Baykal partisinin grup toplantısında Genelkurmay'da hazırlandığı iddia edilen belge için 'gerçekse de yalansa da bir an önce sorumluları bulunmalı gereği yapılmalıdır' dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Gösterişli bir şekilde ilan edilen teşvik programının bir anlamlı yönü, içeriği olmadığı açık bir şekilde görülmüştür” dedi.
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
TBMM'nin 1 Temmuz'da tatile gireceğini hatırlatan Baykal, “Sayın Başbakan AKP kongrelerinde, 'Meclisi Temmuz'da da çalıştıracağız' diye nutuklar attı, ondan sonra şimdi de 'Temmuz'da tatile sokmak için işbirliği talep ediyoruz' diye grup ziyaretleri gerçekleştirdi. Öyle anlaşılıyor ki AKP, Türkiye'nin gündemini yönlendirme konusunda samimi bir arayış ve kararlık içinde gözükmüyor” diye konuştu.
İki hafta sonra Meclisin faaliyetlerini fiilen tamamlayacağını ifade eden Baykal, ancak başta ekonomi olmak üzere bir çok konuda gerekli çalışmaların gerçekleştirilmediğini savundu.
Hükümetin bir süre önce ekonomik teşvik programı açıkladığını hatırlatan Baykal, şunları söyledi:
“Teşvik programı ülkenin ihtiyacına cevap verecek bir program niteliğinde değil. Ülke krize karşı önlem istiyor. Getirilen program, krizin sarstığı ekonomik işletmeleri destekleyecek, güçlendirecek bir arayış içinde değil. Sıfırdan yeni yatırım yapılması için teşvik yöntemlerini ilan eden bir program. Türkiye, var olan kapasitesini kullanamıyor, kapasite kullanımı son derece düşük. İlk üstünde durulması gereken şey; var olan, kurulmuş olan sanayi kuruluşlarını olabildiğince yüksek kapasiteyle çalıştırmak için gereken önlemleri almak. İlk yapılması gereken iş, bu. Bununla meşgul değiliz. Sıfırdan yeni yatırım yapılmasına yönelik bir teşvik programı ilan ediliyor. Kendi içinde tutarlı değil, yeterli maddi kaynak ortaya koyulmuş değil. Bütçeden ciddi hiçbir kaynak ayrılmış değil. Ülkenin ekonomik yapısını, sanayi yapısını değiştirmeye yönelik anlamlı, ciddi, doğru bir sanayileşme modeli ortaya koyacak bir model değil.”
Bu programın uygulanması için takvim belirlendiğini, ancak Meclis'in 1 Temmuz'da tatile gireceğini hatırlatan Baykal, programın henüz bir kanun tasarısına dönüşmediğini, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmadığını söyledi.
Baykal, “Bu ne biçim iş. Ne konuşuyor bu Hükümet? Konuştuğu şeyin ne anlama geldiğini farkında mı? Ortada bir hazırlık yok, sadece insanlara bir umut verme, bir psikolojik rahatlama yaratmaya yönelik boş açıklamalar var. Çok üzüntü verici bir manzara. Gösterişli bir şekilde ilan edilen teşvik programının bir anlamlı yönü, içeriği olmadığı açık bir şekilde görülmüştür” diye konuştu.
Baykal, 29 Mart Yerel Seçimleri öncesinde Hükümetle aralarındaki en önemli tartışma konularından birinin, ekonominin canlandırılması için ÖTV ve KDV oranlarında indirim yapılması olduğunu anlatarak, CHP'nin gündeme getirdiği bu indirime, o dönemde Hükümetin karşı çıktığını, şimdi ise hayata geçirdiğini söyledi.
Kredi kartlarıyla ilgili düzenlemeye de değinen Baykal, CHP'nin seçim döneminde bu konuyu da ısrarla gündeme getirdiğini hatırlattı. Kredi kartı mağdurlarının kötü niyetle değil, işsiz kaldıkları, ekonomik sıkıntı içinde oldukları için gerekli ödemeleri yapamadıklarını ifade eden Baykal, ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kredi kartı mağdurlarına “dürüst olmadıklarını” söylediğini ileri sürdü.
