Elimizden gelenin en iyisini yaptık ve şimdi sizle
Gösterim anlaşmaları yapmak üzere gittikleri pek çok şehirde popüler salonların müdürleri tarafından -“iki haftalık peşin hasılat ödemesi” teklif ettiklerinde bile- reddedildiklerinden dolayı, mecburen kenar mahallelerdeki birbirinden iğrenç porno sinemalarına yöneliyor, çaresizliklerini istismar eden işletmeci çakallara vermeleri gerekenin en az 3-5 katı fazla ödeme yapıyor, gösterimlerden bir gece önce de paçaları sıvayıp sabahlara kadar çalışarak o salonlara “gusül abdesti” aldırıyorlardı.
Bugünlerde, uzun yıllardır hayâlini kurduğum bir büyük projeyi daha gerçeğe dönüştürmenin mutluluğunu yaşamaktayım.
Okuduğunuz köşe yazısını klavyede dizerken tarif edemeyeceğim kadar yorgunum; ancak son derece keyifli bir yorgunluk bu…
Çünkü, önceki gece boyunca, kurgu editörü arkadaşım
'la birlikte, son bir kaç haftadır neredeyse her gece yaptığımız gibi bilgisayar başında sabahlayıp,
in yeryüzünde bulunan profesyonel betacam kaset formatındaki tek kopyasını kare kare kontrol ettik; ilk gençlik yıllarımda berbat bir kenar mahalle sinemasında izlediğimde yüzüme şamar gibi inen bu unutulmaz filmin epeyce yıpranmış durumdaki ses ve görüntüsünü elimizdeki teknolojik aygıtları son sınırına kadar kullanarak baştan aşağı yeniledik.
Benzer restorasyon işlemlerini
,
,
,
,
ve daha niceleri üzerinde de uygulamış durumdayız ki sözünü ettiğim
e ilişkin böylesi bir teknik çalışma sanırım ilk kez yapılıyor.
Yarın (18 Ekim Pazartesi) saat
'da,
'daki
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
'nde büyük bir
başlayacak. Vaktiyle sinema yazarı
ağabeyimin pek güzel yakıştırdığı -ve benim de ta o zamanlardan benimseyip yazılarımda yıllarca severek kullandığım- nâmıyla
akımının 40 yıllık muhasebe kayıtlarını kitlesel değerlendirmeye açacağız. Bir kısmı günümüz gençliği tarafından hemen hiç bilinmeyen bir avuç klasikleşmiş filmi -olabildiğince bakımdan geçirilmiş- dijital kopyaları üzerinden sizlere uzun yıllar sonra yeniden sunacağız. Ardından da bu filmlerin yönetmenleri, düzenleyeceğimiz söyleşilerde bizlerle birlikte olacaklar. Yan yana ve omuz omuza izleyeceğimiz o yapıtların; yanı sıra da büyük bölümü çile, yoksulluk ve yoksunluk içinde geçmiş upuzun bir 40 yılın artılarını eksilerini hep birlikte dürüstçe, delikanlıca tartışacağız.
Altını çizerek belirteyim ki
bugüne kadar böyle bir festival düzenlemedi. Sabah akşam yatıp kalkıp
ve
izleyenlerin geçmişte yaptıkları bazı sınırlı çalışmalar var; ancak kendi insanımızın sinemasal çabalarına yönelik böyle kesin bir saygı gösterisi hiç gerçekleşmedi.
Nedeni de çok basit… Çünkü,
'de rahmetli
ağabeyin çektiği
dan bu yana, kendisini
olarak tanımlayan yönetmenlerin yaptığı istisnasız bütün filmlerden bazen içten içe, bazen de açıkça utanıp durdu bizim light-İslâmcı entelejansiyamız…
Bu filmlerde izleyenlerin içlerini bayan didaktik oyunculuklar; yönetim, çekim ve kurgu hataları, düşük bir yetenek profilinin eseri olan müzikler, doğru düzgün yürümeyen zayıf senaryolar vardı kimilerine göre…
Çoğunluk,
adına yapılanları kıyasıya eleştirdi, bu filmleri çeken sanatçıları yerden yere vurdu… Hem de yalnızca sol medya değil, bizzat o filmlerin öncelikli hedef kitlesini oluşturan kesimin
basın-yayın organları da sergiledi bu tutumu…
Fakat, bir tek Allah'ın kulu bile
“Kardeşim, siz bu filmi hangi koşullarda çektiniz ve hangi koşullarda gösterime sundunuz”
diye sormadı muhataplarına…
Evet; hiç kimse, mekanik bir tekrar şeklinde sürekli hor görülüp duran o yapıtların
“çay ve simitle karın doyurularak yürüyen planlama aşaması”
ndan
“Amerikan şirketlerinin mutlak egemenliğindeki sinema salonlarına dağıtımı”
na kadarki zorlu süreçte ne tür badireler atlatarak halkla buluşabildiğini (bazen de hiç buluşamadığını) merak etmedi…
Oysa,
mücadelesinin en çilekeş ve cefakâr simâlarından biri olan, söz konusu filmlerin çoğunda
olarak çalışmış
'in hatıralarından bir kaçını dinlemek bile, hakkı asla teslim edilmemiş bu topluluğa asgarî düzeyde saygı duymak için yeterli gelebilecekti.
