Domuz gribi, aylarca tartışıldıktan ve 14 bin cana mal olduktan sonra sessiz sedasız ortadan kayboldu. Salgın patlayacak derken hafiflemesi kafalarda soru işaretine yol açtı: Domuz gribi koca bir yalan mıydı?
Mart 2009'da Meksika'da insanlarda hastalık yapan yepyeni bir virüs ortaya çıktı. Domuzlarda oluşan virüslere çok benzediği için adı da hazırdı: Domuz gribi virüsü. Sebep olduğu hastalık, yüksek ateş, öksürük; baş, vücut, boğaz ağrısı; aşırı yorgunluk gibi belirtileriyle mevsimsel gripten farksızdı. Ancak Meksika'daki ölüm sayılarına, Amerika'nın önlemlerine bakılırsa dünya ciddi bir salgınla karşı karşıyaydı. Meksika dalgası gibi hızla tüm dünyaya yayılan griple ilgili olarak Dünya Sağlık Örgütü de (DSÖ) alarm zillerini çalmaya başlamış, tıp dünyası ayağa kalkmıştı. İlk domuz gribi vakasının kesinleşmesiyle birlikte dünyadakine benzer görüntüler Türkiye'de de yaşanmaya başladı.
Aksiyon Dergisi'nin habeirne göre, televizyonlar, gazeteler aylarca alınacak önlemleri, felaket senaryolarını sıraladı. Her gün, ölenlerin çetelesi tutuldu. Salgın iyice yayılmaya başladığında maskeler, dezenfektanlar, bitkisel ilaçlar, vitaminler devreye girdi, herkes kendince önlemini aldı hastalık için. Sonra domuz gribi aşısı girdi hayatımıza. Adjuvanlının tehlikeli, adjuvansızın tehlikesiz olduğunu tartışmaya başladık. Sağlık Bakanlığı, aşının yüzde 90 oranında koruyuculuğunu anlatıp durdu. Hatta teşvik için önce Sağlık Bakanı Recep Akdağ oturdu aşı koltuğuna. Başbakan Tayyip Erdoğan, “Bakanımla aynı düşünmüyorum.” deyince halk da ikiye bölündü: domuz gribi aşısı olanlar ve olmayanlar…
Ardından sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada her şey normale dönmeye başladı. Önce havaalanlarındaki termal kameralar kaldırıldı, ardından dezenfektanlara ilgi azaldı. Çarşıda pazarda domuz gribi için satılan ürünler, bitkisel çaylar bir bir çekildi piyasadan. Bir de baktık ki aylarca tartıştığımız domuz gribi hastalığı sanki bize hiç uğramamış. Hayatımıza bir anda girdi, gidişi de anlıktı. Peki, ne oldu domuz gribine? Kış aylarının gelmesiyle salgının artma ihtimalinin kuvvetlendiği söylentileri, vurulan aşılar, stoklanan ilaçlar… Dünyayı kasıp kavuran salgından geriye kalan yoksa sadece bir efsane mi?
Domuz gribiyle ilgili ilk iddia Avrupa Konseyi Sağlık Komitesi Başkanı Wolfgang Wodarg'dan geldi. Ona göre domuz gribi kampanyası, yüzyılın en büyük sağlık skandalıydı ve soruşturma açılmalıydı. Wodarg'a göre beş yıl önce ortaya çıkan kuş gribi salgınında kamuoyuna ekilen korku tohumlarıyla oluşturulan panik atmosferi, ülkeleri 'Tamiflu' ilacı stoklamaya ve milyonlarca dozluk aşı kontratları yapmaya itmişti. Böylece büyük ilaç şirketleri büyük kârlar elde etmişti. Dr. Wodarg'ın iddialarına göre, büyük ilaç firmaları, DSÖ ve diğer sağlık kuruluşlarının içine kendi adamlarını yerleştirdi. Onlar da bilim adamlarını etkileyerek kamuoyunun alarma geçmesini sağladı. Böylece tüm dünyada ilaç ve aşı kampanyası başlatıldı. Wodarg, geçen ay, aralarında AK Parti milletvekilleri Lokman Ayva ve Mustafa Ünal'ın da yer aldığı 14 Avrupa milletvekiliyle Avrupa Konseyi'ne 'Domuz gribi sahte bir salgın mıydı, araştırılsın' başlıklı bir araştırma önergesi verdi.