Baykal, CHP'nin kredi kartlarına yönelik yasal düzenlemeleri geçen hafta gündeme getirdiğini ancak, AK Parti'nin itirazları sonucu bunun reddedildiğini söyledi. Şimdi bu yönde bir düzenlemenin Hükümet tarafından hayata geçirildiğini anlatan, Baykal, şöyle konuştu:
“Bu millete, niye bu kadar eziyet ediyorsunuz. Niye sizin ampulünüz seçim meydanlarında söylediğim gibi, bu kadar geç yanıyor? Orada öyle söylüyorsun, burada böyle söylüyorsun, o konuda öyle yapıyorsun, bu konuda böyle yapıyorsun, yani anlayamadık bu Hükümeti... Anlayamadık bu Başbakanı. Bu Başbakan ne yapıyor Allah aşkına? Kol bastı mı oynuyor, çökertme mi oynuyor? Bir karar verse de ne oynadığını bir anlasak.”
Kredi kartlarına ilişkin getirilen düzenlemenin de ciddi zafiyetleri olduğunu ileri süren Baykal, bu düzenlemenin, yeni mağdurlar yaratılmasını önleyemeyeceğini iddia etti. Faizleri makul düzeye getirecek düzenlemenin yapılması gerektiğini de anlatan Baykal, avans faizlerinin yüzde 18'e, gecikme faizlerinin ise yüzde 20'ye indirilmesini önerdi.
Baykal, bu düzenleme çerçevesinde, kredi kartı mağdurlarının avukatlarla değil, doğrudan banka ile muhatap olması gerektiğini söyledi. Bankaların kredi kartı kullanım bedelini yasal temele oturtulduğunu ve 35 TL'ye çıkarıldığını belirten Baykal, bu bedelin 10 TL'nin üzerinde olmaması gerektiğini savundu.
Yeni düzenlemelerin hayırlı olmasını dileyen Baykal, “Bizim ekonomimize vurulması gereken neşter, istihdam üzerindeki vergi yükü ve prim yükünün indirilmesine yönelik olmalıdır. Mutlaka en kısa zamanda çalışan insanların üzerine bindirilen bu yük azaltılmalıdır. Böyle bir önerinin, Türkiye'de çok yönlü etkilerinin olması muhtemeldir” dedi.
Türkiye'de kayıt dışının azaltılmasına, sanayileşmeye ihtiyaç olduğunu anlatan Baykal, bunun ön koşulunun da güvenilir, etkin bir vergi idaresi sistemi olduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan'ın, IMF ile tartışma konusunun da bu olduğunun ortaya çıktığını öne süren Baykal, bunun bir siyasi talep olarak yansıtılmasını da eleştirdi.
Vergi yönetiminin güvenilir ve siyasi baskıdan uzak olması gerektiğini vurgulayan Baykal, “IMF ile anlaşır anlaşmaz, o onun bileceği iş. Taleplerini kabul eder, etmez... 'IMF'ye gerek yoktur' diyebilir. Bunların hepsini anlarız ama hepsinin bir gereği vardır. IMF'yi reddediyorsan, orta vadede programını koyarsın, ne yapacağını ilan edersin. Şimdi program koymuyor. 'Dur bakalım, belki IMF ile anlaşırız' diye ama anlaşamıyor. Geçen zaman içinde de Türkiye ekonomisi çalkalanıyor, sallanıyor. Bu, değiştirilmesi gereken bir manzaradır” görüşünü dile getirdi.
Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, onayı için bekleyen Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizliğini öngören yasada, “büyük bir sınav verdiğini” belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanı, imza atmamalıdır. Böylece, dediğim dedik anlayışına, Türkiye'nin teslim olmayabileceğini, herkese bir kez daha göstermelidir. Sayın Cumhurbaşkanı'ndan, kendisine, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na yakışan bir davranış bekliyoruz” dedi.
