Bir zamanlar Kargo grubundan sesleniyorlardı. Sonra gruptan ayrıldılar, sessiz sedasız Amerika'ya gittiler, orada albüm yaptılar ve “Maskott” adında bir grup kurup karşımıza çıktılar. Şimdi de bizi müziğin ötesinde bir yolculuğa çıkardılar. Dostluğun anlamını, “Grup” olmayı ve arkadaş kalmanın inceliklerini anlattılar.
Serkan: Daha zamanı var, çünkü çok yeni. Koray'ın sesini duyduğu anda insanların zihni Kargo Grubu'na kayıyor. Zamanla “Koray ve Serkan artık Maskotta” imajını benimseyecekler. O yüzden bu albümde çekebildiğimiz kadar çok klip çektik ve konserler verdik. İnsanların aklına girmeye çalışıyoruz.
Koray: Evet, hala insanlarda bir Kargo algısı var. O hayatımız boyunca devam edecek gibi görünüyor. Bu yeni bir proje, biraz sabretmek lazım. Sonuçta önemli olan yaptığımız iş. Biz bu albümü çok seviyoruz. Bazı kesimler hala Kargo grubundayız sanıyor. Maskott diye bir grup kurduğumuzu bilmiyorlar. Türkiye'ye son gelişimizle artık ikili olarak albüm yaptığımız anlaşıldı. Sadece çatıyı değiştirdik.
Koray: Bence öyle bir espirisi de yok. İnternet sitemizin tasarımı sürecinde ortaya çıkmış bir grafik. Benim hiç istediğim bir şey değildi. Hala gördüğümde gıcık oluyorum. Çünkü Maskott adını biz “S” ve “K” harfi için koymadık.
Serkan: Biz ilk defa bir gruba isim veriyoruz. Çünkü daha önceki grubumuzun adı biz gelmeden önce zaten vardı. Bu isim süreci hakikaten zordur. Bir dönem birbirimize “Günaydın” bile demeden aklımıza gelen isimleri söylüyorduk. İstediğimiz, İngilizce ve Türkçe karşılığı olan bir şey olmasıydı. Evrensel bir isim olmasına dikkat ettik. Maskott “İyi şans” anlamına geliyor. Hoşumuza gitti, sonuçta pozitif bir anlamı var. Sonra çok da fazla düşünmemek gerektiğini anladık. İsim grubun başarısıyla bir noktaya gelir. Grubun adını “Çay kaşığı” koysanız yıllar sonra insanlar onu benimserler.
Koray: Onlar yıllarca müzik yaptığım saygı duyduğum insanlar, kardeş gibiyiz. Biz ayrıldıktan sonra Kargo adına yaptıkları tercih sadece onları ilgilendiriyor.
Koray: Bu yaptığımız iş bile onun sebebini gösteriyor.
Koray: Evet. Müzikal anlamda uzlaşamadık.
Serkan: İkinci kez birlikte çıktığımızda kimya bozukluğu oldu. Sonuçta sadece bizim kararımız gibi dursa da aslında her iki tarafın kararı böyle.
Koray: Onlar ayrılmayı düşünmeseler bile birlikte üretememeye başlamıştık. Ama bunu kimse dillendiremiyordu. Biz onlardan önce davrandık.
Serkan: Çok doğru. Bizim vermek istediğimiz de buydu. Piyanonun sesinde hüzün vardır. Daha piyano dolu bir albüm oldu. Amerika'nın bize kattığı en önemli şey, ikimiz de enstrumanlarımızı tekrar çalmaya başladık.
Koray: Biz daha önce hiç bu kadar ince eleyip sık dokumamıştık. Biraz daha derin tınlamasının nedeni ayrıntılarla çok uğraşmamız.
Koray: Tabii. Bu albümün ticari olmamasındaki sebep Amerika'da yapmış olmamızdır. Uzaktaydık ve üzerimizde hiç baskı yoktu. Bu albümü çok iyi imkanlarla çıkardık. Canımız ne istiyorsa onu yaptık. Kimsenin etkisinde kaldığınız zaman şekillenmeye başlarsınız ya da tesirinde kalırsınız. Ama orada hiç böyle birşey yoktu. Hemen kafa kafaya verdik ve paketledik.
Serkan: Elbette. 10 yıllık geçmişi olan bir grubu bırakıp yeni birşey yapmaya çalışmak zor iş. Aynı şeyi yapacak olsak, zaten aynı grupta olurduk. Sıfırdan başlamak bir macera oldu.
Koray: Türkiye için yine aynı alandayız. Pop, arabesk ve fantezinden uzak durduğunuz anda zaten alternatif müzik türü katagorisine giriyorsunuz. Çünkü çok fazla seçenek yok.
