Yönetmen David Frankel'in Meryl Streep'e -kendisine çok yakışan bir rolde- döktürme fırsatı verdiği “Şeytan Marka Giyer”, medya dünyasında yükselebilmek için hırs yapan bütün genç gazetecilerin mutlaka görmesi gereken bir yapıt...
Amerikan taşrasından orta hâlli bir aileye mensup olan Andy Sachs, üniversitede gazetecilik eğitimi almış, oldukça hırslı ve de çalışkan bir kızdır. Mezuniyetinden sonra bir takım irili ufaklı basın-yayın organlarında çalışan kahramanımızın gönlünde yatan gerçek arslan ise kapağı bir an önce ülkenin en prestijli moda dergisi Runway'e atmaktır. New York merkezli bu dergide çalışmanın kariyerinde yaratacağı devâsâ sıçramanın farkında olan Andy'nin önünde, hedefine ulaşması için "küçücük" bir engel kalmıştır. O da bütün hayatını modaya ve bu arada da çevresindeki insanları ezmeye adamış insanlık dışı medya patroniçesi Miranda Priestly'ye kendisini ne yapıp edip beğendirmek…
Hayat denilen oyunun temel kuralı kaderin insana sunduğu kadarıyla mı yetinmektir, yoksa kişiliğini yitirme pahasına elde edilmiş geçici kazanımların peşinde mi koşmaktır? Tam bir ruhsuzluk anıtı olan Miranda'nın yıpratıcı sınavlarını tek tek aşan bu genç kadın da sahip olduğu bütün özdeğerleri kırıp dökerek kariyer basamaklarını tırmanırken, her onurlu insan gibi gün gelip yukarıdaki kritik soruya kesin bir cevap vermek durumunda kalacaktır.
"Şeytan Marka Giyer"i, yalnızca bir tek (ve o da sapır sapır dökülen) yeni filmin gösterime girdiği bu hafta sonunda, okurlarımızın seçeneklerini artırmak adına geçen haftadan ödünç aldım. Ki zaten sinemasal anlamda devrim niteliğinde yenilikler içermese de son derece kaliteli senaryosu ve başarılı oyunculuklarıyla üzerinde özellikle durulması elzem bir yapıttı bu…
Genelde batı, özelde de Amerikan sinemasının nitelikli örnekleri söz konusu olduğunda, benzer türden bir şaşkınlığı sürekli yaşarım. Dünya hırslarının peşinde koşturup dururken hem bedenleri hem de ruhları kapitalist döngü içinde böylesine acımasızca preslenip iğdiş edilmiş, üstelik bu durumdan hiç de şikayetçi görünmeyen kimi toplumlar, esiri oldukları bir sisteme aynı zamanda böylesine güçlü eleştiriler getirme ilhamını -ya da kabiliyetini- nereden buluyorlar?
Demek ki "gelişmişlik" tam olarak böyle bir şey. Toplumsal düzen içinde herşeyi zıddıyla birlikte ortaya koymamızı sağlıyor. Moderniteye dair söyleyecek çok şeyleri olan muhafazakârlar, onun doğurduğu çürümeyi "çadır tiyatrosu" düzeyindeki derme-çatma eleştiri denemeleri biçiminde değil, aynen bu sağlamlıkta bir sinemayla dile getirdikleri gün, hiç kuşkusuz ki Türkiye'nin kültür arenasındaki en dikkate alınır düşünce akımlarından birine imza atmış olacaklar.
"Şeytan Marka Giyer", dünyanın farklı köşelerinde yaşayan ve -yalnızca medya sektörü için de değil- akla gelebilecek her alanda kariyerinin başlarında bulunan bütün genç insanlara önemli mesajlar veren bir film. Üstelik bunu da ağır ve ağdalı bir "arthouse" yapıt edasıyla değil, gayet eğlenceli ve hafif meşrep bir konsept içinde gerçekleştiriyor.
Yıllar geçtikçe oyunculuğu daha bir olgunlaşan büyük yıldız Meryl Streep, acımasız medya yöneticisi Miranda Priestly rolünde tek kelimeyle nefes kesici. Genç partneri Anne Hathaway de sinemada artık neredeyse bir tür ikona dönüşmüş olan bu büyük aktristin karşısında hiç ezilmeksizin, zorlu bir rolün üstesinden başarıyla geliyor.
Kariyer yolunda fazla hırs yapan kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı herkes için son derece anlamlı bir hayat dersi. Kısır bir hafta sonunun en iyi seçeneği olan bu güzel filmi kaçırmamaya çalışın.