Moda ciddiye alınacak birşey değil

Kübra&Büşra
00:002/08/2009, Pazar
G: 1/08/2009, Cumartesi
Yeni Şafak
Moda ciddiye alınacak birşey değil
Moda ciddiye alınacak birşey değil

1992 yılından bu yana modanın içinde olan tasarımcı Bahar Korçan önce 7 tasarımcı arkadaşıyla birlikte Moda Tasarımcılar Derneği'ni kurdu. Şimdi de 27-29 Ağustos arası düzenlenecek olan İstanbul Fashion Days'in çalışma Komitesi üyesi. Yıllardır sektörün içinde bulunan Korçan 'Moda algılandığı kadar sert ve duruşlu ciddi bir şey değil.' diyor ve ekliyor:

Moda, kelime anlamıyla toplumun tüketim trendlerini belirleyen üretim anlayışı olarak tanımlanıyor. 1900'lü yıllarda ortaya çıkan bu kavram Bahar Korçan'a göre öyle tükendi ki artık kendini yenileyemiyor. Ama o tasarımcı olarak modayı kendi içinde makulleştirmiş. Öyle ki moda denen algının getirdiği tüm olumsuzlukların farkında ve bunun için herkesi çözüme çağırıyor. Giyimin bir felsefesi olduğuna inanıyor ve koleksiyonlarına Natürel, Köksüzlük, Sır, Varoluş gibi isimler takıyor. Her koleksiyonun bir şiiri her şiirin bir giysisi var ona göre. Bahar Korçan aslında modayı o kadar da ciddiye almıyor. Üstelik tasarımcı olmasına rağmen 'keşke kıyafet diye birşey olmasa' diyecek kadar cesur. Bu yıl ise yeni koleksiyonuyla ' Kabullen Veya Değiştir' diyor. O Bahar'ın dünyası. Kendi gibi yeni ve farah. Buna tanık olmak güzeldi. Bir saatliğine bile olsa…


Bahar'a göre 'giyim' tanımı nedir?

İnsanın içinde var olanları dışına yansıtması. İçimizde ne hissediyorsak, tenimize de onu buluyoruz.

Peki ya kelimeler…

Kelimeler ve şiirler o zaman devreye giriyor. Hayat bir yolculuk ve o yolculukta bir sürü şeyle karşılaşıyoruz. Deneyimleyerek öğreniyoruz. Bu öğrendiklerimizle her kişisel deneyim o içsel yolculuktan sonra kendinize göre yaptığınız seçimler. Ne hissediyorsanız onu giymelisiniz.

Ama moda öyle değil. Her yıl değişen ve sektör tarafından dayatılan bir şey…

İşte ben bu konuda protestim. Birçok insan kendi ait olmayan kıyafetler giyiyor. Moda olduğu için giyilen, hızlı tüketilen, ama asla kişiye ait olmayan şeyler bunlar. Ben de modanın bu kadar katı olmasına karşıyım.

İnsanlar özgür olsun…

Elbette. O özgürlük yaşansın istiyorum. Kelimelerim de bunu söylüyor zaten. İçsel yolculukla ilgili şeyler anlatıyorum. Dokular çeşitli tenlerle buluşuyor ve hikaye böyle devam ediyor.

Kıyafet bedenimizi saran illüzyon değil mi?

Tabi tabi öyle. Moda sektörü hep bu sene 'moda olanı giyin' diyerek insanlara dayatıyor. O işaret edilen aslında herzaman doğru olmayabilir. Bütün dünyada moda, bir çıkmazın içine girdi. Çünkü her şeyi giydik, tükettik, ucuza aldık, attık, yaşadık bitirdik. Artık burada durup düşünmemiz gerekiyor. Giyinmek aslında çok da ciddiye alınacak bir şey değil.

Bu söz bir modacının ölüm sözcüğü gibi…

Biliyorum. Ama hakikaten bu kadar sert ve duruşu ciddi bir şey değil. Eğlenip, biraz daha sakin bakmak gerekiyor.

O zaman ciddi değil gayri ciddi bir şey…

Tabi ki. Çünkü çok ciddiye aldığınız zaman sektör sizi bitiriyor. Dünyadaki markalara baktığınızda onu üreten insanın ömrü, marka oluşturmaya yetmemiştir. Çok trajik. Chanel öldükten sonra markasının değeri arttı. Kızım 7 yaşındayken; 'moda tasarımcısı olmak istemiyorum ama annemin ismini kim devam ettirecek' demişti. O zaman uykumdan uyandım! Kesinlikle böyle bir şey yok. Bu benim tercihim kızımın seçimlerini esir almamalı.