Serkan: Bize daha önce böyle bir soru soruldu; ben de şakasına “Piyano – Rock yapıyoruz” dedim. İnsanlar ciddiye aldılar. Öyle bir tarz yok. (gülüşmeler)
Koray: 1994'ten beri tanışıyoruz. 17 yıl olmuş!
Serkan: Biz daha o zaman çocuktuk!
Koray: Evet lise son, üniversite 1. sınıftı sanırım.
Serkan: Tabi bu uzun bir süre ama dönem dönem yakınlaştığımız ve koptuğumuz zamanlar, dalgalanmalar oldu. Sanırım son üç sene yakınlaştığımız kadar daha önce yakınlaşmamışızdır. Çünkü birlikte yaşadık.
Serkan: Evet. Sonuçta albümün daha iyi olmasındaki en büyük etken de budur. Mesela sabah kalkıp birlikte çalışmaya başlıyorduk. Organizasyon, konsantrasyon çok iyi oluyordu. Ama İstanbul'da bunu yakalayamıyorduk. Çünkü İstanbul, zor bir şehir. Plan yapıp zor uyguluyorsunuz.
Koray: Amerika'nın gidip orta kesimlerinde yaşarsanız, kendinizi burada olmaktan daha kötü hissedebilirsiniz. Orada da baskılar oluyor farklı şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Daha sahile yakın yaşıyorsanız o kısımlar biraz daha rahat ve dingin yerler oluyor.
Yapı olarak İstanbul'a çok benziyor. İstanbul'un ufak maketine benziyor. Adeta müthiş! Sahil kısmı çok medeni. Yüzde 50'si üniversite mezunu.
Serkan: Bir süre sonra burayı özlüyorsun, buraya geliyorsun bu defa orayı özlüyorsun. O yüzden onun tarifi yok. Sonuçta ailen burada otuz yıl yaşamışsın elbette İstanbul çok farklı. Ne kadar olumsuz tarafı da olsa vazgeçemezsin. Sonuçta seviyoruz.
Koray: Ben çapayla bağlıyım buraya. Beni çekiyor sanki.
Koray: Karakter olarak da benziyoruz. Müzik zevklerimiz benzer. Sosyal olarak da aynı noktada buluşuruz. Sevdiğimiz mekanlar, spor…
Serkan: Bir de ikimiz de Aslan Burcu'yuz (gülüşmeler)
Koray: Amerika'da çok daha fazlaydı. Ama burada o kadar değil. Evlerimiz farklı daha çok iş olduğu zaman görüşüyoruz. Biz de on beş sene birlikte yaşayınca sizin gibi ikiz olduk işte! (gülüşmeler)
Serkan: İlle de anlaşmak gerekmiyor. Arada bir tartışıcaksın da… Sürekli aynı noktada buluşmak da normal değil. Bu yaptığımız işe ve özel hayatlarımıza çok iyi yansıyor.
Koray: Ben inatçıyım, Serkan vurdumduymaz. Böyle farklılıklar var.
Serkan: Bizim törpülenmiş taraflarımız var. Grup elemanlarıyız sonuçta.
Koray: Kolay star olamıyorsun, olmamalısın zaten. Ekip halinde olduğunuz için sürekli yontulursunuz. Var olan bütün egolar törpüleniyor. Grup olmak hayatı öğrenme açısından iyi bir kişisel gelişimdir.
Serkan: Büyük pop yıldızlarını gördüğüm zaman üzülürüm.
Serkan: Çok yalnızlar ya...
Koray: Güç ve parayı korumak için birşeyler yapmak zorundalar. Kendini paylaştığı insan çok az. Benim gördüklerim çok yalnızlar.
Serkan: Etrafındaki insanlar acaba sadece iyi günündede mi yanındalar? Bunu hiç bir zaman bilemezsin. Güçlüsündür ve etrafında bir sürü insan vardır. Neden var olduklarını hiç bir zaman bilemezsin.
Koray: Kesinlikle! İnsanın karakteri açısından grup olmak çok sağlıklı birşeydir. Müzik yaparken paylaşmak acayip birşey. Sabretmek, başkasının fikrini dinleyebilmek hayatına bir erdem katar.
Serkan: Gücün şu anda dünyadaki karşılığı paradır. Bizim için öyle değil, güç çıkardığımız albüm. O anlamda kendimizi çok güçlü hissediyoruz.
Serkan: O aile yapımızla ilgili.
Koray: Aynen. Biz iyi aile çocuklarıyız. Yapıyla alakalı sanırım. Bizim uçlara dayandığımız da olmuştur ama içimizde yaşarız. Dağıtmayız yani.