Çok değil, bundan bir ay kadar önce,
'taki bir rıhtım kafeteryasında bana,
“normal filmlerin oynadığı kaliteli sinemaların işletmecileri Minyeli'ye, Atıf Hoca'ya, Yalnız Değilsiniz'e salon vermeyi reddettikleri için, eli kolu bağlanmış yapımcılar çaresizlik içinde kıvranırken kendisinin son çare olarak Anadolu'nun dört bir köşesinde porno film gösteren sinemaları kiralama serüvenini”
anlatmıştı sevgili Nesim…
Gösterim anlaşmaları yapmak üzere gittikleri pek çok şehirde popüler salonların müdürleri tarafından -“
iki haftalık peşin hasılat ödemesi”
teklif ettiklerinde bile- reddedildiklerinden dolayı, mecburen kenar mahallelerdeki birbirinden iğrenç
yöneliyor, çaresizliklerini istismar eden işletmeci çakallara vermeleri gerekenin
en az 3-5 katı fazla ödeme
yapıyor, gösterimlerden bir gece önce de paçaları sıvayıp sabahlara kadar çalışarak o salonlara
aldırıyorlardı.
Gösterim için gidilen kentlerdeki imam-hatip lisesi öğrencilerini bulup, onlardan dostça yardım istiyordu Nesim ağabey… Sonra da yardıma gelen gençlerle birlikte en yakın marketten fırçalar, kovalar, arap sabunları satın alıyor ve ertesi gün film göstermeye başlayacakları salonu köşe bucak ovup yıkıyorlardı. Temizlik faslının ardından ise günün ilk ışıklarıyla birlikte içeriye kutularca
sıkılmaktaydı.
Hele de bazı kentlerdeki valilerin, kaymakamların, polis müdürleri ve askerî yetkililerin gösterimlere çıkardıkları zorluklar, o döneme ilişkin apayrı bir faslı oluşturuyor. Kimi kentlerdeki resmî erkanın, gösterimi haber alır almaz salon sahiplerini en galiz küfürler eşliğinde tehdit ederek önceden yapılmış sözleşmeleri zorla yırttırdığını belirten Nesim Şahin, şu onur kırıcı hatırayı da aktarmıştı yakın zamandaki sohbetimizde:
“Küçük bir kentin, şimdi artık hayatta olmayan valisi, bizler aynı yöredeki döküntü bir sinemayı gösterime hazırlarken, salona telefon açtırarak beni acilen makamına çağırttı. Vali'nin odasına girdiğimde, sağlı sollu koltuklarda bir dizi üst düzey polis ve ordu yetkilisinin gayet asık suratlar eşliğinde oturduğunu gördüm. Bana buyur otur falan demeksizin, tam karşısında ayakta tutarak, 'Ulan sizi gidi o… çocukları, sizi gidi aşağılık gericiler' diye bağırmaya başladı ve kesintisiz 10 dakika boyunca hakaret etti. Kan ter içinde kaldığı konuşmasını da 'Hemen bugün …iktirip gidiyorsunuz bu şehirden, filminiz o salonda kesinlikle oynamayacak, yoksa hepinizi içeri aldırıp topluca falakaya yatırtırım' sözleriyle noktaladı. Vali'nin odasından çıkarken, düzinelerce filmin yapımında görev almış kazık kadar bir adam olarak hüngür hüngür ağlıyordum…”
Bana bu hatıraları ve daha fazlasını, karşılıklı çay içip dertleştiğimiz masada sinirden tir tir titreyerek anlatan Şahin,
“Anadolu'nun dört bir köşesindeki o kokuşmuş porno salonlarının koltuklarını ertesi gün dindar dedelerin, ninelerin, tesettürlü genç bacılarımızın, kardeşlerimizin huzur içinde oturabilmesi için pırıl pırıl yapmaya uğraşıp durduk yıllarca. Şimdilerde ağzı olan herkes hakkımızda atıp tutuyor, fakat 'Beyaz Sinema' serüveninin ardındaki dehşetengiz varoluş mücadelesi hakkında pek çoklarının zerre kadar bilgisi yok”
derken, ikimizin de ister istemez gözleri dolmuştu.
Ki bu anlatılanlar buzdağının yalnızca görünen yüzü… Yeşilçam'daki despotik yapının, jakoben sol bloğun
Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Metin Çamurcu, Nurettin Özel
ya da
gibi dindar kimlikli yönetmenler film çekmeye niyetlendiklerinde, onlara âdeta hep birlikte sözleşmişçesine oyuncu ve teknik eleman göndermekten imtinâ etmeleri konusuna hiç girmiyorum bile… Ömrümüz olursa bir gün o şerefsizlikleri de bir yerlerde yazarız.
