EDISYON:

Arif Ay'a selâm vermek

00:001/11/2006, Çarşamba
G: 10/11/2006, Cuma
Yeni Şafak
Arif Ay'a selâm vermek
Arif Ay'a selâm vermek

"Güne Doğan Koşu"suyla Arif Ay'ı, vakur bir derviş helecanıyla, şiirini merhametin şah damarı kılarak; şiirini zalimin şah damarına inen bir kılıç eyleyerek; şiirini hücresinde inleyen bir aşka dönüştürerek ve şiirini vefa'nın, minnetin ve tevazunun toprağı haline getirerek yılmaz bir koşunun ve cedelleşmenin içinde görmekteyiz.

Zamanına denk düşen şiirin, şimdiki zaman ve gelecek için ne ifade ettiğini, çağın tıkalı damarlarının açılması noktasında nasıl bir işleve sahip olduğunu, yarınlar için açacağı yeni damarları, kimlerin ve kaç kişiden oluşan bir topluluğun fark edeceğini ve bu farkı tahassüse dönüştüreceğini hangi toplum ölçütüyle ölçebilir; mesnet olacak teminatları nasıl elde edebiliriz? Birim zamanda söylenmesi gereken (bırakalım bir şiiri) bir dizenin bile söylenmemesi halinde, o birim zamanı da içine alan çağın/çağların neler kaybettiğini, kaç kişiyle, bir tartışma meclisi oluşturarak paylaşabiliriz? Bir de, şiir(dir) yutturmacasıyla şiirin imkanlarını kullanmak suretiyle söylenenlerin, zamana verdiği sıkleti tartabilecek bir kantar var mıdır?

Arif Ay, söyleyen ve söylemesi gereken müstesna bir isimdir. İsmine ve imzasına düğmelerimizi ilikleyerek saygı duymak zorunda olduğumuz bir şairdir. Şiiri zamana denk düşen bir şiir olmasının yanı sıra, kabul etmek gerekir ki, Arif Ay, altı yüz yıl evvel ya da beş yüz yıl sonra da yaşasaydı, şiir haznesinin O'na sağladığı duyarlık ve zenginlik, O'nu bulunduğu tüm zamanlara denk düşürecek ve şiir söylemesini ilzam edecekti.

'Güne Doğan Koşu', Arif Ay'ın, Hece Yayınları'ndan çıkan ve bütün şiirlerini topladığı son şiir kitabıdır. Hatırı sayılır bir birikime tanıklık eden 'Güne Doğan Koşu', sancının olduğu her yerde atan bir kalbi, insanın ve var'ın olduğu her noktaya uzanan bir sevinci, hüznü ve şahadeti bize görme imkanı sağlamaktadır. 'Güne Doğan Koşu' suyla Arif Ay'ı, vakur bir derviş helecanıyla, şiirini merhametin şah damarı kılarak; şiirini zalimin şah damarına inen bir kılıç eyleyerek; şiirini hücresinde inleyen bir aşka dönüştürerek ve şiirini vefa'nın, minnetin ve tevazunun toprağı haline getirerek yılmaz bir koşunun ve cedelleşmenin içinde görmekteyiz.

Hakkını vermek gerekir: Arif Ay, içinde bulunduğumuz coğrafyanın zamanımızdaki en duyarlı kalplerinden biridir. O'nu, bu yanıyla ayrıca tartmak ve değerlendirmek bir kadir şinaslık borcudur üzerimizde. Sözün ulaştığı bu noktaya şöyle bir mim koyalım: Hayattayken kişiye hakkını teslim etmeyen / edemeyen! bencil ve ilkel anlayışın, hakkın teslim edilmesi halinde, önümüze dikmeye çalıştığı mürailik safsatasına kesinlikle pirim vermemek gerekmektedir. Neyi kimden saklamaya çalışıyoruz? Üzerine sünger çekmeye çalıştığımız ya da görmezden geldiğimiz insanlara ve değerlere karşı takındığımız söz konusu tavrımızla, kendi zaaflarımızın ve yetersizliklerimizin üstünü mü örtmeye çalışıyoruz acaba? Güneşin ışığını güneşten sakınmakta neyin nesi! Arif Ay ismi de bu ilkelliğe kurban edilen isimlerden biri olmamalı. Şiirini, gücümüzün yettiği nisbette tartışabilir; şiirimizdeki yerini tayin etme hususunda samimi çabalarımızı ortaya koyabiliriz elbette. Ama bu, bir çok şeyde yaptığımız gibi, yaşarken hakkının, öldükten sonra da ruhunun mumyalanması taşeronluğuna itmemeli bizi.

Evet. Arif Ay'ı bilmek ve O'nu okumak zorundayız. Arif Ay'ı okuduğumuzda, okuduğumuzun şiir; okuduğumuzun Ortadoğu; okuduğumuzun Filistin; okuduğumuzun Bosna; okuduğumuzun vefa; okuduğumuzun hicran çilehanesinde erbain çıkaran aşk; okuduğumuzun biz olduğunu fark edeceğiz. Gölgesine takılıp düşenlerden değilsek eğer, gölgesinde serinleyebileceğimiz kişileri arayıp bulmak zorundayız.


Güne Doğan Koşu

Arif Ay

Hece Yayınları

496 sayfa

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.