Cumhurbaşkanlığı sofrasından Mardin’e

04:008/02/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Abdülkadir Selvi

Cumhurbaşkanlığı sofrasına katılanların bir şey dikkatini çekiyor.



Cumhurbaşkanlığı görevlilerinin not tutmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca kendisi de önündeki ajandaya not alıyor.



Cumhurbaşkanı, toplantıların başında çok kısa bir konuşma yapıyor daha çok sözü konuklarına bırakıyor. Çok gerek görmediği sürece de araya girmiyor. Ama kimi zaman konukların kendisine yönelik sorusu üzerine araya girip cevap veriyor.



Cumhurbaşkanı'nın bir süre önce akademisyenlerle bir araya geldiği toplantıda çözüm süreci de gündeme geliyor.



Biz 2005'ten itibaren özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda çok istikrarlı bir şekilde adımlar attık, eski inkarcı gelenekleri reddettik, tam tersine demokratik entegrasyon anlamında açılımlar yaptık ve
çözüm süreci gibi bir adımı
başlattık. Ama çözüm sürecinde bizim, devletin bütün iyi niyetine, sabrına rağmen, maalesef onlar bu süreci suistimal ettiler. Silahlanma ve seçimlerde insanların iradesini baskı altına alarak başka şekilde yönlendirdiler. Devlet olarak biz bunun karşısında sessiz kalamazdık.



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Latin Amerika gezisi dönüşünde yaptığı açıklamaları görünce yukarıdaki değerlendirmeyi paylaşmak istedim.



Çözüm süreci devam ederken, Cemil Bayık'ın, süreci bitirdiğini ilan edip şehir savaşlarını başlatması karşısında, kayıtsız-şartsız Kandil'in emrine giren HDP; bu konuda ciddi bir muhatap olmadığını gösterdi. Harakiri yaptı.



Başbakan, Mardin'de yeni sürecin kodlarını açıkladığı konuşmasında, “

Herkesi muhatap alacağız ama elinde silah olan kimseyi muhatap almayacağız

” dedi.



Cumhurbaşkanı Erdoğan da, akademisyenlerle buluşmasında, “

Çözüm sürec
i
PKK-HDP üzerinden başarılı olamadı. Tekrar PKK-HDP üzerinden değil ama
bölge halkı ikna edilerek yürütülmeli

” demişti.



Şimdi Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın açıklamalarını alt alta koyduğumuz zaman, yeni dönemin, “HDP'siz ve İmralı'sız” bir süreç olduğunu görmek mümkün.



Cumhurbaşkanı bu konuda net konuşuyor: “

Ben 'Çözüm süreci buzdolabındadır' dedim. İmralı hiçbir zaman hükümetin bir muhatabı olamaz, kesinlikle olmamalıdır da. İmralı ile devletin çeşitli kurumları, başta Milli İstihbarat Teşkilatı olmak üzere görüşebilir; sadece onunla değil başkaları ile de görüşülebilir. İstihbaratçının görevi budur. İstihbarat örgütü bunu yapmak, bilgi toplamak zorundadır. Bunu alır, devlete hükümete taşır. Hükümet de ona göre adımlar atar… Mesela milletvekillerine müsaade ediyorduk, gidiyorlardı. Ama daha sonra dedim ki arkadaşlara, kesinlikle milletvekillerinin de gitmemesi lazım.



Siyasi irade bir yandan PKK ile etkin bir mücadele verirken diğer taraftan da çözümü sivil yöntemlerde arıyor.



Çözüm için bölge halkı muhatap alınacak ancak İmralı, HDP/PKK yok sayılarak, PKK'nın silah bırakması nasıl sağlanacak? Elbette ki tartışılan, üzerinde kafa yorulan bir nokta.



Şehit cenazelerinin geldiği, Cizre'de, Sur'da çatışmaların sürdüğü, Kandil'in meydan okuduğu bir sırada bu konuyu gündeme getirmek konjonktüre uygun olmayabilir. Ancak Cizre ve Sur terörden temizlenir, çatışmalar biter, bölge normalleşme sürecine girer, o zaman yeni değerlendirmeler yapılabilecek bir zemin oluşur.



Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan'ın Mardin'de yaptığı açıklamaya ilişkin bir soru üzerine, ”

Ayrıntılı inceleme fırsatım olmadı. O nedenle yorum yapmam doğru olmaz

” karşılığını veriyor. Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerinden bir sonuç çıkarmak mümkün mü orasını bilemem ama Erdoğan 21 Ocak tarihinde akademisyenlerle buluşmasında, 10 maddede hayat bulan yaklaşımın çerçevesini ortaya koymuştu: “

Terörle mücadele demokratik meşruiyet içinde yürütülecek. Ancak yeni Anayasa, demokratikleşme ve bölgenin ekonomik kalkınması hedeflerinden de sapılmamalı.”


Bu noktada Cumhurbaşkanlığı sofrasından aktarmaya devam edeceğim. AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, kapsamlı bir değerlendirme yapıyor. Miroğlu, “30 yıldır PKK ile mücadele ediyoruz ama bir koordinasyon yok. Onun için

Milli Birlik ve Kardeşlik Bakanlığı

'nı düşünmemiz lazım” diyor.



Cumhurbaşkanı Erdoğan bu öneriye, “

2005'te açılım sürecini başlattık. Milli Birlik ve Kardeşlik Bakanlığı da kursak bundan başka ne yapılabilirdi?”

diye karşılık veriyor.



Cumhurbaşkanlığı sofrasında başka şeyler de konuşuluyor. Prof. Dr. Halil Berktay sofrada hemen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanında oturuyor. Halil Hoca, Cumhurbaşkanı'na dönerek, “

Düşmanları azaltmanız, cepheyi küçültmeniz lazım

” diyor. Halil Berktay, Serbestiyet'te yazdığı yazıları hatırlatıyor, sürece ilişkin önemli değerlendirmeler yapıyor. Cumhurbaşkanı, Halil Berktay'a dönüyor, “

Sevgili Halil Hoca”

diyor

. “O kadar çok saldırıyorlar, o kadar çok hakaret ediyorlar ki…”


SDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün ise dikkat çekici bir değerlendirme yapıyor. O sakin üslubuyla, “

Terör yakıcı bir sorun. Şehitler geliyor, çatışmalar sürüyor”

diye söze başlıyor.

“Ama tek sorun bu değil. Asimetrik bir şey yapmak lazım”

diye devam ediyor.



Birol hoca yapılacakları şöyle sıralıyor:



1

-Reformcu kimliği, yeni Anayasa'yı, demokratikleşmeyi ön plana çıkarmak lazım.



2

- Ekonomik kalkınma çok önemli. Bu açıdan Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın yurtdışında yatırımcılarla buluşmaları, yabancı yatırımcıları Türkiye'ye davet etmeleri çok önemli.



Cumhurbaşkanı, Birol Akgün'ün değerlendirmelerini başıyla onaylıyor. Bir ara söze girip, “

Terör,

gündemi rehin alamayacak” diyor.



Birol Akgün tekrar devam ediyor: “Çözüm süreci hadi PKK-HDP ile yürümedi.

Farklı Kürt aktörlerle görüşmek ve aktörleri çeşitlendirmek lazım. Ancak alan hakimiyeti kazanılmadan çözüm demek, operasyonları yürüten güvenlik güçlerinin moral ve motivasyonunu azaltır.



Bu arada,

Cizre ve Yüksekova'nın

il olması konusu gündeme geliyor.



Cumhurbaşkanı, “

2010'dan beri gündemimizde. Havaalanının yapılması da buna bir hazırlık. 2010 yılında Işık Koşaner paşaya da bunu söyledim”

diye bilgi veriyor. Cizre ve Yüksekova'nın il olması konusunda yeni bir ayrıntı ortaya çıkıyor.



Bu konuşmalardan sonra Prof. Dr.

Erol Göka söz alıyor.



Göka, “

Terörle mücadelede gidilen yol, doğru. Burada bir yanlışlık yok. Devlet samimi bir mücadele ile psikolojik üstünlüğü ele geçirdi

” diyor.



Ardından ekliyor: “

Ama Kürtlerimize dikkat edelim



Erol Göka, 26 Haziran tarihinde Başbakan Davutoğlu ile aydınların buluşmasında da, benzer bir uyarıda bulunmuş, “

Kürtlerimize
özen gösterelim

” demişti.


#​Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
#​Başbakan Ahmet Davutoğlu
#Mardin