Baykal, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasını öngören yasa tasarısına ilişkin eleştirilerde bulundu.
Tasarıyla, terörle mücadelenin, birden bire güvenlik, oradan da bir kamu düzeni konusu haline çekildiğini savunan Baykal, kamu düzeni otoritesine, demokratik toplumlarda değil, diktatöryal rejimlerde rastlandığını söyledi.
Baykal, “Siz terörle mücadeleyi daha etkin hale mi getireceksiniz, yoksa terörle mücadelenin ötesinde bir kamu düzenini yönlendirmek için siyasi erk kullanma arayışına mı gireceksiniz?” diye sordu.
Tasarıya göre, terörle mücadeleyi koordine edecek, yönlendirecek, strateji belirleyecek kuruluşun personelinin, sözleşmeli olacağını belirten Baykal, tasarıya yönelik endişelerini şöyle dile getirdi:
“Sözleşmeli personel niteliğinde; bürokrasi, hukuk, devlet deneyimi aranmaksızın bir takım kişiler getirilecek, 'siz bu işi götürün' denilecek. Bu kuruluşların, sadece planlama çalışması, stratejik hedef belirleme çalışmasıyla yetinmeyip, bunlara uygulama, operasyon yapacaklara talimat verme, operasyonel yönlendirme yetkilerinin de verileceği anlaşılıyor. Bütün bunlar, müsteşarlık olarak düşünülüyor. Terörle mücadelede birinci derecede sorumlu otoriteler, bir anlamda devre dışına çıkarılıyor. Bu teşkilat, yeni yeni yüzlerce adam alacak, yeni bir bürokratik kadrolaşma fırsatı ortaya çıkacak. Terörle mücadelede, kamu düzeni, kamu güvenliğinin emanet edileceği kadrolar arasında, yabancı personel de istihdam edilecek.”
Baykal, AK Parti'nin yasama anlayışına yönelik bir şekillenmenin, kanun teklifi olarak ortaya çıktığını ifade ederek, “AKP'li bir milletvekili aracılığıyla bu niyetlerini ortaya koydular. Sahil bölgelerindeki belediyelere ait imar yetkilerini, Kültür ve Turizm Bakanlığına vermenin daha uygun olacağını takdir etmişler. Ne zaman; seçimlerdeki bütün sahil bölgeleri ellerinden çıktıktan, CHP'nin eline geçtikten sonra. Bunlar çok akıllı, çok kurnaz, her şeyi çok iyi biliyorlar. Yalnız bilmedikleri bir şey var; bunlar kendilerini akıllı zannediyorlar ama millet bunlardan akıllıdır” diye konuştu.
Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizliğini öngören kanunun, anayasaya aykırı olduğunu ifade eden Baykal, cumhurbaşkanının görevinin, anayasaya uygunluğu denetlemek olduğunu vurguladı.
