EDISYON:

Sen ömr-i Nuh mu yaşayacaksın sanki?!

04:0015/09/2024, Pazar
G: 15/09/2024, Pazar
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Moravî Rüstem Efendi


Canımdan aziz kârilerim, yeniden merhaba!

Mektepler bir kez daha küşâd edildi; sokaklar çocuk cıvıltılarıyla dolup taşıyor. Hânesi mektep civarında olanlar saat başı tuhaf melodilerle taciz edilecek dokuz ay boyunca! Tahsilin hepimize mâliyeti var tabii… Her neyse…

Fakültedeki ahbaplar sağ olsun; tekaüt olsak da odadaki masamı emeklerime hürmeten bozmadılar. Arada uğrayıp çay içiyor, iki lafın belini kırıyor, yerli-yabancı misafir ağırlıyorum. Geçende de bu eski hücre-i mesâideydim, bir delikanlı uğradı, Bayram imiş adı.

Esasen vicahen görmemiş olsam da tanıyordum çocuğu; henüz üniversite tahsilini bitirmemiş, ilme meraklı, seyahatten telezzüz ediyor, ecnebi memleket de görmüş. İki sene evvel Memâlik-i Müctemi‘a-i Amerika’ya gittiydi. Übercilik etmiş, resepsiyonist olmuş, paket servisçilik yapmış filan. Biraz para biriktirdim, fakat Amerika dedikleri yer şeytanın yurdu sanki, âdemi fena halde süfliliğe, hırsa, tamaha çekiyor. “Amerikan rüyası” dedikleri şey bir kâbus, dalınca çıkamıyor insan, diyor.

Oğlan birkaç aydır burada, fakat canı hâlâ gurbet çekiyor sanki; memlekette durasım yok, bu defa lisanımı ilerleteceğim bir Avrupa ülkesine gideceğim, memleket bitmiş vs. diye bir sürü dert yandı. Siz tabii, ihtiyarladınız, bir maceraya atılmak zor olur sizin için filan diye laf sokuşturdu. Dedim yavrum, dünya dediğin üç gün. Sen ömr-i Nuh mu yaşayacaksın sanki. 10, bilemedin 20 seneye sırtın eğrilir, gözlerin kısılır, iştihan ölür. Bana ettiğin lafı hatırlarsın o zaman. Hem gidince güya sen kurtulacaksın, peki memleket n’olucak?! Aklı başında, azıcık mürekkep yalayıp üç-beş ecnebi diyarı gören bunca âdem de burayı terk ederse istikbal ümitlerini kime bağlayacak geride kalanlar? Milyonlarca genci kim yaşamak sevinciyle dolduracak, kim onlara bir şeyler başarsınlar diye ilham verecek, kim onlara kazanmayı, yaşamayı öğretecek?! Bir ben mi?

Baktım oğlan biraz mahcup oldu; yanakları allandı, gözlerini kaçırmaya başladı. Nedamet getirir gibi oldu sanki. Fakat Frengistan virüsü kanına karışmış, kolay kurtulur gibi durmuyor. Muhabbetin sonuna doğru, “Baba Rüstem, ben buyurduklarınızı bir müddet düşüneyim; icabı halinde yine bulurum sizi” diyerek müsaade istedi. Sırtını sığadım, şöyle mahabbetle kucakladım, şefkatle gözlerine baktım. İkazımı herhalde anlamıştır, ümidiyle vedalaştık.

Vaktiyle dedem Sultan Mahmud-ı Sânî başlatmıştı bu Avrupa’ya talebe i‘zâmı işini; zamanın fenn ü tekniğini öğrenip yurda devşirsinler diye hemen her yıl onlarca delikanlıyı gönderdi diyâr-ı küfre. Bu icat neye yaradı bilmem; kâfirin biricik derdi kendisi. İnsanlık nâmına bildiği tek şey “beyaz adamı” terfihe çalışmaktan ibaret. Sairleri? Onlar beyaz adamın omzunda yük; medenileştirilmeye mahkûm yaratık her bireri. Yurdunuzu sevin yavrum, insanınızı sevin. Okuyun bir de, okuyun ve üretin…

Her şeyi benden beklemeyin, mübarek sakallarım dahi beyazladı benim!



#Edebiyat
#Aktüel
#Hayat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.