Tom Cruise'un çaptan düşüşünü haberleyen soluk ren
23 Haziran günü ABD'deki sinema salonlarında şimdiye kadar bir Tom Cruise filminin elde ettiği en düşük gişe hasılatıyla açılış yapan 'Gece ve Gündüz', yönetmen James Mangold'un yüksek tempo elde etme yönündeki canhıraş çabasına rağmen baştan sona bir olmamışlık ve -daha da kötüsü- önceki bazı Cruise filmlerinin tekrarı havasında akıp gidiyor. Filmde hiç gereksiz yere yüceltilen 'İspanyol usûlü boğa kıyımları' da bu bayat görünümlü hikâyenin tuzu biberi olmuş!
GECE VE GÜNDÜZ / Knight and Day
Yapım Yılı ve Ülkesi:
2010, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Serüven / 109 dakika
Gösterim Formatı:
35 mm standart pelikül film
Perde Formatı:
2.35:1
Yönetmen:
James Mangold
Senarist:
Patrick O'Neill
Görüntü Yönetmeni:
Phedon Papamichael
Özgün Müzik Bestecisi:
John Powell
Kurgucular:
Quincy Z. Gunderson, Michael McCusker
Yapım Tasarımcısı:
Andrew Menzies
Set Dekoratörü:
Jay Hart
Kostüm Tasarımcısı:
Arianne Phillips
Saç Tasarımcısı:
Kathrine Gordon
Makyaj Tasarımcısı:
Jane Galli
Sanat Yönetmeni:
Greg Berry (Süpervizör), Jeff Wisniewski
Oyuncular:
Tom Cruise (Roy Miller), Cameron Diaz (June Havens), Peter Sarsgaard (Fitzgerald), Viola Davis (George), Paul Dano (Simon Feck), Jordi Mollà (Antonio), Marc Blucas (Rodney), Lennie Loftin (Braces), Falk Hentschel (Bernhard), Celia Weston (Molly), Maggie Grace (April Havens)
İthalatçı Şirket:
Tiglon Film
Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film
İçerik Uyarıları:
Kaçıp kovalamacalı serüven filmlerine özgü kaza ve şiddet sahneleri; yanısıra da birkaç bölümünde argo diyaloglar içerdiğinden dolayı, ilköğretim çağındaki izleyiciler için uygun bir yapım değildir.
Yeni Şafak-Sinema Puanı:
* * 1/2
Amerikalı gizli ajan
Roy Miller
ile sıradan vatandaş
June Havens
'ın yolları, bir kıtalararası uçuş öncesinde havalimanının yolcu salonunda sıra beklerken keşişir. June, yeni seyahat arkadaşı Roy'un uçak içinde kendisine kurulan tuzağa verdiği
“ateşli”
cevabı görünce önce dehşete kapılır; ancak bu zıt ikili -başka bir seçenekleri olmadığı için- sonrasında yola birlikte devam ederler. Bolca sahte kimlik eşliğinde dünyanın çevresini soluk soluğa turlarken yaşadıkları tehlikeler ve son dakika kaçışları sırasında da aralarındaki mecburî dayanışma yerini adım adım tutkulu bir aşka bırakacaktır.
“Gece ve Gündüz”
den buram buram yayılan
“olmamışlık”
hissi, bırakın filmin kendisini, daha posterinden başlıyor. 1970'li yıllarda, henüz yeniyetme birer sinemasever adayıyken salaş kenar mahalle salonlarında
“3 süper film birden”
pankartlarının altında izlediğimiz ucuzun ucuzu serüven kordelalarını hatırlatan, her köşesi cırtlak renklerle bezeli, tasarım olarak da alabildiğine özensiz ve sıradan bir poster bu… Öyle ki partneri
Cameron Diaz
'ı son derece klişe bir pozla arkasına almış
Tom Cruise
'un kafasıyla gövdesi arasındaki oranda bile daha ilk anda fark edilen bir gariplik var. Cruise'un kafası gövdesine âdetâ sonradan monte edilmiş gibi iğreti duruyor!
Bunun ötesinde, film (yine posteri ve tanıtım fotoğraflarından başlayarak) yaydığı genel havayla, şimdiye kadar üç bölüm çekilip bütün bu bölümleriyle aksiyon sineması tarihindeki haklı yerini alan
“Görevimiz Tehlike”
serisinin gayrıresmî bir devamı hissi uyandırmakta… Tıpkı öykündüğü o meşhur serideki gibi dur-durak bilmeyen bir tempo, aynı motorsikletli Tom ağabey, benzer şekilde dünyanın muhtelif egzotik mekânlarına savrulup duran kahramanlar…
1963-New York doğumlu
James Mangold
, özellikle
“Polis Mahallesi”
(Copland) ile tanıyıp hayran olduğum bir yönetmen… Polisteki yozlaşma olgusunu muhteşem bir oyuncu kadrosu ve sarsıcı bir sinema dili üzerinden anlattığı bu yapıtıyla 90'larda dikkatleri bir anda üzerine toplayan sanatçı, 2003 tarihli
“Kimlik”
(Identity) ve 2007'de çektiği
“Yuma'ya 3:10 Treni”
(3:10 to Yuma) gibi filmleriyle de Hollywood'daki rüzgârını devam ettirmeyi başarmıştı.