İşte, bu gibi gerekçelerden dolayıdır ki ben,
filmleri ve onları -herşeye rağmen- çeken mücadeleci sanatçılarımızdan hiç bir zaman utanç duymadım. Özellikle toyluk zamanlarımda gençlik egolarıma yenilip aralarından bazılarına sert eleştiriler yönelttiysem de bunlar geçici öfke tezahürleriydi ve ruhum olgunlaştıkça o acımasız yaklaşımlarım da usulca gelip geçti. Üniversiteye giden gencecik bir adam olarak,
i,
i,
yi,
yı,
ı,
nı,
u izlediğimde karanlık salonlarda gözlerimden süzülen yaşları kolayca unutuvermek gibi yüzsüz bir tavra hiç bir zaman tevessül etmedim. Çünkü, o filmler, benim kuşağımın saf ve tertemiz gençlik yıllarından kalma çok değerli birer yâdigârdı.
Sözün burasında kıvançla belirtmeliyim ki
“Beyaz Sinema'nın 40 Yılı”
organizasyonu için ilk adımları atmaya başladığımda, niyetimizdeki halisliği daha ilk telefon konuşmalarımızdan itibaren hisseden muhataplarım da son bir aydır çabalarıma canla başla destek oldular. İlk olarak, mekân sorununu çözmek üzere aradığım
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanı Numan Güzey
ve
Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan
ağabeylerimden başlayarak, bir zamanlar dindar sinemacılar için
işlevi gören, fakat şimdilerde ne yazık ki tarih olmuş durumdaki
'in genel müdürü
;
'in kurucusu, câmiâmızın
lâkaplı gözükara yapımcı-yönetmeni
; çok değerli ustalarım
Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Nurettin Özel, Metin Çamurcu
;
'de
in yapımcılığını üstlenmiş, ancak artık hayatta olmayan rahmetli
'nun kızı
hanımefendi…
Afiş, lobi fotoğrafı, master film kaseti, belge, bilgi, ellerinde kalmış her ne varsa, hepsi de bu malzemeleri çalışmalarıma cömertçe tahsis ettiler.
Aynı şekilde, gazetem
adına genel müdürümüz
de ilk duyduğu andan itibaren etkinliğe sahip çıktı ve hazırlık sürecinin ağır kırtasiye masraflarını bir nebze olsun azaltmamızı sağlayan naktî bir destek, yanı sıra başka dostça destekler sundu festivalimize…
Öte yandan,
yönetimi, özellikle de kanalımızın haber müdürü, bu dâvâdaki uzun yol arkadaşım
ekrandan yoğun bir tanıtım desteği için söz verdi ki söz konusu destek etkinliğimizin geniş kitlelere mâlolabilmesi adına son derece stratejik bir önem taşımakta…
Tıpkı
'deki o hummalı
“Mustafa Akkad'ı Anma Gecesi”
hazırlığında olduğu gibi, bu kez de poster, logo ve sergi foto-bloklarının tasarımlarını, meslek hayatım boyunca tanıdığım en yetenekli grafik tasarım sanatçılarından biri olan sevgili
hazırladı… Önceki çalışmaları gibi yine hiç bir ücret almaksızın; yalnızca uygun bir tarihte
'nde kendisine ısmarlayacağım bir tabak işkembe çorbası karşılığında!
Bayrampaşa-Asyanur Kopyalama Merkezi
'nin sahibi
ise bu festival için son bir haftadır ekibiyle birlikte canına kastedercesine çalışarak, düzinelerce sergi görselinin dijital çıkışlarını yetiştiren bir başka destekçimizdi. O da ekonomik gücünü aşan bazı maliyet bedellerini almak dışında, tek kuruş kâr etmeden sergiledi bu büyük özveriyi…
Özetle, bir avuç insan, kalplerimizi birleştirdik ve sınırlı kaynaklarımızı sonuna kadar zorlayarak, sizlere bir hafta sürecek, içeriği dolu dolu, özgün ve kişilikli bir sinema buluşması armağan etmeyi başardık. Bu buluşma, geçmişe dönük samimi bir muhasebeye imkân sağlayacağı gibi, aynı zamanda
nın bundan sonra yoluna nasıl devam etmesi gerektiğine dair çok önemli beyin fırtınalarına da sahne olacaktır.
Bundan sonra bana hiç kimse
“Bizimkiler sinema alanında neden hiçbir şey yapmıyor?”
diye ağlanmasın sakın... Siz gençler! Yıllardır inatla ve ısrarla yapageldiğim gibi, önünüze bir kez daha canhıraş bir mücadelenin meyvelerini sürüyorum. Bu dakikadan sonra artık top sizlerde…
Vakti olan ve
“idealistçe heyecanları yerli yerinde duran”
herkesi festivalimize bekleyeceğim.