Baykal, cumhurbaşkanının, bu konuda ilk süzgeç olması gerektiğini dile getirerek, şunları kaydetti:
“Anayasaya aykırı olduğu bu kadar açık bir yasayı, hiç bunları görmeden onaylaması, ondan beklenen anayasa saygısının, orada arzu ettiğimiz düzeyde yansımadığını gösterir. Çok yanlış olur, Sayın Cumhurbaşkanı, böyle bir yanlışa sürüklenmemelidir. Anayasaya, Türkiye'nin menfaatlerine, akla, mantığa, sağduyuya aykırıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yoktur. Dünyanın hiçbir ülkesi, bir başka ülkenin şirketlerine, 'gelin ülkemdeki mayınlı araziyi temizleyin, sonra yarım asır siz kullanın' dememiştir. İlk kez Türkiye bunu diyecek. Bir cumhurbaşkanı buna göz yumabilir mi bunu onaylayabilir mi buna evet diyebilir mi Türkiye'nin milli menfaatlerine uygundur diye imza atabilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanı, büyük bir sınav veriyor. Bugüne kadar Sayın Cumhurbaşkanı, beklediğimiz yaklaşımı sergilemedi. Atamalarda ortaya koyduğu tablo, bu açıdan hayal kırıklığı yaratmıştır. Ancak bu bambaşka bir mesele. Bu konuda, ülkede çok geniş bir ittifakın bulunduğuna, Sayın Cumhurbaşkanı'nın dikkatini çekmek istiyorum. Bugüne kadar aynı görüşü paylaştığımız pek nadir görünen, pek çok çevreden insan, 'yanlıştır, bu olmasın' diyor, Cumhurbaşkanı'nı imza atmamaya çağırıyor. Sayın Cumhurbaşkanı imza atmamalıdır. Böylece, dediğim dedik anlayışına, Türkiye'nin teslim olmayabileceğini, herkese bir kez daha göstermelidir. Sayın Cumhurbaşkanı'ndan bu konuda, kendisine, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na yakışan bir davranış bekliyoruz.”
CHP Genel Başkanı Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, “çeşitli yolsuzluk suçlamalarına maruz kaldığı ve bundan bunaldığı için CHP'ye saldırarak, bu suçlamalardan kurtulma anlayışına girdiğini” ileri sürdü.
Erdoğan'ın, CHP'nin değerlendirmelerini yanıtlama yerine, suçlamalarda bulunduğunu savunan Baykal, bu suçlamalardan birinin, “CHP'nin 1 trilyonun hesabını vermesi” olduğunu belirtti.
Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesinin, CHP'nin geçmişte yaptığı bazı harcamalarının, Anayasa Mahkemesinin ölçülerine göre “yapılmadığı” için değil, “belgelendirilmediği” için Hazine yardımından kısılması kararı aldığını anımsattı.
Baykal, Anayasa Mahkemesinin, Merkez Yönetim Kurulu ya da Genel Sekreter tarafından parti ve seçim çalışmaları için görevlendirdiği kişilerin, gittiği yerlerdeki konaklama, ulaşım faturalarını, CHP Genel Merkezi yerine, kişi adına kesildiği için kabul etmediğini belirtti. Baykal, bu kişilerin tatile değil, göreve gittiğini kaydetti.
Mahkemenin, tasdikli fotokopisi olan faturalara dayalı harcamaları da reddediğine işaret eden Baykal, “Bundan sonra arkadaşlarımızı, CHP Genel Merkezi diye göndereceğiz, uçak biletlerini CHP Genel Merkezi diye kestireceğiz, bundan sonra tasdikli fotokopisini değil, aslını koyacağız; tamam. Ama öyle olduğunu biz yeni öğrendik. Niye yeni öğrendik, niye, nasıl ortaya çıktı, bunlar da ayrı bir konudur” diye konuştu.
Baykal, partiden emekliye ayrılanlara ihbar tazminatı ödediklerini, bunların banka dekontlarının da bulunduğunu ifade ederek, Anayasa Mahkemesinin, “İhbar tazminatı ödemeyeceksiniz” dediğini söyledi.
Personelin bir kısmının emekliye ayrıldıktan sonra da sözleşmeli olarak çalışmaya devam ettiğini, vergisinin kesildiğini, vergi dairesine beyan edildiğini anlatan Baykal, Anayasa Mahkemesi'nin, banka dekontları ve vergi dairesi makbuzlarını uygun belge olarak kabul etmediğini kaydetti. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir tek kuruş, bir tek kişinin özel harcaması niteliğinde değildir. Yanlış bir şeye harcanmamıştır. Suç teşkil eden hiçbir şey yoktur. Hepsi, bir yorum, belgelendirme anlayışıyla ilgili uygulamadan kaynaklanmaktadır.