Bütün giyilecekleri giyip, kullandık. Peki şimdi ne olacak? Ne giyeceğiz?

Şimdiki tarz da o karmaşa. 1930'lardan 1950'lerden alıp tekrar yorumluyoruz. Farkındaysanız bugün de 1990 yılını yeniden yorumluyoruz. Bundan sonrası önemli. Hareketler daha duyarlı olmak zorunda. Tükettik çünkü. Bu konuda çok sert durmaya çalışıyorum. Artık fazla üretmek saçmalık gibi geliyor. Çok zararlı bir canlı türüyüz. Hızlı moda dedikleri bir şey var. Ucuza al, at. Bu ciddi bir zarar.

Peki ya gelecek…

Bu bizi gelecekte daha çevreci kumaşlara, doğal dokulara, daha az kimya ile üretilen organik kumaşlara götürüyor. Orada formlar daha formsuzlaşmaya başlayacak. Farkındaysanız çok formsuz kıyafetler var artık. Çünkü kadınların şişman olma özgürlükleri de olmalı. Herkes 36 beden olmak zorunda değil. Formsuz ve daha organik duruşlu bir modaya gitmeliyiz.

Bezginlik mi bu?

Doymuşluk, bukkınlık, zorunluluk. Mecburuz buna.

Naturel, His3, Sır , Köksüzlük, Varoluş, Dönüşüm, Kapsül… Bu kelimelerin bir felsefesi var. Giyimin felsefesi olur mu?

Benim penceremden var. Hissettiklerim ve üzerime giydiğim şeyler farklı olamaz. Onun için bir kelimeden veya bir şiirden koleksiyon çıkıyor ve dokularla birleşiyor. O size bir şey anlatıyor. Bunun temelinde güzel bir felsefe var.

Bu felsefe belli bir temele dayanıyor mu?

Ben 'bir olma felsefesini' anlatıyorum. Tüm dinlerin temelinde de bu var. Çok yalın bir felsefesedir bu. Hiçbirimiz aynı değiliz, bir bütünün parçasıyız. O derinlikte baktığımda, seçtikleriniz de organik ve daha az zararsız hale dönüşüyor.

Burada kıyafet mi önemli yoksa sadece tasarlamak mı?

Hepsi bir zincirin halkası gibi ve o tamamlandığında bana keyif veriyor. Yaptığım iş benim için bir ifade şekli.

Yazmak ile moda birbirine ne kadar yakın ya da uzak?

Hiç ayrı değiller ki. Önce yazı sonra çizim.

Size ilham ilk hangi kanaldan geliyor? Kelime mi, yazı mı, yoksa çizim mi?

Koleksiyonu düşündüğüm ilk anda, kelimesi ve şiiri geliyor. Sırasıyla dokular, kumaş ve dikim şeklinde devam ediyor.

Kıyafeti tasarlamak onu giymeyi sevmekten geçmez mi?

Değil aslında.

O zaman sevmiyorsunuz…

Tabi ki seviyorum. Sevmeseniz yapamazsınız. Çünkü deli işi. Bir şeyi hayal ediyorsunuz, o dokuyla birleşiyor. Sonra ürünler oluşmaya başlıyor, satışa hazır hale geldiğinde insanını bekliyor. Her kıyafetim için 'bakalım şimdi bu kiminle birleşecek' diyorum.

Bir giysi kendi alıcısını seçer mi?

Kıyafet sahibini bulur. Müşterilerimden biri bir dönem psikiyatrik bir tedavi görüyordu ve His3 kolaksiyonundan bir elbise satın almıştı. 'Bu kıyafetin içinde o kadar iyi hissediyordum ki çok sıkıntılı bir dönemimde birkaç seansa o elbisemi de götürdüm.' dedi.

Kıyafetle bu kadar duygusal bağ kurmak… Modanın amacını aşmıyor mu?

O açından bakarsanız öyle. Ama bunu duyduğumda benim gözlerim yaşarmıştı. Hakikaten o elbise onunmuş. Ben elbiseyi o kadın için tasarlamışım ve elbise de sahibini bulmuş. Bu şahane bir şey.

His3 nasıl bir şey ki insanlar manen ona bağlı oluyorlar…

Ortaya çıkış hikayesi ilginç aslında. Bir dönem Bahar Korçan markası için yatırımcılar geldi. Kurumsallaştırmak istediler. Bu pozisyona girdiğimde herşey bana çok zor gelmeye başladı. Ruhum bölündü ve 'ben nerdeyim' diye sorgulamaya başladım. Tabi ki bir tasarım markasının kurumsallaşması gerekiyor. Ama sonra dedim ki 'belki de gerekmiyor'. Her bir tarafımı alıp başka bir tarafta satıyorlar gibi hissetim.

