1 Kasım'da seçimler yapıldı.
Yeni bir iklim oluştu.
Başbakan'ın kucaklayıcı üslubu, mütevazı tavrı topluma ilaç gibi geldi.
“Koalisyon hükümeti kurulamazsa; Türkiye yönetilemez” diyenler yine hüsrana uğradı.
1 Kasım'a göre daha mutlu, geleceğe güvenle bakan, huzurlu bir Türkiye tablosu oluştu.
AK Parti'nin seçim zaferinin ortaya çıktığı anda, başarıdan dolayı kibirlenmeyen tam aksine, “
” diyen şükreden bir Başbakan vardı.
“Bu seçimlerin kaybedeni yoktur. Kazananı vardır. Kazanan; 77 milyon halkımızdır”
dedi
Bu tevazu ve kucaklayıcı üslubu nedeniyle millet Davutoğlu'na güvendi ve tek başına iktidara getirdi. Yüzde 13, yüzde 16 aldığı halde afrasından, tafrasından geçilmeyen Bahçeli ve Demirtaş'ı ise sandığa gömdü.
AK Parti seçim kazandı ama zafer sarhoşu olmadı. Anayasal takvim dikkate alınarak ama bir an önce hükümet kurulması için çalışmalara başlanacak. “
” ve “
” için bugün yapılacak toplantıda start verilecek.
İki ana eksene oturacak.
2-Güçlü bir ekonomi programı.
Bunun için “Seçim beyannamesi” esas alınacak.
AK Parti vakit kaybetmeden kolları sıvadı. Ama seçimlerde hezimete uğrayan muhalefet, kılını kıpırdatmıyor.
18 yıldır MHP Genel Başkanlığı görevini yürüten Devlet Bahçeli şimdiye kadar girdiği 12 seçimi kaybetmiş. Devlet Bahçeli 80 milletvekili ile koalisyona giremezken, koltuğunu devraldığı Alparslan Türkeş, 3 milletvekili ile MC hükümetinde iki bakanlık almış, kendisi de Başbakan Yardımcısı olmuştu. Türkeş 3 milletvekili ile 2 bakanlık aldı, Bahçeli 80 milletvekili ile kabineye girmedi.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu ise uzun sayılmayacak Genel Başkanlık döneminde girdiği 7 seçimin yedisini de kaybetti.
Muhalefet liderlerinin kazandığı tek bir seçimi bulsam dişimi kıracağım.
1 Kasım seçimlerinde AK Parti sadece 3 yerde milletvekili çıkaramadı. Oysa CHP 35, MHP ve HDP 57 ilde milletvekili çıkaramadı.
Türk siyasetinde 30-40 yıla damgasını vuran Demirel ve Ecevit'in girdikleri seçimleri, Türkeş'in koalisyon hükümetleri konusundaki tavrını inceledim.
Demirel, AP Genel Başkanı seçildiği 28 Kasım 1964 yılından Cumhurbaşkanı seçildiği 17 Nisan 1993 tarihine kadar geçen 28 yıllık aktif siyasi yaşamında darbe dönemleri hariç 6 genel 1 ara seçime girmiş. Dördünü kazanmış, üçünü kaybetmiş. 10,5 yıl Başbakanlık yapmış. 7 yıllık Cumhurbaşkanlığını ise saymıyorum. Demirel uzun siyasi yaşamında 4 yerel seçime girip üçünü kaybetmiş, birini kazanmış. Böylece 28 yıl içinde 5 seçim kazanıp 5 seçimde ise ikinci olmuş.
Demirel ayrıca 1973 ve 77 seçimlerini kaybetmesine rağmen 1.MC ve 2.MC hükümetlerini kurup Başbakan olmayı başarmıştı. Demek ki seçim kazanamasa dahi hükümet kurup başbakan olunabiliyormuş. Bahçeli'nin kulaklarını çınlasın.