“Gece ve Gündüz”
ü sanatçının kariyerinde bir duraklama ya da düşüş döneminin işareti olarak algılamak ne denli adaletli bir yaklaşım olur bilemiyorum; fakat Mangold gibi her filminde öyle ya da böyle kendi özgün çizgisini hissettiren bir sinemacının üç yıllık bir bekleyişten sonra çektiği yeni filminde bir tür
“çakma John Woo"
luğa özenmesi karşısında kesinlikle hayâl kırıklığına uğramış durumdayım. Kimbilir, belki de Hollywood tiranları, Mangold gibi ta en başından beri bağımsız sinemanın diline ve insan hikâyelerine yakın duran bir yönetmene
“Sektörde kalıcı olmak istiyorsan gişe filmi yapacaksın, yoksa az bilinen filmler çekmiş meteliksiz bir Indie sinemacı olarak ömrünü tamamlarsın”
ultimatomu verdikleri içindir bu 180 derecelik kıvırma durumu…
Cameron Diaz hadi bir yere kadar da 48 yaşındaki Tom Cruise'un nefes nefese koşturup durma üzerine kurulu böyle bir hikâyede bir aksiyon simâsı olarak kapladığı alan ve damakta bıraktığı keçiboynuzu lezzeti de emekliliğin eşiğine gelmiş, fakat umutsuzca uzatmaları oynayan yorgun bir Bond yıldızından farksız…
Ta
Michael Mann'in
2004 tarihli
“Kiralık Katil”
inden (Collateral) beri kendisinin beyazperdedeki adını ve imajını tazeleyecek esaslı bir rol bulmakta güçlük çeken oyuncuya, aynı zamanda paralı ve sektörde etkili bir yapımcı olmanın da getirdiği avantajla, henüz yüksek bütçeli filmlerdeki başrollerin kapıları bütün bütün kapanmış değil… Ancak,
“Gece ve Gündüz”
ün, 23 Haziran Cuma günü gösterime girdiği ABD'de
bütün zamanların en kötü Tom Cruise filmi açılışını
yapması da dikkate alınırsa, bu değirmenin suyu pek yakında kesilir. Cruise'un şimdiden sonraki meslek hayatında kesinlikle sihirli bir ele ihtiyacı var.
John Travolta
gibi yıpranmış yıldızları alıp filmlerinde sektöre (ve dahi izleyiciye) yeni baştan tanımlayan
Quentin Tarantino
tarzı bir sinema sihirbazı sözgelimi…
“Gece ve Gündüz”
ün bir diğer önemli zaafı ise hayvanlara yönelik zalimâne davranışların hemen hemen ortadan kalktığı, bu tür sahneler içeren filmlerin
“American Humane Association”
yetkilileri tarafından titizlikle takip edildiği bir çağda sinemanın o eski ve ilkel zamanlarına dönüp, filmin önemli setlerinden biri konumundaki İspanya'ya kıyak geçmek adına vahşi
“boğa güreşleri”
ni bir tür kartpostal malzemesi olarak kullanması… Ki bu noktada değerli meslektaşım, Hürriyet gazetesi sinema yazarı
Ömür Gedik
'in önceki gün yayımlanan
“Gece ve Gündüz'ü protesto edin, çünkü hayvanlara yönelik mezalimi sempatik gösterip yüceltiyor”
şeklindeki eleştirisine de sonuna kadar katılıyorum. Hiçbir senaryo, beyazperdede hayvanların ölmesini, yaralanmasını ya da zalimâne şartlar altında oyunculuk yapmasını haklı gösteremez. Velev ki o film,
Francis Ford Coppola
'nın -vaktiyle gerçek bir boğanın kamera önünde baltalarla doğrandığı-
“Kıyamet”
gibi bir başyapıtı bile olsa…
Sözün özü,
“Bütünüyle boş bir hikâye, hiç eğlendirmiyor”
demiyorum. Aksine, zaman zaman damarlarınızda akan kanı hızlandırma potansiyeline sahip; içerdiği delidolu mizahla bazı anlarda keyifle gülümsetiyor da… Fakat, genel toplamda ele alındığında
“Gece ve Gündüz”
ü pek sevemedim. En azından 2000'lerde izlediğim sağlam aksiyon örnekleri arasında müstesna bir yer edinecek çapta bulmadım bu Mangold denemesini…
Patrick O'Neill
'in, içerdiği pek çok koz sinema tarihinde zaten uzun yıllar önce tüketilmiş olan zorlama senaryosu hem böylesine klas bir yönetmen için hafif kalmış, hem de iki önemli başrol oyuncusu için…
Öte yandan, elinizde patlamış mısır kutularıyla 10-15 TL'ye hızlı bir dünya turu yapmak ve biraz da kafa boşaltmak isterseniz, yalnızca 3 yeni filmin gösterime girdiği bu hafta sonunda en renkli seçenek olduğunu da inkâr edecek değilim.