Kabul etmediniz mi?

Hayır. Sonra onlar bir sene sonra gittiler. Kendi kendime kaldım. 1992 yılından beri Bahar Korçan markası var ama ben başladığım noktaya geri dönmüştüm. Maddi manevi her şeyin küçüldüğü bir noktaydı. 'Ne oldum' dediğim bir anda çıktı His3. Bir şekilde duygu tüpleri var içimizde ve bir şekilde doluyor onlar.

Bir giysi duygu taşır mı?

Taşır. Onu giyen de çok önemli tabi. Sizin enerjinizle o elbisenin enerjisi uyuşmuyorsa dünyanın en güzel elbisesi de olsa size yakışmaz.

Sizin kıyafetini tasarladığınız kadınlar, ne yaparlar, nasıl yaşarlar biliyor musunuz?

Kendisini keşfetmiş olan kadının kıyafetini yapıyorum. Kendi kimliğinin farkında olan o yolculukta cümlelerini bulan kadına tasarlıyorum. O yüzden müşteri porfolyosuyla hareket etmiyorum. Kapımızı çalan biri 'benim şu kadar param var ben sizden bir şey almak istiyorum.' diye geliyorsa hiç önemli değil o kıyafetin değeri verdiğinden fazla olsa bile aradığını bulur alır ve gider.

Kıyafet diye birşey olmadığını düşünün. O zaman ne olurdu?

Keşke olmasa. Bazen köpeğimi çok kıskanıyorum. Her sabah çıkarken ona şöyle diyorum; 'ne kadar şanslısın bugün ne giyeceğini düşünmüyorsun.'

O zaman tasarımcı diye de bir şey olmazdı. Bu sizi üzmüyor mu?

Yoo niye üzsün. O zamanda farklı bir ifade şekli arardım. Yazar yada resim yapardım.

Tasarımlara verdiğiniz isimler, felsefesi, moda üstü değil mi? Moda içinde kendinizi 'Üvey evlat' gibi hissetmiyor musunuz?

Bazen kendimi çok yalnız hissediyorum. Ama yalnız olmak tasarımcının doğasında var. Arkadaşlarla konuşurken 'bizi anlamıyorlar diye' üzülürüz. Sonra gerçeğin farkına varıyorum. Zaten yalnız olmak zorundayım. Onlar başka bir realitenin içinde yaşıyorlar. Adı üstünde sektörler yapıyorlar ve kazanıyorlar.

Öyküler de yazıyorsunuz. Bunlar giyindirdiğiniz kadınların öyküleri mi?

İnsan bilmediği bir şeyi hayal edemez. Ben zaten onları biliyorum ve bildiklerim bir anda tekrar kağıda dökülüyor. Bir senaryo yazmak gibi. O kadına bir karakter yüklüyorum giydiriyorum, onu farklı mekanlara götürüyorum...

Kıyafet öykümü yoksa şiir mi?

Hepsinin dengesi. Kumaş doğru bir kumaş olacak, kelimenin modeli iyi çizilmiş olacak, iyi kalıp çıkarılmış olması gerekli ve iyi dikilmiş olması gerekiyor. Doğru mankenin taşıması doğru ayakkabının giyilmesi gerekiyor. Böyle doğrular silsilesi halinde devam ediyor.


TARKAN'IN TASARIMCISI OLARAK ANILMAKTAN SIKILDIM

Diğer modacıların tasarımlarından çabuk etkilenir misiniz?

Kirlenmekten kaçınmaya çalışıyorum. Mesela; defile seyretmeyi hiç sevmem. Atölyemde moda dergisi çok azdır. İşin içindesiniz bir şekilde gözünüz kayıyor bakıyorsunuz. Ama koleksiyon hazırlanırken hiç bakmıyorum. Etkilenmekten kaçınıyorum. Bıçak sırtı bir şey, kaymanız an meselesi.

Peki siz kendi kendinizin modacısı olabildiniz mi?

Bazıları olabiliyor. Ama benim temelde 'rahat etmek üzerine kurulmuş' bir giyim sitilim var. Rahat etmediğim hiç bir şeyi giymem. Mümkün olduğunca yalın giyinirim. Siyah, beyaz ve ekru dışında renk giymem.

Bu hal kıyafete doymakla mı ilgili?