Bülent Ecevit ise CHP Genel Başkanı seçildiği 14 Mayıs 1972 tarihinden DSP Genel Başkanı olarak aktif siyasete veda ettiği 14 Temmuz 2004 tarihine kadar, darbe dönemleri hariç 6 genel seçime girmiş. Bunlardan üçünü kaybedip, üçünü kazanmış. MSP ile koalisyon, Güneş Motel hükümeti, iki Azınlık hükümeti ve MHP-ANAP-DSP hükümetini kurarak 5 kez başbakanlık yapmış. Solun bugün dahi ulaşamadıkları yüzde 41.38 oy oranı ile 1977 seçimlerinden zaferle çıkarmayı başarmış.
Ecevit, 32 yıl süren uzun siyasi yaşamı boyunca darbe dönemleri ve yasaklı yılları hariç 5 yerel seçime girmiş bunun ikisini kaybedip, üçünü kazanmış.
Demirel ve Ecevit'in karşısında Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider AK Parti gibi bir iktidar ve Ahmet Davutoğlu gibi bir Başbakan yoktu diyebilirsiniz. Ama siyaset eşittir başarısızlık demek değil ki?
İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Turgut Özal güçlü liderler değil miydi? Her birisi kendi alanında bir siyasi akıma yön veren ve Türk siyasetinin 40 yılına damgasını vuran isimlerdi. Seçim kaybettiler, seçim kazandılar, darbelerle gittiler, seçimle geldiler. Hapis yattılar, hükümetler kurdular ama her zaman bir iddianın sahibi oldular.
7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım arasında tam 145 gün geçti. Başka bir deyişle 5 ay. Dikkat buyurun 5 yıl değil. Muhalefet 5 ay içerisinde öyle bir performans sergiledi ki MHP milletvekili sayısını yarı yarıya düşürdü. HDP biraz daha gayret etse barajın altına düşecekti.
'ın yükselen partileriydi. Halkımız MHP ve HDP'ye büyük bir kredi aşmıştı.
Peki ne oldu da 5 ay içerisinde böyle gerilediler?
Şapkayı önlerine koyup düşünmeliler.
7 Haziran'dan bu yana sergiledikleri olumsuz tavırla halkımız muhalefetin ülkeyi yönetecek ehliyete sahip olmadığını gördü. Oysa milletimiz muhalefete, koalisyon hükümetleri yoluyla ülkeyi yönetme görevi vermişti. Muhalefet seçmenin verdiği mesajı doğru okuyamadı. Halkımız Türkiye'nin CHP, MHP ve HDP'nin eline kalırsa, siyasi istikrarsızlık ve terör girdabına sürükleneceğinden endişe etti. AK Parti ise seçmenin verdiği uyarıyı dikkate aldı. “
Koalisyonsa koalisyon, seçim hükümetiyse seçim hükümeti
” dedi. Ama sorumluluk bilinciyle hareket etti. 5 aylık süre Türk siyaseti için bir laboratuvar oldu. Muhalefet sınavı kaybetti, yanlışlarını düzelten AK Parti ipi göğüsledi.
1 Kasım'dan bu yana muhalefet liderlerinin yaşadıkları hezimete göre ne diyeceklerini ve ne yapacaklarını dikkatle izliyorum.
Hükümeti suçluyorlar. Sanki AK Parti'nin muhalefeti iktidara taşımak gibi bir görevi varmış. Hala akılları başlarına gelmemiş. Öyle yorumlar yapıyorlar ki, insanın küçük dilini yutası geliyor.
AK Parti elini çabuk tutup, muhalefet liderlerini sigorta yaptırmalı.
Bu ülkenin terör örgütü bile bir tuhaf.
PKK yöneticilerinden Duran Kalkan kalktı, seçimle iktidara gelen AK Parti'yi, ”
” diye suçladı.
Kendileri demokratik mücadele yürütmek için PKK terör örgütünü kurup, dağlara çıktılar ya…