutanına yanaştı. Komutan ertesi gün ayrılıyordu. Son bir defa daha, üstü kapalı bir sinyal vermek istiyordu:

-Umarım Türkiye''de durumun kontrolden kaçmasına izin vermezsiniz.

Şahinkaya geniş gülümsemesiyle Türkçe yanıtladı:

-Merak etmeyin.”

Acaba bu diyalog Birand''ı dediği gibi mi geçmişti?

“Dar Sokakta Siyaset(1980-1983)” başlıklı kitabında gazeteci Yalçın Doğan ise başka bir anlatıya şöyle yer verir:

“10 Eylül 1980''de Amerika''yı ziyaret eden Şahinkaya onuruna Türkiye''nin Washington Büyükelçiliğinde bir kokteyl verilmişti. Konu Türkiye''deki anarşi, siyasal çözümsüzlük , ekonomik tıkanıklık ve Cumhurbaşkanının meclislerde aylardır bir türlü seçilemeyişiydi. Bu yönde kendisine yöneltilen bir soruya Şahinkaya aynen şu yanıtı verecekti:

-Merak etmeyin , önümüzdeki 48 saat içinde Türkiye''nin yeni bir cumhurbaşkanı olacak.”

Sözkonusu kokteylde Amerikalılar da vardı ve Yalçın Doğan''a göre Amerikalılar o günkü havayı çok net anımsıyorlardı.

Hakikaten Şahinkaya''nın dediği gibi olmuştu.

12 Eylül sabahı askerler yönetime el koymuşlar ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren Paşa fiilen “devlet başkanlığı” koltuğuna oturmuştu.

27 Ekim günü geçici bir anayasa kabul edilmişti.

“Anayasa düzeni hakkındaki kanun” ile yine askerlerin 27 Mayıs sonrasında yaptırttıkları 1961 Anayasası''nın Meclis''e verdiği tüm yetkileri MGK''yı oluşturan beş generale ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri de MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren''e verilmişti.

Askerler sivil siyasetçilerin yapamadığını yapmış ve böylece Türkiye Cumhurbaşkanına kavuşmuştu.

Şahinkaya Paşa için Türkiye''nin Washington Büyükelçiliğinde verilen resepsiyon ile ilgili bir gazetecinin tanık olduğu bir anekdotu daha aktaracağım.

“Hürriyet''”in Washington muhabiri Tuna Köprülü “Beyaz Saray anıları” isimli kitabında kulak misafiri olduğu o anı şöyle anlatır:

“Yan gözle baktığım zaman, ABD Genelkurmay Başkanı General Jones ile bizim Komutanın konuştuklarını gördüm. General Jones, ertesi sabah 06.30''da kahvaltı yapmayı önerdiğinde, Şahinkaya , uçağının 06.00''da hareket edeceğini söyledi. General Jones da , ''O halde 05.30''da buluşalım'' dedi ve sözleştiler. Ertesi gün Askeri Ataşeliğe giderek Hava Generali İrfan Sarp''ı ziyaret ettim. Komutanın sabah kahvaltısıyla ilgili bilgi almak istediğimde , Sarp Paşa bir an durakladı ve sabah 05.30''daki kahvaltıyı nasıl öğrendiğimi sordu. Ben de bir gece önce barın arkasında duyduklarımı naklettim. Bnun üzerine Sarp Paşa, ''Sizi şerefimle temin ederim, iki komutan başbaşa kahvaltı ettiler, ne beni, ne de ABD Genelkurmay Başkanı''nın emir subayını içeri almadılar'' dedi. Duyduklarımı saati saatine Hürriyet''in yazı işlerine bilgi olsun diye geçtim, ancak bunlar haber olamazdı. Böylece iki gün daha geçti.”

İki komutan başbaşa, hem de emir subaylarını yanlarına almadan, neler konuşmuşlardı, tahmin edebilirsiniz.

Gaflet mi dersiniz, dalalet mi dersiniz, bilemem ama Hürriyet gazetesi böyle önemli bir haberi atlamayı uygun bulmuştu.

Atladıkları daha başka şeyler de vardı ama, her neyse.

Darbecilerden sorulmayan bir hesap daha var!

“12 Eylül” darbesinden hemen sonra askeri yönetimin Yunanistan''ın NATO''nun askeri kanadına dönmesine, karşılığında hiçbir taviz alınmadan izin vermesindeki hikmet-i hükümet bugün bile bilinmiyor.

Amerikalılar “12 Eylül” sayesinde sivil hükümetlere kabul ettiremedikleri her tavizi kolayca aldılar.

Askerler, NATO komutanı General Rogers''in “Rogers Planı”nını kabul etmekle kalmamışlar Yunanistan''ın NATO''ya dönmesini de Türkiye''ye hiç bir yazılı güvence verilmeden kabul etmişlerdi.

Türkiye''nin milli çıkarlarıyla çok yakından ilgili böyle önemli bir olayın hesabının hala sorulamamış olması ilginçtir.

Dönemin Türkiye''nin BM Daimi Temsilcisi Kamran İnan “Cenevre Yılları” başlıklı güncesinde bakın ne diyor:

“18 Ekim 1980 günü (Dışişleri Bakanı) İlter Türkmen ile iç ve dış konuları konuşmaya devam ettik. Amerikalılar Yunanistan''ın NATO''ya dönüşü konusunu doğrudan doğruya SHAPE(Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı) aracılığı ile, askerlerle görüşmüş ve işi oldu-bittiye getirmişler. Hükümet, Dışişleri Bakanlığı devre dışı kalmış. General Rogers, gizli olarak dün (17 Ekim) Türkiye''ye gitmiş ve planı Evren Paşa ve arkadaşlarına kabul ettirmiş. Yunanistan bir siyasi zafer daha kazanmış oldu; Türkiye , eline geçen kozu kullanamadığı gibi, saflığı ile iade etti.

Konu basına sızdığında olay ortaya çıkmıştı.

Siyasi çevrelerde şok etkisi uyandıran bu gelişme karşısında Ankara bir bildiri yayımlamıştı.

Bildiride Yunanistanın NATO''ya dönüşünün Türk menfaatlerine uygun olduğu ve memnuniyetle karşılandığı belirtiliyordu.

Şimdiye kadar bu Türk menfaatlerinin ne olduğu ve neyin karşılığında Yunanistan''ın elinin güçlendirildiği hususu açıklanmış değil.

Ben olsam, Kenan Evren''e bunu da sorardım.

Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.