Tasarımcı olarak o kadar önceden yaşıyoruz ki. 'Kendime de şöyle renkli bir tuvalet yapayım' demiyorum. Bir şey çıkar ve koleksiyondan yakıştırdığım bir kıyafeti alır giyerim. Kendimle ilgili detay bana fazla geliyor. Bazen diğer tasarımcı arkadaşlarla birbirimizin kıyafetini giydiğimiz oluyor.

Modacılar bir araya geldiklerinde nelerden bahsederler?

Bizim yönetim kurulu toplantılarımız çok keyifli geçer. Benim kuşağım birbiriyle çok iyi dosttur. Bu nadir olan bir şey ve bir daha böyle bir dönem gelir mi bilmiyorum. Hakan Yıldırım, Arzu Kaprol, Ümit Ünal, İdil Tarzı, Hatice Gökçe, Özlem Süer. Dernek 7 kurucuyla kuruldu. Şimdi doksan kişi oldu. 700'e yakında gönüllü üye var. Tasarımla ilgili 'ne olmuş' diye hep eleştiririz. Özellikle Türkiye'deki tasarımın pozisyonu ile ilgili eleştiriler yaparız.

İnsan bazen kendi yaşam öyküsünde başrol oynamayabilir. Bazen yan rol ya da figüran olur. Siz Bahar Korçan öyküsünde kendinize hangi rolü biçiyorsunuz?

Öykünün içinde her türlü ezilen karakteri oynayabilirim.

Neden? Üretmek insana ego aşılamaz mı?

Tabi muhakkak ki ego var. Yıllar önce iddalarım, kimseyle değil de kendimce yarışlarım vardı. Bunlar ben de çok yumuşadı. Çok anlayışlı ve uysal biri oldum. Şimdiki halimi çok seviyorum. Bu da yılların verdiği tokatlar, inişler, çıkışlarla hayat insanı yumuşatıyor. Homojen bir duruma geçtim. Artık olmuyorsa 'eyvallah' diyorum. Eskiden olsa sinirlenirdim. Olmuyor, olmayabilir, hayat bu yarın her şey değişebilir.

Siz bir dönem ünlü isimlerle de çalıştınız. Bunun tasarımcı olarak size bir artısı oldu mu?

Ben bu durumdan çok sıkıldım. Yıllardır insanlar beni Tarkan'ın tasarımcısı olarak biliyordu. Çok şükür artık bitti. Elbette keyifliydi ve iyi işler yapıldı. Ama 1999 yılından bu yana artık hiçbir sanatçıyla çalışmıyorum. Çünkü o başlı başına bir iş. Ya ona konsantre olacaksınız ya da kendi koleksiyonlarınıza kanalize olacasınız. Bir tercih yapmanız gerekiyor. Tarkan'ın modacısı olarak anılmaktan sıkıldım.

Yeryüzünde olağanüstü bulduğunuz tasarım nedir?

Mimar Kurokawa,'nın tasarımları beni çok etkiliyor.

Bu defaki koleksiyonunuza ne ad verdiniz?

Kabullen Veya Değiştir

Peki Şiiri?

Sessizce dönene dahil ol

Veya döngünün içinde

Rüzgar ol

Akıp gitmek,

Bazen bulanık,bazen billur.

Yada fırlamak

Nehir dışına.

Tersten yüzmek akıntıya

Su olmak

Yada sudaki tuz olmak!

Sürü dışı

Öncü ölmek

Ya kabullenmek öğretileni,

Yada görünenin altına

Sakince uzanmak.

Anı suya yatırmak

Ve başka mor'a dahil olmak..


İSTANBUL MODA DÜNYASINDA ALTERNATİF

İstanbul Fashion Days nedir?

Geçen yıl İstanbul Fashion Lamb olarak bir çalışmamız vardı. Bir yıl bekledikten sonra bunu sektörle birlikte yapmaya karar verdik. İstanbul Fashion Days bu kararla oluştu. İTKİP ve Dış Ticaret Müşteşarlığı, Deri İhracatçıları Birliği, Birleşmiş Markalar Derneği var. Türkiye'deki markaların defileleri ve showromları olacak. 26 Ağustos'ta Koza İTKİP Genç Tasarımcılar'la birlikte 3 gün 18 defile izleyeceksiniz. 2010 dünya ile aynı anda Türkiye'den tanıtılıyor olacak. Burası için önemli bir prensip olacağını düşünüyorum. Bileceksiniz ki Ağustos'ta ve Şubat'ta Moda Günleri var ve markaların ve tasarımcıların bütün koleksiyonlarını görebilirsiniz. İstanbul moda dünyasına alternatif bir moda sunabilir. Biz de Doğu'ya göre Batı'dayız. Bizim Doğu'muzda kalan yeni pazarlar için İstanbul önemli bir merkez.