Başbakan'a, 'ortada suç, yanlışlık, yenilmiş, içilmiş para varsa, sen Başbakansın, iktidardasın, bunu derhal savcılara ihbar et, suç duyurusu yap, gereğini yapsınlar, yaptırmazsan namertsin' dedim. Hatta, 'sen yaptırmıyorsan, ben savcılara suç duyurusu yapıyorum' dedim. Bu olaylarla ilgili bir suç varsa, derhal bütün savcıları göreve çağırıyorum, herkes gereğini yapsın, bir suç varsa, yakasına yapışsın. Şimdi Başbakan bana sordu, ben hesabımı verdim. Şimdi gelsin bakalım Başbakan. Başbakan gelsin ben ona bir hesap sorayım, o da onun cevabını versin.”
Baykal, Genelkurmay Başkanlığında hazırlandığı iddia edilen belgenin aydınlığa kavuşturulmasını isteyerek, “Belgenin altındaki imzanın doğru olup olmadığı, nereden çıktığı, kimin hazırladığı derhal tespit edilmelidir. Türkiye, rahatlatılmalıdır” dedi.
Baykal, CHP TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Genelkurmay Başkanlığında hazırlandığı iddia edilen “irtica ile mücadele planı” konusundaki tartışmaları değerlendirdi.
Genelkurmay Başkanlığında hazırlandığı iddia edilen belge konusunun, “çok yaşamsal, büyük bir konu” olduğunu, dikkatle izlediklerini ve gerçeğin ortaya çıkmasını beklediklerini ifade eden Baykal, “İddia, Cuma günü ortaya atıldı, bugün Salı. Hala bu konunun netliğe kavuşmamış olmasından üzüntü duyuyorum. Bu kadar süre içinde bu konunun netliğe kavuşturulması gerekirdi” diye konuştu.
Bundan sonra, derhal gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılmasına ihtiyaç olduğunu belirten Baykal, şunları söyledi:
“Ortada 3 tane teorik ihtimal var. Birincisi, Genelkurmay, resmi emir ve kumanda zinciri içinde böyle bir belge hazırlattırmıştır. İki, Genelkurmayın resmi emir ve kumandası dışında ama Genelkurmay içinde birileri böyle bir belge hazırlamıştır. Üç, Genelkurmayın tamamen dışında, sahte bir belge imal edilmiştir. Bu 3 ihtimalden hangisinin doğru olduğunu en kısa zamanda öğrenmek istiyoruz. Herkes, bu aşamada kendi gönlüne, sezgilerine, anlayışına göre 'şu doğrudur, bu doğrudur' diye bazı iddialar ortaya atıyor. Biz, bundan uzak durmaya çalışıyoruz.”
Baykal, bu işin değişik biçimleriyle yaşandığını çok iyi bildiklerini, çok belge gördüklerini, Partisi ve kendisi hakkında iddialar ortaya atıldığını anlattı.
“Kızının İsviçre'de 1 milyon dolarlık” hesabı olduğu yönünde belge yayınlanması üzerine, “İsviçre'de değil, 5 kıtanın herhangi birisinde 1 kuruş hesap bulurlarsa getirmelerini, gereğini yapacağını” söylediğini hatırlatan Baykal, ancak bu açıklamasının ardından işin bittiğini, kimin ve niçin böyle yaptığının ortada kaldığını söyledi.
“CHP, Almanya'daki bir vakıftan para aldı” diye bir süre önce belge yayınlandığını, bu belgenin de sahte olduğunun ortaya çıktığını bildiren Baykal, şöyle devam etti:
“Oyun içinde oyunlar... Komplolar, tezgahlar, tertipler, sahte çalışmalar... En güzel şekilde, büyük imkanları kullanarak yapılan çalışmalar, prodüksiyonlar. Bunları görüyoruz, biliyoruz. Ergenekon davasında yığınla böyle belgenin olduğunu biliyoruz. O çerçevede ortaya atılan belgelerin önemli bir kısmının bu nitelikte olduğunu çok net biliyoruz. Şimdi yeni bir 'belge' var. Bunu bir görelim. Her şey olabilir. '3 ihtimal' dedim. Birinci ihtimal emir kumanda zinciri. Sayın Genelkurmay Başkanı, Hürriyet Gazetesine açıklama yapmış, 'Hakaret kabul ederim, böyle bir şey söz konusu bile olmaz...' diyor. Bitti. Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı'na yakışan açıklamadır. Çok memnun oldum. Öyle bir teorik ihtimalin artık gündemden düştüğü açıktır.”
