Türk bankalarının da yurt dışında banka alabileceğini söyleyen Bank Asya Genel Müdürü Kabaca, “Vizyonumuz geniş. Dışarıda banka alabiliriz, finansal iştirakler edinebiliriz” dedi
Faizsiz finans sistemiyle çalışan katılım bankalarının İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'ndaki ilk temsilcisi Bank Asya oldu. Geçtiğimiz Mayıs ayında yüzde 23'ünü halka açan bankaya görülmemiş bir talep gelmesi, herkesi şaşkınlığa uğratmıştı. Çünkü 160 milyon dolarlık hisse için, yaklaşık 50 katı büyüklükte 7.5 milyar dolarlık talep geldi. Bank Asya Genel Müdürü Ünal Kabaca, bankaya olan bu ilginin, 2001 krizi sonrasında izledikleri stratejinin bir sonucu olduğunu vurguladı. Kabaca ile 2001 krizi sonrasındaki yapılanmayı, halka arz sürecini, dalgalı kurun etkilerini ve yabancı sermayenin Türkiye'ye ilgisini konuştuk.
Bir faizsiz finans kurumunun (İhlas Finans) zor duruma düşmesi ve tasfiyesine karar ve-rilmesiyle birlikte, o dönemde diğer kuruluşlara da hücum yaşandı. Bu dönemde özel finans kurumları, krizden sistemleri sayesinde çıktılar. Çünkü faiz riskleri yoktu. Kredilerini vadelerinde tahsil edebildiler. Hemen hemen bütün kuruluşlar, kısa bir süre içinde topladıkları paranın yüzde 50'sini tasarrufçuya iade ettiler.
Hayır, onlara el uzatıldı. Tulumbaya su döküldü ki firmalar çalışabilsin, insanlar işsiz kalmasın, çarklarını döndürsün. Finans kuruluşlarının en önemli unsurlardan bir tanesi, hiçbir zaman kredi devam ederken, fiyatlarını revize etmemeleri. Diyelim ki siz bir proje yapmışsınız, bir anda kriz oldu. Klasik bankacılıkta "Kredileri geri getir kapat, yoksa faiz şurdan şuraya çıktı" denir. Finans kuruluşlarının böyle bir yaklaşımı yapıları gereği olamaz.
Zaten 2002'lerden itibaren 10'uncu kuruluş yıldönümümüz olan 2006'da halka arzı planlamıştık. Bu kararı, genel kurullarımızda ortaklarımızla da paylaşmıştık. Öz kaynaklarımızı da bu yılın 6 aylık bilançosunda 539 milyon YTL gibi bir büyüklüğe ulaştırmış durumdayız. O dönemlerde yaptığımız projeksiyonlarda hemen hemen bu fiyatlandırmayı, bu kadar emisyon primi oluşacağını zaten hesaplamıştık. Halka arz sırasında da çok yaklaşık değerler çıktı.
2001 yılı krizin hemen akabinde, hem organizasyon yapımızda değişikliğe gittik, hem de büyüyeceğimiz iş kollarını belirledik. "Ağırlıklı olarak eskiden olduğu gibi yine ticari tarafta yer almalıyız. Yaygın bir müşteri tabanında KOBİ'lerle çalışmalıyız. Müşteri ilişkilerini son derece geliştirmeliyiz" dedik. Ciddi bir pazarlama ekibi kurduk. Ayrıca iş kolları itibariyle o dönem durgunluk yaşayan inşaat sektöründe canlanma yaşanacağını belirledik ve altyapımızı önceden kurduk.
İnşaatın projeler ve taahhüt tarafına ağırlık verdik. Türkiye'nin AB ile bütünleşmesi, altyapı yatırımları anlamında aradaki farkı kapatması, bunun için de yığınla ihaleler açılması gerekiyor. Buralarda yoğunlaştık.
Şu anda 86 şubemiz var. İzni alınmış, yeni açılacak şubelerle birlikte bu yıl sonuna kadar 90 şubeye ulaşacağız.
İhracatçıların dünyanın pek çok ülkesinde muhatap oldukları alıcıların hepsi aynı sistemde çalışıyor. Bizde ilk kez bu sisteme girildiği için, dalgada boğulan çok firma oldu. Ama işi öğrenip yoluna devam edenler de oldu.
Yapabilecekleri şeyleri yaptılar. Ya aldıkları dövizleri satacaklardı, ya da faizle oynayacaklardı. İkisini de yaptılar. Dolar kurunda 1.45-1.50 çok ideal bir aralık.
En son Kuveyt'ten küçük bir yatırımcı grubu Adabank'ı aldı. Adabank'ı faizsiz bankacılık anlamında çevirebilirler. Mevcut 4 katılım bankasına belki bir tane daha eklenmiş olacak. Bunun dışında satın alma şimdilik yok. Bir de biz Körfez sermayesi diye gözümüzde büyütü-yoruz. Niye Türkler dışarıda banka alamasın. Sanki Türkiye pasif bir yapıda. Bank Asya olarak bizim bu açıdan vizyonumuz geniş.
Halka açık yüzde 23'lük kısmın yarısından fazlası yabancı yatırımcıda. Bir süre sonra daha dinamik bir yapı oluşacak. O zaman, geniş bir perspektifle düşününce, 'Dışarıda birtakım girişimlerimiz niye olmasın' diye bakıyoruz.
En büyük büyüme inşaat sektöründe oldu. İnşaat belki ikinci yarıda bir miktar yavaşlayabilir. Merkez Bankası'nın çok hızlı bir faiz düşürme durumunda olmayacağını düşünüyorum. Çünkü özellikle Eylül ayı enflasyonu, yönü belirleme anlamında kritik. Mayıs öncesinde konut kredilerindeki faiz oranları Türk Lirası'nda 1'ler seviyesine düşmüştü. O seviye- lerin kolay kolay görülemeyeceğini söyleyebiliriz. Finansman sıkıntısından dolayı bireysel talepte bir daralma var. İnşaat şirketleri kendi kârlarını belli ölçüde aşağı çekerek, kampanyalarla bu daralmayı aşmaya çalışıyorlar. Uygun maliyetlilerin satışları olsa da, rayına oturmuş bir sistem olmayacak.
Öncelikle yüzde 4 enflasyon hedefi tutmaz. Zaten daha önce belirlenmiş bir hedefti. Bu yılki gelişmeler dikkate alınarak revize edilecek. Hükümet uygulamalarına bakınca, çok popülist bir uygulama görünmüyor.
Ekonominin geneline yönelik istikrarı bozacak bir şey yok. Ancak siyasiler arasındaki seçim tansiyonu nedeniyle, istikrarı bozacak bazı gelişmeler olabilir. Umarım oralarda çok daha yumuşak geçişler olur. Her iki seçim de yumuşak bir şekilde atlatılır. Bazılarının kişisel hırsları, toplumun menfaatinin çok önüne çıkabiliyor.
2007 Kasım ayındaki seçimden sonra herkes hesabını kitabını tekrar yapar. Kasıma kadar da daha temkinli bir şekilde hareket edecek. Toplum olarak sağ duyulu olmamız lazım. Geçmiş tecrübelere dayandırdığımız için bunları söylüyoruz. Başka bir ülkede olsa, seçimler normal şartlarda olur gider. Birileri kaybeder, birileri kazanır, sonuçta ülke yoluna devam eder. 2007'den sonra taşların çok daha yerine oturacağını, çok daha istikrarlı bir dönemin geleceğine inanıyorum.