Serkan: Grup olmak bu durumda da iyidir. Çünkü içlerinden biri savrulmaya başladığında diğer elamanlar onu tutup çeker, kendine getirir.
Koray: Sapıttığın zaman işini düzgün yapamazsın. O saçma bir dengeye sokuyor, kimyayı bozuyor.
Serkan: Şimdi düşündüm de grup içinde olup egoların törpülenmesi güzel birşey ama kimi zaman bunun dezavantajlarını da yaşadık.
Serkan: Fazla mütevazi olmak ters tepebiliyor.
Koray: Bazen tepene çıkmaya çalışıyorlar. Sonra silkeliyorsun kendini “Çok mu abarttık?” deyip hoopegonu tekrar şişiriyorsun. Sonra onu da abarttığını farkedince eski haline geri dönüyorsun.
Koray: Kişinin dengesi aslında. İkisinden de azar azar yani.
Serkan: Bizde sahte olan mütevaziliğimiz değil, egomuz. Zaman zaman sahte ego yapabiliyoruz.
Koray: Etraftamızdaki insanlar alışmışlar kulis listesi veren sanatçılara. Öyle davrandığında daha kıymetli oluyorsun. Ne işim olur benim listeyle!
Koray: Evet. Çünkü bunun için özel çaba sarfettik.
Koray: İlk çıktığımız iki yıl, az önce bahsettiğim “Astsolist kültüründen dolayı medya beni fırlattı adeta. Yarı çıplak pozlar filan verdim. Bundan çok rahatsızlık duydum. Sonra “Ne yapıyoruz dedik” ve birlikte bir karar aldık. “Hep birlikte birşey yapalım ve bunun dışına çıkmayalım” dedik. Sonra herşeyi grupça yapmaya başladık. Fotoğraf çekimleri, röportajlar, birlikte olunca ve uzun süre devam edince yerine oturdu. Ancak öyle oluyor başka türlüsü olmazdı.
İnatçı keçi. Ama sevdiğim bir keçi… Bir de artık öyle bir duruma geldi ki özellikle son üç sene kimi zaman ailemden yakın anlar oldu. O yüzden artık çok iyi bir dostum. Zor durumda kaldığımda yanına gidebileceğim, danışabileceğim ve paylaşabileceğim biri.
Kargo bizi biz yapan şeydi. Orada çok şey öğrendik, güzel şeyler paylaştık, zor anlarımız da oldu. Bunlar hiçbir zaman unutulmayacak. Birbirimize çok şey kattık. Üzerine sünger çekilemez. Günün sonunda başımı yastığa koyduğumda Kargo her zaman iyi hatırlayacağım bir dönemdir.
Piyano kaybettiğim oğlum gibiydi. Onu tekrar buldum. Ondan vazgeçemem.
Kalbimin olduğu yere aitim. (gülüşmeler) Tek bir noktaya koymayalım kendimizi dünyaya aitiz! Şunu gördüm ki belki şu anda Seattle'da yaşıyoruz ama her yerden beslenmek lazım. Koca bir dünyada yaşıyoruz, sadece bir yere hapsolmamak lazım. Bu sanata büyük kötülük olur. Çünkü her yerde katacağınız çok şey var kendinize.
Davulcu olurdum.(gülüşmeler) Eğer müzisyen olmasaydım benden birşey olmazdı. Çünkü masa başı iş yapamayacak bir karakterim. Ilk bunu annem farketti. Ilkokuldan sonra konservatura girdim.
İnanılmaz bir adam. Çok sevdiğim uçarı bir çocuk.
Kargo deyince aklıma Yüzleşme, Şairin Elinde, Boğaziçi, Renklerin İçinde geliyor. Bir de grup üyeleri. “Sen Bir Meleksin” albümünde çok kötü bir kapağımız vardır. Beşimizin de yanyana durduğu, siyah giyinmişiz ve gözlükler var gözümüzde. Çok kötü bir kapaktır. Hepimiz katılarak güleriz. Baktım “Vay bayağı da kalabalıkmışız” dedim. Hep o beş kişilik fotoğraf aklıma geliyor.
Hayatımın en büyük parçası. Atamam, satamam, uzaklaşamam.
Kendinizi keşfetmek gibi öğrenmeniz gereken birşey. Zaman içinde. Hem seneler gerekiyor hem de bazı teknikler gerekiyor. Tecrübe gerekiyor. Sahneye çıkmak çok faydalı.
Sanırım beni sevenlerin olduğu yere aitim. Orası İstanbul, ailemin ve dostlarımın yanı olur.
Müzik olmasaydı iyi bir müzik dinleyicisi olurdum. Sanırım mimar olurdum. O çok sevdiğim bir alan.