Baykal, bu durumda iki ihtimal kaldığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Bunu, Genelkurmay içinde birileri yaptı mı, yapmadı mı? Genelkurmayın dün yaptığı açıklamada, “Genelkurmayın içindeki birimlerin hiçbirisinde böyle bir belgenin hazırlanmadığı kanaatine varıldığı' ifade ediliyor. Genelkurmay içindeki birimlerin hiçbirisinde bunun hazırlanmadığı kanaati önemlidir. Buna da teşekkür ederim. Ama bu, Genelkurmay dışında Genelkurmaya mensup birileri tarafından böyle bir belgenin hazırlanmış olup olmadığı gerçeğini aydınlığa kavuşturmaya yetmiyor. Şimdi onu görmek istiyoruz. Bu olur, olmaz. 'Bu olursa, gereğini yaparım' diyor Genelkurmay. Elbette, Genelkurmaya yakışan odur. O konuda da bir tereddütümüz yoktur. Ama bu olmamalıdır, olamamalıdır, olamadığı ortaya çıkmalıdır. Olduğu ortaya çıkarsa, derhal gereğini yapılmalıdır. Ve herkes, sorumluluğunu ayrıca kendisi değerlendirmelidir.
Eğer, böyle bir belgenin Genelkurmay içinde veya dışında hiç olmadığı, tıpkı bizim hakkımızda hazırlanmış belgelerde olduğu gibi, hiçbir ciddiyetinin olmadığı net bir şekilde ortaya çıkarsa, o Türkiye'de demokrasinin yeni bir aşamaya gelmesinin büyük bir fırsatı olur. Eğer, böyle bir şey ortaya çıkarsa, işte asıl o zaman Türkiye'de her şeyin yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkar. Herkes, kendisini ona hazırlasın. Eğer, o ihtimal olursa, Türkiye'de yaşanan pek çok olayın, yapılan pek çok açıklamanın, kurulan pek çok ilişkinin ve Türkiye'nin içine sokulduğu rotanın temelden sorgulanması ihtiyacı çıkar. Türkiye bakımından gelinen bu tartışma, bir dönüm noktasını ortaya koymaktadır. Bu noktadan sonra Türkiye, içine sokulmak istendiği bu tehlikeli istikametten ya sıyrılma fırsatını bulacaktır, kendine gelecektir; Türkiye üzerinde oynayan oyun çok net şekilde ortaya çıkacaktır. Onun hesabı sorulabilecektir. Sorulamasa dahi niye sorulmadığını, kimlerin sormadığını, niçin sormadığını bütün dünya ve biz bileceğiz. Ama sorulması gereken bir hesap varsa, o da ortaya çıkmalıdır. Onun gereğini de hep beraber yapmalıyız.”
Deniz Baykal, bütün ilgililere derhal bu konudaki gerçeği tartışmasız biçimde ortaya koyacak bir aşamaya hızla gelinmesi konusunda çağrıda bulunarak, “Derhal konu aydınlatılmalıdır. 1 gün bile fazladır. Derhal aydınlığa kavuşturulmalıdır. Belge neredeyse gelmelidir. Gelen belgenin altındaki imzanın doğru olup olmadığı, nereden çıktığı, kimin hazırladığı derhal tespit edilmelidir. Ve Türkiye, rahatlatılmalıdır” diye konuştu.