'Akıllı olalım' 'Can'ımızı koruyalım

Yüksel Işık
00:0014/02/2007, Çarşamba
G: 14/02/2007, Çarşamba
Yeni Şafak
'Akıllı olalım' 'Can'ımızı koruyalım
'Akıllı olalım' 'Can'ımızı koruyalım

Çakıcı gönderdiği mektupla Can Dündar'ı akıllı olmaya çağırıyor.

Hrant Dink'i katleden Ogün Samast'ı azmettirmekle suçlanan ve yapılan sorguda kendisinin de azmettirildiği ortaya çıkan Yasin Hayal'in, kalabalık bir polis grubunun ortasında, "zafer kazanmış kumandan" edasıyla ilerlerken, basın mensuplarına dönüp, "Orhan Pamuk akıllı olsun, akıllı" diye tehditler savurmasının şaşkınlığı henüz atılmamışken, aynı kavram, bu kez, "yanaklarından öpülen" Alaattin Çakıcı tarafından Can Dündar'a gönderdiği bir tehdit mektubunda kullanıyor. Çakıcı, mektubu, "ideolojik sözcükler kullanan tutuklu ve hükümlülerin disiplin cezası aldığı, mektupların hiç gönderilmediği ya da sansürlenerek yollandığı söylenen Tekirdağ F tipi cezaevinden" gönderebildiğine göre, "derin güçler"in işbaşında olduğu anlaşılıyor.

Argo sözlükleri, akıllı olmak deyimini, "ortamların dayısı olan şahsiyetin küçümsediği insanın yanağını okşayarak söylediği kibir dolu cümlecik" olarak tanımlıyor. Buradan da, "akıllı ol" deyimi yasadışı işlere bulaşmış isimlerin alameti farikası gibi kullanıldığı anlaşılıyor.

CAN MI, 'JEAN' MISIN

"Derin güçler"le girdiği çetrefil ilişkilerden kazandığı ünüyle "devlet memurluğundan emekli" biri tarafından "yanaklarından öpülen" Çakıcı'nın, bütün yaşamı gerçekleri su yüzüne çıkarmak ve halkın haber alma hakkını kullanmak olan birine "akıllı ol" mesajı göndermesi, bu ülkenin traji-komik öyküsünü özetliyor.

Aklın sesini duymayanların akıl üzerine ahkam kesmelerindeki tuhaflık, Çakıcı'nın, "elinizdeki kalemleri kullanarak, sınır tanımadan kişilerin onuruna saldırma hakkını nereden alıyorsunuz" cümlesiyle bir kez daha kendini ele veriyor. Hele hele devamında kullanılan, "sizin adınız Can'mı Jean mi" göndermesi, ilkel milliyetçiliğin bir çeşit övünme ve dolayısıyla söylediğini doğrulama kurgusu olarak karşımıza çıkıyor. "Bizim yaptığımız işlere ilişkin soru sorduğunuza göre siz Türk değilsiniz" demek isteniyor.

Mektupta miliyetçilik ideolojisinin ait olduğu ulusun alt toplumsal katmanlarını kendi peşi sıra sürükleyebilmesi için rakip olarak görebileceği ideolojik söylemleri yani "dış güçler", "vatan hainleri" ifadeleri dışa vuruyor. Milliyetçilik, en çok ortalama insanın aklına güvendiği için ortalama aklın kavramlarıyla yani, "milletini sevmek" ile "ötekinden nefret etmek" kavramları üzerinde bir ideolojik hegemonya kurmayı hedefliyor. Nitekim, Samast ifadesinde, "Yasin Hayal'in Hrant Dink'i, 'Vatana ihanet eden, Türklere küfreden bir kişi' olarak tanıttığı"nı söyleyerek, dikkatimizi ortalama aklın harekete geçme mekanizmalarına çekiyor.

İdeolojik hegemonyanın kurulma süreci, aynı zamanda yanılgılar silsilesini kurma ve bu yanılgıları gerçekmiş gibi insanlara sunma ve dolayısıyla insanların bu yanılgılar doğrultusunda yönlendirilme sürecidir. Böyle bir süreci ilanihaye sürdürebilmek olanaklı olmadığına göre, değişen koşullara göre, değişen ideolojik hegemonya süreçleri geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu, bir gün Kürt düşmanlığıyla, bir başka gün Ermeni ihanetiyle yahut Pontus öcüsü yaratmakla şekilleniyor.

MİLLİYETÇİLİK MİTOSU

Suavi Aydın'ın ifadesiyle milliyetçi tarih yazımları genellikle ırkçı bir tarih inşasına girişirler. Bu inşada tarihin derinliklerinden bu yana tarihsel düşmanlarını alt ederek başarıyla bugüne gelmiş modern ulusun çekirdeği olan bir etnik birimin mitoslarına inilir yahut uygun mitoslar icat edilir. Bu etnik birimin bütün tarihi anakronik atıflarla yeniden kurulur.

Oysa tam bu noktada sormak gerekiyor: niçin yüzlerce yıl, kendilerine ait kültürü koruyarak ama aynı zamanda komşusunun kültürüne tecavüz etmeden bir arada yaşayan insan toplulukları, tarihin bir döneminde farklı ulus devletlere ayrıldıktan sonra mensup oldukları dinsel söylemi de arkalarına alarak birbirlerine düşman kesilebiliyorlar?

Mektupta "Yanaklarından öpülen" kişi, yani anakronik atıflardan kurulu tarihin kahramanı(!) Can Dündar'ın sorduğu sorularla, sudaki çubuğun göründüğü gibi kırık olmadığını gösterdiğini görebiliyor. Belli ki, bugün televizyon ekranlarında "yanaklarından öpülme" mesajlarını alabilmek için zamanında yaptığı "işlerin yoğunluğu" nedeniyle Amerikalı yazar Paul Engle'in, "akıllılık, ne zaman akıllı olunamayacağını bilmek demektir" sözünü öğrenecek vakti olmamış.

Onların "aklına" uyulduğunda neler olduğunu Hrant Dink cinayetinde ve ülkesini terk etmek zorunda bırakılan Orhan Pamuk örneğinde görmüş bulunuyoruz. Bu nedenle "akıllı olalım", "Can"ınımızı koruyalım. O'nu savunmanın, aynı tehditlere pabuç bırakmamak anlamına geldiğini unutmayalım.

* Araştırmacı Yazar