Wodarg'ın ardından domuz gribiyle ilgili ikinci önemli iddia, dünyanın en prestijli eğitim kurumlarından Harvard Üniversitesi'nden geldi. ABD'de Nisan- Kasım 2009 arasında domuz gribi ölümlerini inceleyen Harvard Üniversitesi ve İngiliz Medical Research Council tarafından yapılan araştırma, domuz gribinin her yıl milyonlarca insanın yakalandığı mevsimsel gripten çok farkı olmadığını; hatta ölüm riskinin daha düşük olduğunu ortaya koydu. Araştırmada hastalığın mevsimsel gribe göre akciğerlere daha derinlemesine etki yaptığı, bu sebeple virüsü kaptıktan sonra hayatını kaybedenlerin genellikle akciğer hastaları olduğu belirtildi. Peki, bu araştırma dünyada salgın alarmı verilmeden yapılamaz mıydı? Bilim adamlarına göre, virüsün ilk başlarda etkisinin nasıl olacağını tahmin etmek zordu. Virüsle ilgili veriler artınca hastalığın kimler üzerinde daha etkili olduğu gün yüzüne çıktı. Harvard Üniversitesi'ne göre, bu araştırmanın sonuçları önceden öngörülebilseydi griple ilgili her şey farklı olabilirdi.
Hastalık, sadece Türkiye'de değil tüm dünyada ciddi önlemlerin alınmasına vesile oldu. En etkili önlem olarak domuz gribi aşısı gösterilmişti. Ancak gribin endişe edilen şiddette bir salgına dönüşmemesi ve aşı kampanyalarının beklenen düzeyde ilgi görmemesi, bazı ülkeleri zor durumda bıraktı. Fransa, Almanya ve Hollanda, kullanım süreleri bir yıl olan aşıların bir bölümünü başka ülkelere satarak elden çıkarmaya başladı. Türkiye ise salgından sonra Glaxo Smith Kline ve Sanofi Pasteur'den 43 milyon doz aşı siparişi vermişti. Bu rakamın sadece 2 milyonu aşılama kampanyasında kullanılınca, bakanlık siparişi iptal etmek durumunda kaldı. Alınan 8,4 milyon doz aşının yarısı kullanıldı. Sağlık Bakanlığı yetkilileri elde kalan aşılarla ilgili çeşitli firmalarla görüştüklerini söylüyor.
Gelinen bu noktada Türkiye içinde ciddi tepkiler olmasa da Alman medyası uzun süredir domuz gribiyle ilgili DSÖ'yü suçlayan yayınlar yapıyor. Uluslararası dev ilaç firmalarının baskısıyla örgütün domuz gribi tehlikesini abarttığını belirtiyor. Alman medyasının verdiği rakamlara göre, kuş gribi alarmı sağlık sektöründe 2,2 trilyon dolarlık iş hacmi oluşturdu. Domuz gribinde ise bu rakamın iki katı bir iş imkânının ortaya çıktığı iddia ediliyor. Tabii kazanan sadece aşı firmaları değil. Bu süreçte maske, dezenfektan üreticileri, bitkisel karışımlı ilaçlar da gripten önemli kazanç elde edenler arasında.
Enfeksiyon hastalıkları uzmanlarına göre, grip, önemsiz bir hastalık değil ve grip yapan her türlü virüs insan hayatı için önemli. Dünyada 14 bin kişinin domuz gribinden öldüğü gerçeğini dikkate alırsak, hastalık çok da önemsiz değil elbette. Fakat çoğu uzman domuz gribinin abartıldığı iddiasına katılıyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Ahmet Rasim Küçükusta'ya göre, domuz gribiyle ilgili yaratılan panik havası gereksizdi. Virüsün bulaştığı çoğu insanın hastalığı ayakta atlattığını ifade eden Küçükusta, normal gripten farklı olmadığı görüşünde: “Mevsimsel gripten her yıl 250-500 bin kişi ölürken domuz gribinden tüm dünyada ölen sayısı 14 bin. Yani domuz gribinden ölüm ihtimali binde dört. Dünyayı saracağını iddia ettiğiniz bir gribe önlem almak için elinizde felaketi gösterecek önlemler olmalı. Çok az veriyle çok aşırı önlemler alındığını düşünüyorum.” Küçükusta'ya göre, domuz gribi aşısı korku ticaretinin bir ürünü ve bu üründen birçok sağlık sektörü büyük kârlar elde etti: Grip aşısı ve grip ilacı üreten firmalar, sonbaharla virüsün çok daha büyük salgınlara yol açacağını, bunu önlemenin tek yolunun ise bir an önce aşı olmaktan geçtiğini beyinlere kazıdı. Sonra da başarılı oldu. Salgın ilanından sonra aşı üreticisi firmalardan birinin borsadaki hisselerinde bir günde yüzde 3,6 ve 3,1 gibi ciddi artışlar yaşandı. Küçükusta, “Aşı başına ödenen 5,2 avro çok fazla. Çeşitli hesaplamalarla aşının maliyeti 1,2 avro olması gerekirken, firmalar ekstradan 4 avro kâr elde ediyor. Aynı kâr pastasından, hastane sektörü başta olmak üzere birçok sektör de istifade ediyor.” diyor.
Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tolunay ise DSÖ içinde aşı firmalarına yakın insanların yaptığı lobicilik faaliyetleriyle salgının abartıldığı görüşünde: “Sağlık Bakanımız DSÖ içinde yer alan yerli ve yabancı kişilerin etkisiyle yanıltıldı. Milyonlarca aşı alındı. Bu süreçte en fazla aşı firmaları kazanç elde etti, kaybeden ise vatandaş ve ülke oldu.” Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Selim Badur ise mevsimsel griple ilgili bir başka noktaya dikkat çekiyor: “Neden insanlar kuş ya da domuz gribi denince panikliyor da mevsimsel grip denince önemsemiyor, anlamak mümkün değil. Çünkü mevsimsel grip domuz ve kuş gribinden daha fazla ölüme yol açan bir hastalık. Ülkemizde her sene 5 milyon kişinin grip olduğu, 30-50 bin arasında kişinin bu yüzden hastaneye yattığı ve ortalama 5 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor.”
Sağlık Bakanlığı Pandemi Bilim Kurulu üyelerinden Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Akın bakanlığın bu süreçte hata yapmadığını belirtiyor. DSÖ'nün salgın alarmı verdiğini, bakanlığın da talimata uygun hareket ettiğini söylüyor: “Bakanlık sadece toplumun bilinçlenmesi yönünde çalışma yaptı. Önlem alınmasını sağladı. Sonuçta gribin öldürücü niteliği vardı. Hamilelerde son altı yılda gribe bağlı ölüm olmadığı hâlde bu yıl 27 anne adayı hayatını kaybetti. Demek ki bazı gruplarda daha hızlı ölümlere sebep olabiliyormuş. Bunu öğrendik.”
Aslında bu süreçte ülkelerin veya hükûmetlerin çok fazla etkisi yok. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü alarm verdiğinde ülkeler de en kötü senaryoya göre önlem almak zorundaydı. Türkiye gibi birçok ülke önlemlerini alanlar arasında yer aldı. Grip abartılmış olsa da önlem almakta fayda vardı.
Sağlık Bakanlığı 17 Ocak verilerine göre Türkiye'de hastalıktan 627 kişi hayatını kaybetti. Bunların 40'ı gebe ve lohusaydı. Hâlen 67 kişi hastanede tedavi altında, 22 kişi yoğun bakımda, 17 kişi ise solunum cihazına bağlı olarak izlenmekte. Hayatını kaybeden kişilerin yüzde 35'i altta yatan kronik bir hastalığı bulunmayan sağlıklı kişilerdi.
DSÖ, Nisan 2009'da bilim adamlarının tavsiyesiyle tüm dünyada hükûmetlerin referans aldığı 'pandemi' (salgın) tanımını değiştirdi. Eski tanımda DSÖ'nün bir hastalığı pandemi olarak ilan edebilmesi için yeni bir virüsün ortaya çıkması, hızla yayılması, insanların bu hastalığa bağışıklığının bulunmaması, yüksek ölüm oranına sahip olması ve bulaşma oranının yüksek olması gerekiyordu. Ancak nisan ayında alınan kararla DSÖ, bu son iki şarttan vazgeçti ve ölüm oranı yüksek olmayan domuz gribi hastalığı bir anda pandemi tanımının içinde kendine yer buldu.
Dr. Neil Rau (Kanadalı mikrobiyoloji uzmanı): Bu yaşadığımız salgınların en hafifiydi ama en güçlüsüymüş imajı oluşturuldu. Hâlâ salgının Dünya Sağlık Örgütü tarafından 'orta derece' olarak gösterilmesine anlam veremiyorum. Artık ortada çok hafif geçen bir salgın var.
Dr. Russell Blaylock (Güney Carolina Üniversitesi): Bilim dünyası bu sonuçları daha önceden öngörebilmiş olsaydı tüm dünya genelinde toplu aşılama faaliyetleri gibi önlemler alınması söz konusu olmayacaktı.
Prof. Robert Field (Drexel Üniversitesi): Kamu sağlığını ilgilendiren konularda tüm güvenlik önlemlerini almak sonradan 'pardon' demekten iyidir. Eğer bu kadar çok önlem alınmamış olsaydı ve büyük bir salgın patlasaydı o zaman insanlar buna karşı hazırlıksız yakalandıkları için eleştiri oklarının hedefi olacaktı.
Dr. Joseph Mercola: Bu salgının gerçekleşmeyeceği başından beri belliydi. 2009 yılı hükûmetlerin ve ilaç endüstrisinin karıştığı en büyük sağlık skandallarından birinin yaşandığı yıl olarak hatırlanacak. Tüm dünyaya korku salıp domuz gribini çok tehlikeli bir hastalıkmış gibi gösterenler ceplerini doldurdu.